1. YAZARLAR

  2. Fatma K. Barbarosoğlu

  3. Sepet sepet yumurta sakın bizi unutma! Obama! Obama!
Fatma K. Barbarosoğlu

Fatma K. Barbarosoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Sepet sepet yumurta sakın bizi unutma! Obama! Obama!

10 Nisan 2009 Cuma 12:16A+A-

Obama TBMM'de konuşuyor. Pek "tarihi" bir konuşma. İki sizden bir bizden mantığı ile. Hiroşima unutulmamış, Irak gözümüzün önünde perişan. Afganistan imha. Sıra Pakistan'da. Ama Başkan, konuşması tarihi olsun diye herhalde, ta Kızılderililerden başlıyor… Kızılderilileri geçince, kendi rengine getiriyor her dolaşık cümlenin ucunu. Biz başardık siz de başarırsınız diyerek siyasi koçluk yapıyor. Kime? Bize!

Pardon!

Biz kimseye atom bombası filan atmadık. Yok yere işkillenip kapının bacanın arkasında nükleer silah arıyoruz bahanesiyle, çoluk çocuğu katledip; Bağdat'ın tarihini yağmalamadık.

Obama! Obama!

Sen bu Kızılderili tarihini Ruslara anlat. Onların bir dünya fıkrası var bu konuda. Soğuk savaş yıllarından yadigar. Sen mi üstünsün ben mi üstünüm konulu kompozisyon savaşlarından arta kalan.

Karşılıklı övünmeleriniz hani. Kim uzayda daha çok. Sen mi ben mi?

Meşhur Moskova metrosuyla övünmek ister mesela Ruslar. Dakikada bir metro geçiyor diyerek. Herkesi, her şeyle yarıştırmaya hazır ve nazır, elmalarla armutları toplayıp, hem armutları hem elmaları imha rekorunu her dem yenileyen Amerikalılar, derhal kronometre tutar. Kronometre tutulacak başarısızlık tescil edilmiş olarak tarihe geçirilecek. 64 saniye geçmiş hâlâ bir araç istasyona yanaşmamıştır. Amerikalılar işaret parmaklarını Rusların gözüne sokacak gibi sallar. Olmadı. Başaramamışsınız. 64 saniye geçti ikincisi hâlâ gelmedi.

Ruslar ne desin! Siz de Kızılderilileri kesmiştiniz ama derler.

Hımmm evet biz Kızılderilileri kesmiştik.

Kızılderililerin soyuna kibrit suyu döktüklerini, her platformda kabul etmeye dünden razılar. Diğerleri unutuluyor bu vesile ile. Diğerleri Hiroşima, Vietnam, Afganistan, Irak.

Öyle bir unutuluyor ki babalar yetim bir dil ile Obama'yı evlat edinmeye kalkıyor. Her köşeden bir mektup düşüyor orta yere. Kayıp oğul bulunmuştur. Genç ve dinç oğul.

19.Yüzyıl Osmanlısı'nda yazarların metinleri Jale Parla'nın imajı ile "yetim metin"lerdi. 21.Yüzyıl'ın yazarları henüz bulunmamış oğulların, kızların cici babası/cici annesi olmaya hazır oysa. Ataerkil dönem bitti. Emrine amade olunacak "oğul" aranıyor. Onun için fazlasıyla baba. Fazlasıyla anne metinler geziyor ortalarda. Açık mektupların bini bir paraya. "Keşke daha kalın bir şeyler alsaydın üşüteceksin ey oğul" metinlerinden, "benim evladım söylemez öyle kötü şeyler amcası'na kadar her ton var bu açık mektuplarda.

Yazılan yazılar neden ille de mektup havasında!

18. ve 19.Yüzyıl'ın edebi kurgularından biri mektuptur. Özellikle kadın yazarların ilk eserlerini mektup olarak kurgulamış olmaları dikkat çekicidir. Bizde de Fatma Aliye Hanım, "Hayattan Sahneler" adlı eserini, Halide Edip, "Handan"ı mektuplar şeklinde kurgulamıştır.

Neden mektup? Kadın yazarların ilk eserlerini mektup olarak yazmasını eleştirmenler yazdıkları ile aralarına mesafe koyamayış üzerinden değerlendirir. Konuşma dilinin mesafesizliğine sığınmak istemek söz konusudur.

Köşe yazarlarının ekseriyetini gözönünde bulundurduğumuzda zaten yazı dilini değil konuşma dilini kullandıklarını biliyoruz. Kavramsal düzeyde gündelik ilişkileri, gündelik siyaseti değerlendirebilecek "raitingli" kaç yazar var!. Dediydim, dediydin, yine diyorum ki frekansında harf sektiriliyor.

Durum böyle olduğu halde niye bazıları açık mektuplar yazdı. Ki bu açık mektuplar köşe yazılarıyla da sınırlı değil. Hayran olduğu pop starı her gece rüyasında gören genç kız hassasiyetinden, Tophane delikanlısı lügatçesine kadar her türlü üslup var. İşini bilir bir yayıncı Obama bize gelince diye bu mektupları derlese şenlikli bir malzeme çıkar. Komplo teorilerinden neden domuz pastırması yediğine kadar "envai çeşit" dertten mürekkep bu mektuplar.

Mektuplar duyguların peçeden arınmış halidir. Taziye evinin gözyaşı kaldırır atmosferine sığınış vardır mektup dilinde. Tanzimat romanının yetim metinleri gazete köşelerinde devam ediyor. 19.Yüzyıl nesri babadan yetim kalmıştı. 21.Yüzyıl nesri oğuldan yetim. Genç ve dinç oğuldan. Herkese her istediğini verecekmiş gibi duran "oğul" istiyor "köşe baba"ları. Onun için 70'ini devirmiş Deniz Baykal "delikanlı", 60'ını devirmiş Melih Gökçek ergenlik haşarılığında demir atmış "genç" belediye başkanı.

Obama'nın ardından yazılan yazılara bakın lütfen. Sanki Hızır'la kırk saat geçirmişler de hayat ondan sonra bütün tadını tuzunu yitirivermiş. Sıralı ölümünü beklerken bir oğuldan arta kalmanın acısıyla yazmış köşe babaları, köşe anneleri.

Melih Gökçek Ankara'ya suretsiz bir heykel diksin Obama yetimlerini teselli niyetine. Üzerinde şu ibare: Sepet sepet yumurta sakın bizi unutma. Ah Obama! Ah Obama.

Bir taşla iki kuş vurulmuş olur böylece. Beşinci defa seçilemese bile o heykel orada durduğu sürece, Obama'nın Gökçek'in gençliğine ve dinçliğine hayranlığı ebedi kalır.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT