1. YAZARLAR

  2. Leyla İpekçi

  3. Sivil vesayet çığırtkanları kendi kafesinde
Leyla İpekçi

Leyla İpekçi

Yazarın Tüm Yazıları >

Sivil vesayet çığırtkanları kendi kafesinde

12 Ocak 2010 Salı 11:01A+A-

Askerî vesayetin kötü olduğunu, ama demokrasi adına demokrasi olmayan başka silahlı vesayetin ülke için daha da kötü sonuçları olacağını söyleyen, iki kurumu birbirinin alternatifiymiş gibi sunmaktan çekinmeyen Özkök kadar açık değil, onun kimi yoldaşları.

Ama itinalı imalarını bir ‘kozmetik operasyon’ maharetiyle kullanarak, okurlarını yönlendirme konusunda oldukça deneyimliler.

Bu deneyimlerini e-muhtıra günlerinden ele almak mümkün. “Uzlaşmadınız, babanızın gelip sizin kulağınızı çekeceği belliydi, biz demiştik” minvaldeki yazıları yüreğimizde bir mermi boşluğu açarak geldi.

Burada uzlaşmanın, kanlı örgütlerin, devlet içi mafyanın, irtica ve bölücülük gerekçesiyle sürdürülen vesayetin, PKK ile bitirilmeyen savaşın, faili meçhullerin düzeniyle uzlaşmak olacağını halktan kaçırdılar.


Nokta
dergisinin bilgisayarlarına el konduğu günlerdi. Darbe günlüklerinden ancak inkâr etmek üzere bahsettiler yazılarında. Bazı STK’ların devletin bazı birimleriyle ilişkileri ortaya çıkıyordu. Türklük üzerine öldürme yemini edenlerin Atatürkçülüğe sığınarak nasıl tetikçi devşirdiklerinden bahis açmadılar.

İftira atmakta, haksızlık yapmakta beis görmeyen, tek amacı aydın ve demokrat avcılığı yapmak olanlar, AKP’nin düzmece haber kupürleriyle kapatılma sürecinde de ellerini vicdanlarına koymadılar, diplomatik davrandılar.

367 tartışmalarından itibaren tıpkı “ne şeriat ne darbe” gibi ılımlı bir söylem benimsediler. Mesela elbette parti kapatılmasına karşılardı ama hükümetin irticai kadrolaşma faaliyetleri de dikkate alınmalıydı.

Ergenekon tutuklularına yapılan yanlışlıkları, telefon dinlemelerini dert ettikleri kadar darbe sonrası yaşanan işkenceleri, darbeye giden süreçteki kanlı özel harp provokasyonlarını dert edinmemişlerdi oysa.

Ergenekon’da vatanını sevmekten başka derdi olmayan aydınların hapishanelerde çürütüldüğünü söyledi bir kısmı. Vatanı severken kamu bankalarında, akademiyada, sivil toplum kuruluşlarında ne tür suçlar işlediklerine dair tek kelime etmeksizin.

Birçok karanlığa ışık tutulmaya başlandıkça, iyice ileri gidip, Ergenekon’u külliyen uyduruk bir kelime olarak gördüklerini söylemeye başladılar. Yine o müstehzi sırıtışla yüzlerindeki...

***


“İrticayla
Mücadele Planı” ortaya çıktığında, bu planın gerçek olma ihtimali hiç önemli değildi. Büyük bir kuşkuyla zamanlamaya dikkat çektiler. İhbarcıyı neredeyse kırmızı bültenle arayanlar da oldu.

Asıl nakarat, başından beri şuydu: “Bu zamanda, bu konjonktürde ne darbesi!” Sarkastik bir tonla vaaz verdiler. “Darbe olsaydı bunu alkışlayanlar çok olacaktı” dediler mesela. Yani dikkatimizi toplumun bir kesiminin korkularındaki haklılık payına çekmeye çalıştılar...

Halkın darbe beklentisini besleyen irtica tehditlerinin pek çoğunun yalan haber ve provokasyon olarak tezgâhlandığına 28 Şubat’tan beri defalarca tanıklık eden onlar değildi sanki...

Bugün ortaya çıkarılan suikast ve bombalama eylemlerini gerçekleştirmek için ortam olgunlaştırmaya çalışanlar, daha iki yıl önce mahkeme önlerinde aydınları hedef gösterip halkı galeyana getiriyordu. Hatırlatmadılar. Onun yerine “bu memleket daha önce hiç bu kadar karanlık bir dönem yaşamadı” dediler.

“Darbe lafı sizin imalatınız” diyerek, daha kaç suikast planının hayata geçecek olmasından hiç korku duymadıklarını da göstermiş oldular...

Kürt açılımında ise kibar kibar bunun bir ihanet açılımı olduğunu söylediler, Kürtlerin kolektif haklar ve ayrılma peşinde olduklarını tekrar ettiler, ama dostça! Bazıları daha ilk günlerde, “bundan demokrasi çıkmaz” diyerek yapıcı eleştiriler getirmek yerine en başından süreci baltalamaya çalıştı.

Maksat, hükümet eliyle barış gelmesindi. Vesayet sistemi kendi elitleriyle ilelebet sürsündü. Kan akmaya rıza gösterdiler bir kez daha.

***


Son derece
iyi seçilmiş kelimelerle AKP’nin ABD’nin kuklası olduğunu ima ettiler en başından beri. Fakat hükümetin eksen kaydırdığını söylemeye başladıklarında kendilerini de yalanlamış oldular. Hem ABD’nin suyuna giderek, hem de Çin, İran ve Rusya’nın güdümüne girmesi imkânsızdı ülkemizin.

Şimdi kozmik oda aramaları sürmekteyken, yakın geçmişimizin aydınlanacak olmasından bedbahtlar. Çok kritik bir dönemeçte olduğumuzu, toplumdaki temel mutabakatın tehlikeli şekilde çatırdamaya başladığını haykırıyorlar.

Bundan sonra patlayacak her bombada, girişilen her linç olayında, Türk-Kürt çatışmasında ve silahlı iki kurum arasında doğacak her kutuplaşmada sorumluluk onların.

Asıl otovesayet bu. Kendilerini hapsettikleri kozmik kafes. Çatırdayışını izliyoruz.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT