1. HABERLER

  2. HABER

  3. BİYOGRAFİLER

  4. Sultanu’l-ulemâ: Muâz ibn Cebel (R.A.)
Sultanu’l-ulemâ: Muâz ibn Cebel (R.A.)

Sultanu’l-ulemâ: Muâz ibn Cebel (R.A.)

Ahmet Poçanoğlu, ashabtan Muâz ibn Cebel'in her Müslümana örnek olacak yaşantısından detaylar aktarıyor.

12 Ocak 2023 Perşembe 13:00A+A-

Ahmet Poçanoğlu / İnsicam Dergi

İnci mercan gerdanlığı Muâz ibn Cebel (R.A.)

Muâz İbn-i Cebel (Radıyallahu Anh) İbn-i Amr İbn-i Evs İbn-i Aiz İbn-i Adiy İbn-i Ka’b İbn-i Amr İbn-i Üdey İbn-i Sa’d İbn-i Ali İbn-i Esed İbn-i Saride İbn-iYezid İbn-i Cuşem İbn-i Hazrec hadisi: Şöyle dedi:Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in binitinin arka tarafına binmiştim, onunla aramda ancak semerin arka kaşı vardı, bana:

      “Ya Muâz İbn-i Cebel!” diye seslendi. Ben de “lebbeyk ya Rasulallah ve sadeyk (buyur ya Rasulallah, tekrar tekrar emrine hazırım, tekrar tekrar sana itaate koşarım)” dedim. Sonra bir müddet yürüdü, ardından yine “Ya Muâz!” diye seslendi. Ben “Buyur ya Rasulallah, tekrar tekrar emrine hazırım, tekrar tekrar sana itaate koşarım.” dedim. Sonra bir müddet daha yürüdü. Sonra yine “Ya Muâz!” diye seslendi. “Buyur ya Rasulallah, tekrar tekrar emrine hazırım, tekrar tekrar sana itaate koşarım!” dedim. “Allah’ın kulları üzerinde hakkı nedir bilir misin?” diye sordu. Ben “Allah ve Rasulü en iyi bilendir.” dedim.

     “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, kulların Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayarak Allah’a ibadet etmeleridir.” buyurdu. Sonra bir süre daha yürüdü. Ardından “Ya Muâz İbn-i Cebel” dedi. Ben yine “Buyur ya Rasulallah, tekrar tekrar emrine hazırım, tekrar tekrar sana itaate koşarım!” dedim. “Bunu yaptıkları zaman, kulların Allah üzerindeki hakları nedir bilir misin?” diye sordu. Ben “Allah ve Resulü en iyi bilendir!” dedim. “Kulların Allah üzerindeki hakkı, Allah’ın onlara azap etmemesidir” buyurdu.

                                                                                        (Buhari:5967, Müslim:30)   

     BU HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

     Resul-i Ekrem’in hayatında seferler önemli bir yer tutar, Hz. Peygamber (s.a.v) seferleri esnasında yetişkin, genç, çocuk ve hanımlarından bazılarını bineğinin terkisine bindirmiştir.  Bunların sayısı kırk civarındadır. Rasulullah’ın terkisine bindikleri için bir kısım sahibi, “Resulullah’ın terkisine binen” anlamında “Redîfü’n-nebî” özelliğiyle anılmıştır. Hadis ve siyer kaynaklarında Rasulullah’ın bineğine aldığı kişiler ile arasında cereyan eden eğitim-öğretim, nasihat, tebliğ ve tebyin özellikli diyalogları hadis kaynaklarında yer almıştır.

     Hadisten Hz. Peygamber’in (s.a.v) alçak gönüllülüğünü, Muâz’ın (r.a) ise faziletini, edebini ve teslimiyetini öğreniyoruz. Yine, Allah (cc) ile kulu arasındaki sözleşmeyi öğreniyoruz. Öyle ki Rabbimiz “Bana verdiğiniz sözü tutun ki ben de size verdiğim sözü tutayım’’ (Bakara Suresi: 40) buyurur. Allah (cc), vaadini yerine getiren ve sözünden caymayandır. Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, yükümlü oldukları farzlara sarılma ve haramlardan kaçınmadır. Hadiste, “Allah’a şirk koşmamak” ibadet üzerine atfedilmiştir. Çünkü bu hal, tevhidi tamamlayan bir unsurdur. Allah’a şirk koşmamanın ibadet üzerine atfedilmesindeki hikmet; bazı keferelerin Allah’a ibadet ettiklerini iddia etmeleri sebebiyledir. Şu bir gerçek ki ibadet sadece Allah’a ve O’na şirk koşmaksızın yapılandır. Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Zira onlar Allah’ı, kudret ve azametine yaraşır bir şekilde tanıyamamışlardır.

     Kulların Allah üzerindeki hakkı ise üzerine vacip olmaksızın layık olana azap etmemesidir. Zira Rabbimiz merhameti kendi zatına lütfu ile temel ilke edinmiştir.

     Bu hadis-i şerifin bir başak rivayeti şöyledir: “Ey Allah’ın Rasulü! Bunu insanlara müjdeleyeyim mi? dedim. ‘Müjdeleme, onlar buna güvenip tembellik ederler.’ buyurdu.” Daha sonra Muâz b. Cebel bilginin saklanmasından doğacak günahtan korktuğu için etrafındakilere anlatarak onları bu müjdeden haberdar etti. 

     Mü’min tavrı, Allah’ın rahmetini daima ummak, hiç ümit kesmemektir ve azabından daima korkmak. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.

 

     MUÂZ İBN-İ CEBEL (Radıyallahü anh)

     Muâz b. Cebel hicretten yirmi yıl önce m. 603 yılında, Medine’de dünyaya gelmiştir. Babasının adı Cebel b. Amr b. Evs b. Âiz, annesinin adı ise Hind bnt. Sehl b. Cüheyne’dir. Muâz b. Cebel (r.a)’in künyesi Ebû Abdurrahman’dır. O, oğlunun adıyla anılmıştır. Hazrec’ten olduğu için el-Hazrecî, Medine Müslümanlarından olduğu için de el-Ensârî diye künyelenmiştir. Ayrıca “İmamü’l-fukâhâ, sultanu’l-ulemâ,” gibi ifadeler de künyelenmiştir.

  Rasulullah’ın (s.a.v) Mus’ab b. Umeyr’i (r.a) muallim olarak Medine’ye göndermesinden sonra on sekiz yaşında Müslüman olup İkinci Akabe Biatı’na katılmıştır. Rasulullah (s.a.v) Medine’ye hicret ettikten sonra Muhacirler ile Ensar arasındaki birlik ve beraberliği kuvvetlendirmek, Muhacirlerden gurbetin acısını ve sıkıntısını hafifletmek amacıyla onları ikişer ikişer kardeş ilan etti. Allah’ın Rasulü, Muâz’ı Abdullah b. Mesud (r.a) ile kardeş ilan etmiştir. Abdullah b. Mesud da hicretten sonra Muâz b. Cebel’in evinde misafir kalmıştır. Akabe bey’atında Resulullah’a (s.a.v.) bey’at eden Muâz b. Cebel bey’atına sadık kalmış ve ömrü boyunca Hz. Peygamber ile beraber bütün gazve ve seriyeler katılmıştır. Rasulullah’ın askerî harekât açısından en büyük ve son gazvesi olan Tebük Seferi’ne katılmış, bu seferde Hz. Peygamber Evs ve Hazrec kabilelerinden Kur’ân’ı en iyi bilenlerin bayrağı taşımalarını istemiş, Muâz da Benû Seleme’nin bayrağını taşımıştır. Tebük’ün bütün merhalelerinde Hz. Peygamber’in hiç ayrılmadan yanı başında bulunmuştur.

     Muâz b. Cebel vahiy, mektup ve anlaşma metinlerinin katipliğini yapmıştır. Hem idarecilikte hem de İslam’a davet hizmetleriyle şöhret bulmuş, Mekke’nin fethinden sonra Rasulullah Mekke’nin reisliğine Attab b. Esîd’i tayin etmiş, insanlara dini öğretsin diye de muallim olarak Muâz’ı (r.a) görevlendirmiştir.

   Yemen’den gelen bir heyetin muallim istemesi üzerine Hz. Peygamber (s.a.v), Muâz b. Cebel’i Yemen’de valilik, kadılık ve muallimlik yapmak üzere görevlendirmiştir. Rasulullah (s.a.v) efendimizin Muâz’ı (r.a) yemene gönderdiği esnadaki tavsiyelerinde ümmet için, bu ümmetin bu milletin idarecileri için çok değerli dersler vardır. Muâz (r.a) bineğini hazırladıktan sonra Hz. Peygamber’in (s.a.v) yanına gelmiş, Rasulullah onun elinden tutarak şöyle buyurmuştur: “Muâz, sana Allah’a karşı muttaki olmanı, doğru söylemeni, verdiğin sözde durmanı, emaneti sahibine vermeni, hıyanet etmemeni, yetime şefkati, komşu hakkını gözetmeni, öfkeni yenmeni, mütevazi olmanı, selamı yaymanı, yumuşak sözlü olmanı, imanda sabit olmanı, Kur’ân’da fakih olmanı, ahirete sevgi beslemeni, hesaptan korkmanı, emelini kısa tutmanı ve iyi ameli tavsiye ederim. Bir Müslümana sövmekten, doğruyu söyleyeni yalanlamaktan veya yalan söyleyeni tasdik etmekten, âdil bir imama isyan etmekten de seni nehyederim. Her taşın ve ağacın yanında (her zaman) Allah’ı an. Yaptığın her kötülükten sonra tövbe et. Gizli işlediğinde gizli, açık işlediğinde açık.”

     Yine “Ey Muâz! şefkatli bir kardeş olarak sana vasiyet ediyorum. Allah’a karşı takvalı ol.” Hüküm verme konusunda Muâz’la konuşması şöyledir:

    – Bir mesele ile karşılaşırsan ne yaparsın?

    – Allah’ın kitabındaki hükümlere bakarak hüküm veririm.

    – Ya bu meselenin cevabı Allah’ın kitabında yoksa ne yaparsın?

    – O zaman Rasulullah’ın sünnetine bakarak hüküm veririm.

    -Ya bu meselenin cevabı, Rasulullah’ın sünnetinde de yoksa ne yaparsın?

    – Kendi görüşümle içtihat ederim. 

    Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Muâz’ın göğsüne vurdu. Sonra dedi ki:

     – Allah Rasulü’nün elçisini, Rasulü’nün razı olacağı (arzuladığı cevabı vermeye) işe muvaffak kılan Allah’a hamdolsun. 

     Halkın yönetimi konusunda ona, ümmetteki zayıflara dikkat etmesini, onlardan uzak durmamasını ve ihtiyaçlarını yerine getirmek için acele etmesini istemiştir. İslam’a davet hususunda ise Hz. Peygamber, Muâz’a kolaylaştırmasını ve nefret ettirmemesini tavsiye etmiştir.

     Bu konuda bununla da yetinmeyip şunları da söylemiştir: “Sen kitap ehli bir kavme gitmektesin. Yanlarına vardığında onları Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in de Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet getirmeye davet et. Eğer bu hususta sana itaat ederlerse, Allah’ın her gün ve gecede onlara beş vakit namazı farz kıldığını kendilerine haber ver. Eğer bu hususta sana itaat ederlerse Allah’ın onların zenginlerinden alınıp, fakirlerine verilecek zekâtı üzerlerine farz kılındığını onlara haber ver. Eğer bu hususta da sana itaat ederlerse onların mallarının en iyisini almaktan sakın. Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü mazlumla Allah arasında perde yoktur.”

     Şahsi hayatı ve yaşayışı hakkında şu tavsiyede bulunmuştur: “Lüks içinde olma. Çünkü Allah’ın kulları lüks içinde olmazlar.”

     Muâz b. Cebel (r.a) şöyle anlatıyor: “Rasulullah beni Yemen’e gönderirken ben ata binmiş bir vaziyette idim. Kendisi yaya olarak beni uğurlamaya gelmişti. Uğurlama işi tamamlandığında, ‘Ey Muâz! Belki bu seneden sonra beni göremeyeceksin. Belki de şu mescidime ve mezarıma uğrayacaksın.’ dedi.” 

     Rasulullah’ın böyle demesi üzerine Muâz b. Cebel, Rasulullah’tan ayrılacağı korkusuyla ağlamaya başladı. Bundan sonra Rasulullah (s.a.v) gözünü Medine’ye çevirerek şöyle dedi: “Şüphesiz bana en yakın olan insanlar, her kim olursa olsunlar, takva sahibi kimselerdir. Nerede ve nasıl olursan ol, Allah’tan kork. Kötülük işlersen, hemen arkasından iyilik yap ki o kötülüğü silip süpürsün.”

     Muâz ayağını üzengiye koyarken Rasulullah’ın (s.a.v) ona yaptığı son tavsiye şu oldu: “İnsanlarla iyi geçin.”

     Rasulullah (s.a.v), Muâz’ı Yemen’e uğurlarken ona şöyle dua etmiştir: “Allah önünden ve arkandan seni korusun, insanların ve cinlerin şerlerini senden uzaklaştırsın.”

     Yaklaşık on iki ay kadar Yemen’de kalan Muâz, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Medine’ye döndü. Hz. Ebu Bekir’in halifeliği müddetince Medine’de kaldı. Muâz (r.a), önemli görevler üstlendiği Yermük ve Ecnâdeyn savaşları ile Dımaşk’ın fethinde bulundu. Ecnâdeyn Savaşı’nda ordunun sağ kanadını kumanda etti. Hz. Ömer halifelik görevini üstlendiğinde Suriye ordusunun kumandanı Ebu Ubeyde b. Cerrâh (r.a) ile ona bir mektup yazdı. Ebu Ubeyde veba salgınında ölünce ordunun başına Muâz b. Cebel geçti. Daha sonraları bazı sahabilerle birlikte Suriye’ye muallim olarak gönderildi. Muâz b. Cebel (r.a), 17 h. (638 m.) yılında Ürdün’de Kusayru Hâlid’de Amvâs tâunu diye bilinen 25.000 kişinin vefat ettiği veba salgınında iki oğlu ve iki hanımıyla birlikte öldü.

     Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını ezbere bilen Muâz (r.a), Rasulullah’ın kendilerinden Kur’an öğrenilmesini tavsiye ettiği dört sahabe arasında yer alıyordu. Yine o devirde fetva veren altı sahabeden biri olan Muâz’ı Resul-i Ekrem helâl ve haramı en iyi bilen kişi olarak gösterir, kendisine “Muâz ne iyi adam!” diye iltifat eder, kıyamet gününde onun âlimlerin önünde yürüyeceğini söylerdi. Muâz (r.a) güzel yüzlü, güzel ahlaklı bununla birlikte eli çok açık cömert bir insandı. Rivayet ettiği hadislerin sayısı 157’dir. Bu hadislerden; üçü Buhârî’nin, biri Müslim’in sahihlerinde münferiden yer almış, iki hadiste ise Buhari ve Müslim ittifak etmişlerdir.

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

2 Yorum