1. YAZARLAR

  2. ABDULKADİR ŞEN

  3. Suriye Devrimi Hedefte
ABDULKADİR ŞEN

ABDULKADİR ŞEN

Yazarın Tüm Yazıları >

Suriye Devrimi Hedefte

12 Kasım 2013 Salı 16:38A+A-


Suriye halkının yetim ve öksüz bırakılmış, terk edilmiş, doğruluğu ve onurlu bir geleceği tercih ettiği ve Safevi-Siyonist işbirliğini reddettiği için de cezalandırılmış İslam devrimi, son dönemde yeni komplolarla karşı karşıya. Safevi mollalarıyla İsrail hahamlarının, Hizbullah militanlarıyla Amerikan conilerinin Müslüman halkı katletme konusunda nasıl da birbiriyle bölgede yarıştıklarını ve anlaştıklarını ortaya çıkaran, Hamaney-Nasralla-Putin-Obama şeytan ekseninin Irak ve Afganistan işgalinden bu yana yürüttükleri mel'un ittifakın bütün ayrıntılarını gün yüzüne çıkaran bu devrim, geniş halk kitlelerinin sempati ve desteğinden nasıl uzaklaştırılıp rijitleştirilir? Plan bu...

Halkın camilerden çıkarak protestolar düzenlemesiyle başlayan ve yine bu halkın evlatlarının katliamcı ordudan ayrılarak köy köy, kasaba kasaba onurunu savunmasıyla devam eden bu doğal devrim şüphesiz İslam ümmetinin değerli evlatları tarafından da yalnız bırakılmamış, ulusal sınırlara bağlı kalmayan, Sykes-Picot ve benzeri Batılı güçlerce belirlenmiş, İslam Ümmeti'ne dayatılmış paradigmaları tanımayan, İslam ümmetini ten ve dil farklılıklarına göre ayıran tüm algıları reddeden özgür bireyler, dünyanın her yanından bu onurlu mücadeleye gücü nispetinde katkı sunmak için yollara koyulmuştur.

Samimi niyetler ve ulvi amaçlar ile Suriye halkına yardıma koşan onlarca farklı ülkenin Müslüman gençleri ile ilgili gittikleri yerlerde bir takım sorunların oluşması aslında göç sosyolojisi alanının incelediği beklendik bir sonuçtur. Yabancı direnişçilerin gittikleri bölgelerdeki  doku uyuşmazlıkları problemine ve çözüm yollarına dair Çanakkale savaşından, 1979-1989 Afgan-Rus harbinden, Çeçenistan ve Bosna tecrübelerinden faydalanarak bazı çıkarımlarda bulunmak mümkündür ve dahi elzemdir. Ancak bütün bunları farklı bir yazıya erteleyip konunun önemi ve bazı senaryoların artık gerçekleşmek üzere olması nedeniyle bu makaleyi kaleme aldım.   
 

FSB'nin Suriye'de Yoğun Mesaisi Var

İnsanların algıda seçiciliklerine dair güzel bir örnek var aklımda. Hitler günün birinde çevresindekilere dönerek şöyle der:

"Ben 30 bin Yahudi ve 1 bisikletli öldüreceğim."

Çoğunuzun bu bisikletli kim dediğini duyar gibiyim. Tıpkı Türkiye'de Suriye'de en az 150 bin insan katledilmişken daha önce Esed saflarında bulunan ancak ailesinin tüm bireyleri katledilip tecavüze uğrayınca psikolojisi bozulan bir adamın kalp ısırmasının konuşulmasının hedeflenmesi gibi. Bir adamın bu yaptığı bir direnişin meşruiyetini ancak bu kadar bitirir(!) Daha sonra da bir TARAF'lardan olan birisi televizyona çıkarak bunun nasıl bir vahşet olduğundan dem vurur.  Esed'in cinayetleri bu taktikle örtülür, benim halkım böylece yanıltılmaya çalışılır. Çok yazık...

İşte halklar böyle manipüle edilir. Hepimiz 10 yaşındaki çocukların telefonlarına kadar düşen kafa kesme görüntüleri ile neredeyse yeryüzünde yaşayan her dört Çeçen'den birisinin katledilmesiyle sonuçlanan Rus işgaline karşı haklılığının sorgulanmasının abesliği ortada olan Çeçenistan cihadının nasıl karalanmaya çalışıldığını biliyoruz. Fransa'nın Mali'de saldırıya başlamadan önce hangi propagandaların, karalama kampanyalarının planlandığını ve sonrasında devreye sokulduğunu, Mali'de direnen şerefli mücahidlerin nasıl lekelenmeye çalışıldığını da biliyoruz.

Bizler yine Filistin direnişini lekelemek, bölmek ve hedefinden saptırmak için kaç adet Filistinli sol direniş(!) grubunun kurulduğunu, Tunus'ta geçen haftalarda ülkedeki İslamcıları ezmek için nasıl da CIA kaynaklı saldırlar düzenlendiğini, Pakistan ve Irak'da Blackwater'ın cani çetelerinin camilere saldırılar gerçekleştirdiklerinden haberdarız. Samimi bazı Müslümanların ise bu eylemleri "Mücahidler hata etmez" bakışı ile nasıl da savunmaya çalıştıklarının da farkındayız. Keşke bunları onların yapmamış olduklarını akıllarına getirselerdi...

İşte bu olaylardan birisi de son derece heybetli bir mücahid(!) olan Ebu Benat'ın hikayesidir. Karizmatik, uzun boylu, Holywood filmlerindeki cesur kahramanlara benzeyen, uzun saçları sırtına kadar süzülürken sessiz duruşu ile samimi ve gerçek bir mücahid portresi çizen bu kişinin nasıl olup da bir anda hiçbir suçları yokken kaçırılan iki rahibi kör bıçakla kestiğini anlamamak için aptal olmak gerekir.

Ebu Benat daha önce "Muhacirun" isimli grupta olan ancak bu eylemi ile gruptan atılan biri. Daha önce FSB (Rusya İstihbaratı) ajanı olduğu bilinen bu kahraman(!) direnişçi(!) tövbe eden ve cihada katılan mücahid unvanını bir tutam sakal ve direnişçiler arasında popüler olan Afgani tarzı kıyafetler ile alabiliyor.

Rahipleri keserken kör bıçağını  bileseydin ya ey Ebu Benat!

Peygamberin öldürdüğü müşriklerin kellelerini eline alıp şov yaptığını, bunu basına servis ederek çoluk, çocuk tüm dünyaya seyrettirdiğini sana FSB mi fısıldadı?

Bu eyleminle Suriye'de namusunu korumak için kazma ile, kürek ile,  taş ve sopa ile savaşan analara, gelinlik yaştaki kızlara, sakalı dahi çıkmamış genç kahramanlara nasıl bir kötülük yaptığını efendilerin sana söyledi de mi böyle yaptın?

Seninle beraber Suriye direnişçileri kafa, kol kesen caniler mi oldu ey FSB ajanı...

Hepimiz Suriye'de devrimin daha çok gayri meşru eylemler, daha çok sivil katliamları, daha çok gruplar arası çatışma, daha çok aşırı söylemler, kibir, çıkar çatışmaları ve daha çok çevreyi karşılarına alarak sona ereceğini  biliyoruz. Hepimiz Suriye'de direnen onlarca grubun tümünün iyi niyetlerde kurulmadığını, bazılarının hemen terör örgütleri listesine alınarak negatif ayrımcılığa uğradıklarını, Suud istihbaratının bir kaç adet, ABD'nin bir kaç adet, İran istihbaratının bir kaç adet grup kurdurduklarını biliyoruz.

Tümü, direnişi halkların midesini bulandıracak hale getirmek için kuruldu. Gerçeğin ve hakikatin sesini  bastırsın, doğruların açık yolunu kapatsın, haklının haklılığını baltalasın diye. Peki bunları Suriye'de 30 yıldır sınırlarının bekçiliğini yapan Esed'i kaybetme ve Küresel Cihadın intikam kılıcını tatma korkusu olan İsrail bilmiyor mu?

İslam ümmetini takiyye ile kandıran, vahdet ile oyalayan İran ve ülkemizdeki taşeronları, bunu bilmiyor mu? 

Suriye'nin bir İslam üssüne ve dayattıkları modern dünya modeline karşı ideal bir alternatife dönmesinden endişelenen Batı ve Amerika bunları bilmiyor mu?

FSB, İran İstihbaratı SAVAMA, CIA tarafından açılan cihad(!) sitelerinde nasıl da insanların postanelere saldırmaya, Ümmet'i kafir ilan etmeye yönlendirildiklerini. Facebook gibi sosyal medya organlarında  İslam dünyasında meydana gelen olayları net bir bakış ile sunan haber kaynaklarının hesaplarını nasıl da her hafta kapattığını, şerri yaygınlaştıran her türlü video ve haberin serbest olduğu Youtube'da İslami veriler sunan ve Batı'nın İslam Ümmeti üzerindeki planlarını deşifre etmeyi, onlara engel olmayı hedefleyen her verinin nasıl da "topluluk kuralları" gereği silindiğini gözlemleyebiliyoruz.
 

Üzülme! Ümitsizliğe kapılma... Çare ne?

Tabiri caizse bir atasözümüzde ifade edildiği gibi "Taşların bağlandığı, köpeklerin salındığı" bu bol dezenformasyonlu dünyada Müslümanlara tuzak hazırlayanların, Müslim-gayri Müslim kamuoyunu aldatmaya, yalanları ile yönlendirmeye çalışanların planlarına karşı Müslümanların da ötesinde tüm insanlığın uyanık ve teyakkuzda olması gerektiğini önce kendi nefsime sonra da şu yazının ulaşacağı herkese hatırlatıyorum.

Varsın bu odakların maddi güçleri birileri indinde baş edilemez(!) olsun, varsın o güçler dünyaya hatta ötesine hükmedebileceklerini düşünsün, varsın onlar yeryüzünde tüm köşebaşlarını tuttukları inancında olsun...

Bilsinler ki Müslüman Rabbine teslim olan, onu yegane ilah ve yeryüzünün maliki olarak tanıyan, tüm gelişmelerin onun izni dahilinde gerçekleştiğini bilen, Rabbi'nin gücü ile o çok güçlü(!) müstekbirlerin gücünün toplamını karşılaştırılmasının bile ma'budunun şanına uymayacağından emin olan, dünya hayatına imtihan gözüyle bakıp ümitsizliğe kapılmayandır.

Allah'la beraber başka ilah mı var? Hayır onların çoğu (hakikatleri) bilmiyorlar (Neml 61)

Eğer (hakikatten yüz çevirip) dönerlerse de ki: Allah bana yeter, ondan başka (hak) ilah yoktur, ona tevekkül ettim, o azim arşın Rabbidir (Tevbe 129)

Üzülme, Allah bizimle (Tevbe 40)

Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan ve Arş’a istiva eden, geceyi kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur (A'raf 54)

İşte tam da bu noktada, Rabbimize tevekkülümüz bizi ümitsizlikten korumalı ama bizi rehavete de düşürmemeli pek tabi ki...

Bilakis bu tevekkülümüz her alanda şerri def etme ve hakkı ikame etmede bizi şevklendirmeli, bizi dualarımız ve ibadetlerimizle daha da Rabbimize yöneltmeli, daha da çalıştırmalı. Yazımızın bağlamına dönersek bu tevekkülümüz bizi o tüm devasa(!) şer odaklarının yalanlarına karşı mücadeleye sevk etmeli...

Bir Müslüman olarak İster haberi üreten olalım, ister tüketen...

Bizlerin vazifesi ihlasla, karşılığını yalnız Allah'tan bekleyerek bu kötülüklere karşı elimizden geleni yapmak, velev ki yalnızca duamız ile de olsa...

Amellerimizin karşılığını dünyada da, ahirette de verecek olan Allah (Subhanehu ve Teala)'dan başkası değildir, yeter ki biz halisane elimizden geleni yapalım, müfsidler sınıfına değil de muslihler sınıfına dahil olmaya çalışalım; her işimizde ve Suriye meselemizde, Şuayb (Aleyhisselam)'ın dediği gibi:

Ben sadece ıslah istiyorum, gücümün yettiğince, beni bu (başarıya) ulaştıracak olan yalnızca Allah'dır, ona tevekkül ettim, ona döneceğim (Hud 88)

 

YAZIYA YORUM KAT

7 Yorum