Sorun nerede biliyor musunuz?
Evet, böyle başlayalım:
-Sorun nerede biliyor musunuz?
Şurada:
-Devlette birileri vatandaşa güvenmiyor. Vatandaşın içinde önemli bir kesim, devlette birilerine güvenmiyor.
İlk cümleyi açalım:
İşin ucu taa Osmanlı çözülüş dönemine uzanıyor. Dışarıdan güdümleme var, içeriden isyanlar var. Arkadan vurmalar var. Bu, "Kim sadık vatandaş" sorusunu getiriyor devletin gündemine.
Osmanlı'nın son dönemindeki bu kuşku, Cumhuriyet'e intikal ediyor. Milli mücadele, askerin öncülük ettiği sivil direnişle vücut buluyor. "İçerisi ile oynanma" ve "Arkadan vurulma" tedirginliği hep sürüyor.
Milli mücadeleden sonra gelen devrimler, bir başka halk tedirginliğini daha taşıyor devletin gündemine. Eskiden "Acaba bağımsızlık için kışkırtma olur mu" kaygısı ile diken üstünde duran devlet, şimdi bir de "Acaba rejime karşı halk kışkırtılır mı" kaygısına kapılıyor. "Öyleyse halka karşı devleti tedbirli hale getirmek lazım" deniyor. Halkın gözetlenmesi, fişlenmesi vs. buradan çıkıyor.
Devlet Aleviler'i bir sebeple, Sünniler'i (Dolayısıyla Türkler'in büyük çoğunluğunu) başka bir sebeple, Kürtler'i bir sebeple, gayrimüslimleri bir sebeple, sağcıları, solcuları, dindarları dinsizleri... Hep gözetliyor.
Demokrasiye geçiliyor... Yani kağıt üzerinde halk iradesi daha belirleyici oluyor. Sandık öne çıkıyor.
Bu defa vatandaşta, devlet içinde birilerine yönelik güven sorunu başlıyor.
"Biz oyumuzu veriyoruz, bizi yönetecek olanları seçiyoruz ama bakalım, devlet içinde birileri, bizim tercihimize saygı gösterecek mi yoksa 'Bunlar çarıklı insanlar, bunların tercihlerine itibar edilmez, öyleyse bunlar seçsin ama memleketi gene biz yönetelim. Bunların seçtikleri, bizim irademize boyun eğmezse onları dövelim' der mi?"
Diyor nitekim!
Memleket sık sık, halk iradesinin aslında işe yaramaz olduğu kanaatinden yola çıkan askeri müdahalelere sahne oluyor. Asker bu işi yaparken, memleketin kimi siyasi, iktisadi, bürokratik, medyatik, yargısal ve akademik güç odaklarıyla birlikte hareket ediyor. Bu dönemlerde, daha önceden gizlice fişlenmiş olanlar, dosyası tutulanlar, kimi zaman yargı da devreye sokularak ve kimi zaman fiziki varlıklarını yok etmek dahil, tasfiye ediliyor. Kimi zaman, "yargısız infaz" diye bir sistem işliyor. Yine o fişlemelere bağlı. Bunların adı "faili meçhul"e çıkıyor.
Bu durumda, vatandaşın güven duymaması da haklı.
İşte Türkiye böyle akıp giderken, "Dış dinamikler"in de devreye girmesiyle, "Artık şu demokrasi ve hukuk devleti işi biraz ciddiye alınsa..." gibi bir noktaya geliniyor.
Şu anda yaşanan hadise bununla bağlantılı.
Daha bir demokrasi, daha bir hukuk devleti olabilecek miyiz?
Halkın Ankara'ya gönderdiği insanlar, devlet adına güvensizlik karşısında "Hele bir dur bakalım diyorlar. Devlet sadece senden ibaret olamaz. Kim, kimi, neden fişlemiş, fişledikten sonra ne yapmış, neden sen daha güvenilirsin de, ben değilim, senin beni fişleme meşruiyetin nereden kaynaklanıyor, "İç tehdit"i nasıl belirledin, hangi kriterle" diye soruyor.
Bu arada birileri...
"-Ama sen şu çizgidesin, o çizgi ise vatandaş seçmiş olsa bile Türkiye için tehdit oluşturuyor" diyor.
"-Buna sen karar veremezsin" itirazı geliyor.
"-Bu memleket hukuk devleti ise hukukun sözü geçer kimse re'sen "tehlike" ya da "düşman" ilan edilemez."
Evet, işte bu gerilimi yaşıyoruz.
Bu gerilimin içine, hukuk bürokrasisinin kafa karışıklığı bile yansıyor zaman zaman. Çünkü hukuk bürokrasisine de, bir yerde halka yönelik kuşku mantığı hakim olabiliyor. Halktan yüzde 47 oy almış bir siyasi kadronun, "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" diye mahkum edilmesi, hatta yüzde 95 oy alsa bile bu yaftanın vurulabileceği gerçeği, net bir Türkiye garabeti olarak ortaya çıkıyor. Türkiye'nin bir yerinde yargı darbe şüphelilerini yargılıyor, bir başka yerinde halk temsilcileri yargılanıyor.
Türkiye, "Abdullah Gül cumhurbaşkanı olabilir mi"yi tartıştı günlerce... Neden? Abdullah Gül "sakıncalı" bulunmuştu çünkü bir kısım odaklar tarafından.
Seferberlik Tetkik Kurulu'nun incelemeye açılması, bir güvenlik zaafı oluşturur mu?
Neden oluştursun ki...
Cumhurbaşkanına da, başbakana da, hükümete de, Meclis'e de, hukuk adamlarına da güvenirseniz böyle düşünürsünüz.
Bunlardan şüphe ederseniz başka türlü düşünebilirsiniz.
Ama bu defa onlar da sizden şüphe ederler:
-Ya, ülke savunması derken başka işler yapıyor iseniz, çeteleşmişseniz, yargısız infaz yapıyorsanız, çek-senet mafyasına dönüşmüşseniz, uyuşturucu ve silah işine girmişseniz...
Bu durumda, devlet yaşadığımız süreçte kendi içinde güven testi de yapıyor demek mümkün.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT