1. YAZARLAR

  2. Mustafa Ünal

  3. Şimdi ıslak gerçekler
Mustafa Ünal

Mustafa Ünal

Yazarın Tüm Yazıları >

Şimdi ıslak gerçekler

03 Mart 2010 Çarşamba 13:30A+A-

Hiçbir belge bu kadar çok tartışılmadı. Neler söylenmedi ki... Türkiye 'belgeyi ciddiye alanlar' ve 'sulandırmak isteyenler' diye ikiye ayrıldı. Önce aslı yok, fotokopi dendi. Sırf TSK'yı yıpratmak için bir yerlerde üretildiğini iddia edenler oldu.

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, milyonların gözü önünde 'Belge değil, kâğıt parçası' dedi. Daha doğrusu dedirtildi. Askerî savcılık 'belge fotokopi' diyerek işlem yapmadı. Dosyayı rafa kaldırdı. Savcı huzurda atılan sahte imzayı da görmezden geldi.

CHP lideri Deniz Baykal 'Doğruysa vahim, gereği yapılmalı' dedi. İma yoluyla 'Başbuğ istifa etmeli' demeye getirdi. Ardından bu söylemini terk etti ve haftalar boyu 'tertip' olduğu tezini işledi durdu.

Bir ihbar mektubuyla aslı ortaya çıkınca... Tartışma daha da alevlendi. Bu kez eleştiri okları muhbir subaya yöneldi. Niye beklediği soruldu. Bu kıymetli evrakı postayla göndermesi inandırıcı bulunmadı.

Toplum 'ıslak imza makinesi' diye bir alet olduğunu o zaman öğrendi. Bir CHP milletvekili yakın tarihte Türkiye'ye ıslak imza makineleri girdiğini söyledi. O ıslak imzanın makine ile atıldığını söylemeye getirdiler.

Postadan çıkan belge üzerine savcılık harekete geçti, tam da Milli Güvenlik Kurulu toplantısındayken Albay Dursun Çiçek tutuklandı. Bu haber bir notla Başbuğ'a iletildi. Genelkurmay Başkanı çok rahatsız oldu.

Karargâh'ta orgeneraller zirvesi toplanmadı, gece ışıklar yanmadı. Ama başka bir gelişme yaşandı. Genelkurmay Başkanı'nın rahatsız olduğunu gören kimi hatırlı isimler devreye girdi, Çiçek tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi.

Adli Tıp belgeyi inceledi ve hükmünü verdi; belge gerçek, altındaki ıslak imza Dursun Çiçek'in... Gerçeğe inanmak istemeyenler buna da kulp takmaya çalıştı. Bu kez Adli Tıp Kurumu'nu tartışmaya açtılar.

CHP lideri Deniz Baykal, kararın altında imzası bulunan uzmanları diline doladı, ayartıldığını söyledi. Grup toplantısında uzun uzun sahte belgenin nasıl gerçek yapıldığını anlattı. Bir 'Yandaş uzman' demediği kaldı.

Genelkurmay belgenin aslını istedi. Bunun üzerine savcılar kurye ile gönderdi. Islak imza Jandarma Kriminoloji'de incelemeye alındı. Kısa süre önce de karar çıktı. Jandarma 'gerçek değildir' diyemedi. Belgeyi doğruladı.

Haberin medyaya yansıması üzerine Genelkurmay geç saatlerde ıslak imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait olduğunu kabul etti. Tartışmanın geldiği yer burası...

Şimdi gerçeğin artık herkes tarafından kabullenildiği noktadayız. Bütün sulandırma taktikleri boşa çıktı, çürütme yolları tükendi. Yarın, Jandarma'ya Genelkurmay'a da inanmayanlar çıkabilir. Yurtdışında da inceleme isteyebilirler. Bunlar ciddiye alınamaz.

Islak imza olayında ikinci perde açıldı. Öncelikle akla ziyan sulandırma manevraları yapan medya ve siyaset erbabının topluma özür borcu var. Sessiz kalmak da özür sayılır ama yanıldığını veya yanıltıldığını açıkça söylemek insanı rahatlatır.

Dün gözler CHP grubundaydı. Bu gerçek karşısında Deniz Baykal ne diyecekti? Mutlaka söyleyecek bir sözü olmalıydı. Konuya hiç girmedi, vicdanını sessiz kalarak rahatlatmayı yeğledi.

Herhalde Genelkurmay Başkanı Başbuğ ilk fırsatta 'kâğıt parçası' sözünü düzelterek 'Beni de yanılttılar' deme erdemini gösterir.

Belgenin içeriği çok ağır... Buna rağmen askerî mahkeme Çiçek'in tutuklanmasına 'hayır' demiş. Hayret. Davanın bir de sivil yargı boyutu var.

Doğrudan AK Parti ve milleti hedef alan bir eylem planından söz ediyoruz. Bu suç tek başına işlenemez. Hiçbir albay yukarıdan talimat almadan böyle bir plan hazırlayamaz. Çiçek'in başka suç ortakları olmalı. En can alıcı soru ise, planın nerelerde uygulamaya konulduğu.

Bundan sonrası sivil yargının işi...

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT