1. YAZARLAR

  2. Fatma K. Barbarosoğlu

  3. Siyaset Meydanı'nda doku uyuşmazlığının gergin saatleri
Fatma K. Barbarosoğlu

Fatma K. Barbarosoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Siyaset Meydanı'nda doku uyuşmazlığının gergin saatleri

27 Şubat 2009 Cuma 04:44A+A-

İçine çekilmeye çalışıldığımız gerginlik ortamında en iyi/en kötü yardımcı oyuncu medya değil mi? Devlet-millet gerginliğini daha öncekilerden ayıran temel fark medya ve özellikle ekran. Türk halkı hiç bir zaman “iyi” gazete okuyucusu olmadı. Oysa tv ve radyolar aracılığı ile artık herkes bir şekilde köşe yazarlarının bilgisinden ve yorumundan “istifade” ediyor. Dolayısıyla “çatışma” bazı köşe yazarlarıyla “öteki” köşe yazarlarının maçı gibi sunuluyor. Ortaya “maç” formatında bir “hareketlilik” konulunca da halk taraftar olarak yerini alıyor. Çünkü sadece İspanyol diktatör için değil dünyanın her yerindeki “yöneticiler” için üç F büyüsünü korumaya devam ediyor. Pek çok kanalımız ve pek çok meselemiz var. Ama bu pek çok kanalda aynı beş konu aşağı yukarı yirmi konuk ile yıl boyunca tartışılıyor. Esasında tartışılmıyor. Konukların bir kısmı söyleyecek pek fazla şeyi olmayan, söyleyecek şeyi olmadığı için de vücut diline itina göstererek ekranlara çıkan, böylece “tanınırlığını” artıran akademisyen/yazar/gazeteci/sivil toplum örgütü mensubu kişilerden oluşuyor. Bunların tam karşısında ise söyleyecek sözü olmayan ama imajını “hoş bir yüz ifadesi” üzerinden değil de, “savaşı kazanan asker” konumundan kazanmak isteyen “polemik”çiler yer alıyor.

Tv dili açısından iki grup da çok elverişli. Birinci grup seyretmek isteyenlerin, ikinci grup da “hareket” görmek isteyenlerin talebine cevap veriyor. Aynı konuklar bir hafta içinde “pek çok kanal”da aynı görüşlerini aynı jest ve mimiklerle aktarmaya devam ediyor. Bunda şaşıracak bir şey yok. Sahneye çıkınca, sahnenin tekrar dilini “sahnede kalmak” isteyen içselleştirmiş oluyor.

Açık oturumların aynı konuklar ama ayrı konular ile tekrarı seyirciyi ekrana (şimdilik) daha çok bağlıyor. Bir zamanların Meksika dizileri gibi “rahatlatıcı” bir fonksiyonu var tartışma programlarının. Yeni bir gün ama yeni günde yeni bir olay olmayacağını bilmenin rahatlığı ile izleniyordu Meksika dizileri. Biten komşuluk ilişkilerinin yerini almıştı bir bakıma. Komşuya sabah kahvesine gidileceği saatte kahvesini pişirip komşuya değil de “ekran akrabası”na gidiyordu hanımlar bir ara.

Tartışma programları Meksika dizilerinin tekrarını uyguluyor bir bakıma. Olabildiğince dar bir bakış açısı. “Bu budur. Şu şudur. Nokta.” Böylece her meseleye sloganik bir şekilde yaklaşarak zihin konforunu bozmadan taraftar olma heyecanını yakalamış oluyor izleyici. Dolayısıyla yeni bir şeyler söyleyen, anlatacak derdi olanları ne kitle seviyor ne de program yapımcıları. Çünkü bilgi dikkat istiyor. Dikkat ise düşünce kasları çalışmayan kitleler için anlamsız yorgunluk demek.

Velhasıl ekran bilgiyi kusuyor.

II

Bir yıldır bir ekran perhizim vardı. Davet edildiğim her türlü programı çatışma ortamına odun taşıyan olmamak için reddediyordum. Çünkü sahiden beni dinleyen, sahiden dinleyeceğim ortamları istiyorum. Perhizimi Siyaset Meydanı için bozdum. Programın editörü Belis hanımla sıcak samimi bir telefon konuşması yaptık. Siyaset Meydanı'na katılmam için yaptığı ısrar bu samimi konuşmanın ardından etkisini gösterdi. En fazla iki konuğu olan bir programa katılabileceğimi söyledim. Benim için dört konuklu program ikiye indirildi. Diğer konuk ile doku uyuşmasının önemine özellikle dikkat çektim. Program saati için anlaştıktan sonra diğer konuğun, Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği Başkanı Şenel Hanım olduğunu öğrendiğimde geri dönmek için vakit çok geçti. Kader tecelli edecek. Neden derseniz TRT'deki Enine Boyuna programında karşılaşacaktık esasında Şenel Hanım ile. Uçağı kaçırdığı için programa katılamamış onun yerine Cumhuriyetçi Kadınlar Derneğinin İstanbul yetkilisi gelmişti.

Ali Kırca program boyunca bizi uzlaştırmaya, ortak payda bulmaya çalıştı. Gereksiz bir ısrardı. Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği Başkanı Avukat Şenel Hanım konuşmasına başlarken başörtülü ve türban ayırımında bulunarak; türbanlıları erkek egemenliğinin baskısı altında başını örten, emperyalist güçlerin oyuncağı, cumhuriyet ilkeleriyle sorunları olan kadınlar olarak tasnif etti. O duymaktan bıktığımız klişe yargıların iki saat boyunca tekrarlandığını ve muhatabınızın sürekli “yapmak lazım/bu böyledir/şu şöyledir/yanılıyorlar” frekansında konuştuğunu düşünün. Hak ve hukukun savunucusu Şenal Hanım için bütün sorunun kaynağı kamusal alanda başını örtmekte ısrar eden türbanlılardan kaynaklanıyordu.

Sabır taşı çatlardı.

Dedim ya. Kader ille de tecelli edecek. TRT Enine Boyuna programında gerçekleşmeyen karşılaşma, Show Tv Siyaset Meydanı'na nasip olacakmış.

Davul bile dengi dengine. Nietzsche diyor ya hani: “Ben bu kulaklara uygun ağız değilim”.

Öyle işte.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum