1. YAZARLAR

  2. Murat Yılmaz

  3. Siyasî etik tartışmalarının gizledikleri!
Murat Yılmaz

Murat Yılmaz

Yazarın Tüm Yazıları >

Siyasî etik tartışmalarının gizledikleri!

24 Şubat 2009 Salı 14:24A+A-

Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'ye yönelik kapatma davasının sonuçlanmasından sonra, AK Parti'yi yıpratmak amacıyla yolsuzluk ve yoksulluk ekseninde açılmaya çalışılan etik siyaset tartışmaları, hiç tahmin edilmeyen yerlere doğru ilerliyor.

Tartışmalar, bu konuyu bayrak yapan CHP'nin ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun aleyhine esen bir rüzgâra dönüştü. Yaklaşan 29 Mart mahallî idareler seçimlerinde parti içi ve partiler arası rekabetle beraber gelişen bu tartışmalar, şu an seçimin ana gündemini oluşturuyor. AK Parti Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınoluk'un yeniden aday olmaması, CHP İstanbul Belediye Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'in liste baskıları yüzünden istifadan dönmeleri, Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürlüğü dönemine ilişkin yolsuzluk iddiaları, liste tanzimine ilişkin CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevingen'e dair iddialar, Sevingen üzerinden CHP'de seçim sonrasının hesaplaşma işaretleri, Deniz Feneri tartışmaları ve en son Sevingen'in istifa etmek zorunda kalması, siyasi etik meselesinin hararetini artıyor.

Esasen siyasi etik tartışmalarının sadece iktidarla sınırlı kal(a)mayacağı, "parti bürokrasi"si oluşmuş bütün partileri içine alacağı bekleniyordu. Güç temerküzünün olduğu her yerde yozlaşma kaçınılmazdır. Parlamenter demokrasinin ardında yatan mantık işte Lord Acton'un ifadesiyle bu noktada ortaya çıkmaktadır: "Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır." Bu bakımdan siyasi etik tartışmalarının demokratikleşme tartışmalarının üzerini örtmek veya sivil anayasanın önünü kesmek için kullanılmaya çalışılması kayda değerdir. Siyasi yozlaşma, bir sonuç olarak değil, başlangıç noktası olarak kabul edilirse tartışmanın kısırlaşacağı ortadadır. Aslında siyasî ahlak dediğimiz şey, insanlar arası ilişkilerde geçerli olan genel ahlâk prensiplerinden soyutlanamaz. Bir başka şekilde söylersek genel ahlâk ilkelerinin siyasette de geçerli olmasına siyasî ahlâk diyebiliriz. Ancak ahlâktan ayrı olarak bir de siyasî ahlâktan bahsedilmesi de sebepsiz değildir. Eğer ahlak dışında bir de siyasî ahlaktan bahsedilmesinin sebepleri ortaya konulabilirse, siyasî ahlâkın varoluşu ve gerçekleşmesi izah edilebilir.

Siyaset, bugüne kadarki zaman içerisinde toplumdan kopan sadece siyasetçilerin meşgul olduğu profesyonel bir meslek haline dönüşmüştür. Bunun sonucu olarak siyasi ahlaktan bahsedilince bu profesyonel siyasetçilere has bir siyasi ahlaktan bahsedilmekte ve daha çok da bu profesyonel siyasetçilerin ahlak bozuklukları eleştirilmektedir. Halbuki, siyasi ahlaksızlığa yol açan temel sebep işte budur: Toplumdan kopan bir siyasetçiler sınıfı ve toplumla ilişkisi kalmamış siyaset anlayışı.

Eğer meselenin kaynağını bu şekilde tespit ettiysek yapmamız gerekenler de ortadadır: Siyaseti, sadece profesyonel siyasetçilere has bir meslek olmaktan çıkararak bir vatandaşlık hakkı olarak bütün topluma yaymak... Yani siyasete her düzeyde katılımı artırmak ve böylece siyasetin denetimini hukuk makamlarına veya kanunlar yerine önce topluma yaptırmak. Bununla elbette hukukî denetimi ihmal ediyor değiliz, ancak hukuk denetiminin de halkın destek ve katılımı olmadan uygulanamadığı hatta hukuk denetiminin mecrasından saparak demokrasiyle ve hukukla bağdaşmayan siyasî bir mahiyet kazandığı ortadadır. Siyasetin denetimi toplumun elinden alınırsa, bu siyaset üzerinde antidemokratik bir baskıya yol açtığı gibi, resmî otoriteyle çatışmamak şartıyla yapılanlara göz yumulması anlamına da gelebilecektir. Bu hususta Türkiye'nin yakın döneminden birçok misal verilebilir.

Siyasete katılım amacıyla vatandaşın önündeki kanunî engeller kaldırılırsa, bu siyasetteki kan dolaşımını temizleyeceğinden siyasetteki ahlâksızlığı engelleyecektir. Böylece siyasetçiler adeta devlet memuru güvencesi içinde, her ne yaparlarsa yapsınlar emekli oluncaya kadar siyaset yapabilme imkânından mahrum kalacak ve yanlış yapanlar halk tarafından siyasî partilerin içinde tasfiye edileceklerdir.

Siyasî denetimi temin edecek bir başka husus da, siyasetin ve siyasetçilerin siyasî fikir odaklarınca denetlenebilmesidir. Her siyasî parti, bir siyasî fikre-ideolojiye dayandığı iddiasıyla kurulur. Halbuki kanunî engellerle siyasî partiler dışındaki siyasi örgütlenme zorlanmakta ve bu örgütlerin siyasi partilerle ilişki kurması engellenmektedir. Bu durum ortadan kalkarsa bir siyasi parti önce kendi siyasî fikrini taşıyan aydınlar marifetiyle denetlenmiş olacak ve siyasetçiler bu durum karşısında tutarlı ve kurallara uygun bir politika üretmek zorunda kalacaklardır.

Siyasî etik tartışmalarının bugün geldiği seviye, siyasetin ve demokratik kurumların yıpranması bakımından uyarıcı niteliktedir. Çok yakın zamanda darbeler yaşamış, darbe tehditleri atlatmış ve halen süren bir darbe soruşturmasının ortasındaki bir ülkede, siyasetin etik tartışmasına kilitlenmesi büyük hatalardan biridir. Kamu harcamalarının büyük bir kesimini teşkil eden savunma harcamalarının Sayıştay ve TBMM denetimi dışında olduğu bir ülkede yozlaşma kaçınılmazdır. Silahlı kuvvetlerin ve istihbarat kuruluşlarının siyasi otoriteden bağımsız olduğu ve demokratik denetiminin yapılamadığı bir ülkede yozlaşma kaçınılmazdır. Temel tartışma konularının siyasetçiler tarafından değil, güvenlik ve yargı bürokrasisi tarafından tartışılıp karar bağlandığı bir ülkede yozlaşma kaçınılmazdır. Darbe soruşturmasının engellenmesi için baroların, hukukçuların, hastanelerin seferber olduğu, siyasi partilerin darbecilerin avukatı olduğu bir ülkede yozlaşma kaçınılmazdır. Siyasetin bu kadar dar bir alana hapsedildiği bir ülkede, yozlaşma kaçınılmazdır. Bu konularla uğraşmayan siyasetçiler, hiçbir hırsızlık yapmasa da yozlaşmışlardır. Türkiye'nin temel tartışma konularıyla uğraşmayan bir siyaset kurumu, bu kadar boş zamanını yozlaşmadan geçirmesini beklemek sadece bir hayal değil midir? Siyasi etik tartışmaları, Milan Kundera'nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği romanına yönelik pornografik olduğu suçlamaları karşısında verdiği cevabı hatırlatıyor. Oradaki en pornografik sahne Sovyet tanklarının Prag'ı işgal etmesidir. Bu sahneyi görmeyenlerin eleştirilerini ciddiye almıyorum...

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT