1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. Şekilden gerekçelerle açlık grevleri
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

Şekilden gerekçelerle açlık grevleri

05 Kasım 2012 Pazartesi 13:27A+A-

Son yazımı şu soruyu sorarak bitirmiştim: Yarın bir başka grup da Abdullah Öcalan'ın idam edilmesi için açlık grevi yapmaya kalkarsa, veya bir başkası da BDP'nin kapatılması ve milletvekillerinin de hapsedilmesini istemek üzere aynı şeyi yapmaya kalkarsa, ona karşı ne yapacağız? O amaçla yapılabilecek açlık grevlerine yatanları anlayışla karşılamaya ne kadar hazırız?

Bu sorudan idamın geri getirilmesini istediğim veya BDP'nin kapatılmasını veya milletvekillerinin hapsedilmesini istediğim, gayet açıktır ki, çıkmaz. Aksine, açlık grevlerinin büyük haksızlıklara yol açacak talepler için hukuka karşı bir koz olarak kullanılamayacağı çıkar.

Cümle biraz uzayınca anlamını karıştıranlar için daha açık söyleyeyim. Bununla kimsenin birilerinin idamını istemek için açlık grevi yapamayacağı çıkıyor. Birilerini mağdur etmek için kendi bedenini bir silah olarak kullanamayacağı çıkıyor. Hele doğrudan yüzlerce, dolaylı olarak da binlerce kişinin ölümünden sorumlu tutulan biri, sırf birileri açlık grevi yapıyor diye affedilemeyeceği çıkıyor.

Bunun olamamasının daha asli bir çok başka nedeni var ama daha anlaşılır olsun diye "Öcalan'ın idamını istemek için açlık grevi" örneğini verdim. Bu ne kadar kabul edilemez ise öbürü de o kadar kabul edilemez. Ama ortaya çıktı ki, bu amaçla yapılaiblecek bir açlık grevini veya ölüm orucunu, şimdikileri anlayışla karşılamaya davet edenler hiç de anlayışla karşılamayacak. Bu basit gerçeğin açığa çıkmış olması bile bizi bir adım ilerletir umarım.

Kaldı ki, tam da bu durumla ilgili kamuoyu yoklamalarıyla hemen ortaya çıkan bir gerçek daha var ki, bilhassa Öcalan sözkonusu olduğunda idam cezasının yeniden getirilmesini isteyenlerin oranı yüzde yetmişlerden aşağıda değil. Üstelik bu kamuoyunu basitçe milliyetçilikle örtüşen bir refleks olarak da değerlendirmemek gerekiyor. Adalet duygusuyla daha fazla ilgili bir tavır bu.

Diğer yandan açlık grevine gidenlerin taleplerine kulak verdiğimizde dile gelen maddelerin her üçünün zaten "bir şekilde" karşılanmış olduğu görülüyor. Bir şekilde diyorum, çünkü bu şekil her nasılsa örgütün veya grevcilerin algılamadığı veya beğenmediği bir şekil oluyor. Yani grev esastan değil şekilden bahaneler bulunarak yürütülüyor.

1. Savunmada Kürtçe'nin veya başka dillerin kullanımına dair bir düzenleme zaten yapılmaktadır. AK Parti'nin 4. Olağan Kongresi'nde açıkça bu konuda bir vaatte bulunulmuş ve bu konudaki süreç başlatılmış durumda. Ama burada biraz kulak verildiğinde beğenilmeyenin sadece sürecin şekli olduğu anlaşılıyor.

2. Anadilde eğitim talebi için, halihazırda devam etmekte olan seçmeli ders uygulaması bir bakıma zaten o doğrultudaki bir sürecin aşaması. Kürtçe'nin hiçbir şeklide bir dil olarak veya kimlik olarak kabul edilmediği dönemlerde gösterilmeyen bu aşırı reaksiyon, sorunlar hal yoluna girilmişken neden gösteriliyor acaba? Bu açlık grevi neyi sağlayabilir, neyi sağlamayı umabilir?

3. Son olarak Öcalan'ın tecridinin kaldırılması gerekçesi. Bu konuda Demirtaş'ın hesapsız sözlerini bir kenara bırakırsak, bu da aslında tamamen yersiz bir talep, çünkü Öcalan'a tecrit falan uygulandığı yok. Bir defa Öcalan'ı ilk aşamada tecride mahkum eden PKK'nın kendisi. Oslo sürecinde Öcalan'ın sözünü çiğneyip onun sözünü ve etkisini bir anda sıfırlayan PKK oldu. Öcalan'ın kendi sözünün ağırlığını korumaya almak için kendini tecrit etmekten başka çaresi kalmamış oldu. Şimdiye kadar ailesinden gelen görüşme taleplerini kabul etmeyen Öcalan'ın kendisiydi. Adalet Bakanlığı Öcalan'a yönelik bakanlık kaynaklı bir tecridin asla bulunmadığını açıklıyor. Son gelişmeler de bu konudaki ayrıntıları da açıkça ortaya çıkardı. Ama bu görüşme izninin avukatları kapsamıyor, çünkü avukatların bu görüşme trafiğini örgütün faaliyetlerinin yönetilmesi için kullandığı anlaşılmıştır. Esasen dünyanın hiçbir yerinde bir terör örgütü liderinin, avukatlarıyla terör faaliyetlerini yönettiği böylesi bir ilişkisine göz yumulamaz.

Demek ki açlık grevlerinin gerekçeleri tamamen şekilden. Hepsi de esastan geçersiz ve savunulamaz olan bu gerekçelere rağmen sözümona hümanizm üçkağıtçıları bu ölüm oruçlarına yatanlara dönüp "Yahu yaptığınızın bir anlamı ve gereği yok" demiyor da bu ölümleri durdurmak için hükümeti, Başbakan'ı "bir şeyler" yapmaya çağırıyor. Ne yapılacak bu ölümleri durdurmak için? Herhalde bir de bu taleplerin şekil şartı yerine getirilecek. Oysa bahanenin şekle kadar inmiş olması, açlık grevlerinin bir talebe yönelik olmadığı, bizatihi kendisinin bir amaç olarak benimsenmiş olduğunu yeterince göstermiyor mu?

Daha açık söyleyelim: Açlık grevlerinin tek amacı açlık grevleridir. O yüzden ya anlamsız ya da imkansız olan talep ediliyor. Bu eylemlerle kurulmak istenen bir diyalog yok. Bu eylemlerin belli bir hümanizmayı, onun üzerinden de politik bir kârlılığı celbediyor olduğu hesaplanıyor. Gündem yaratıyor, dram üretiyor, ölümler getiriyor, toplumu kilitliyor falan. Hapse tıkıldığı için kendilerinden artık yararlanılamayan örgüt elemanlarının naçiz bedenlerinden son bir kez yararlanılmış oluyor. O yüzden çözüm, grevcilerin taleplerine karşılık vermekten değil, insan canını siyasetin enstrümanı olarak görenlere sıfır tolerans gösteren bir yaklaşımdan geçiyor.

Ölüm oruçlarını gerçekten durdurmak istiyorsa bekaya hümanistlerimiz, dönüp örgüte veya BDP'lilere bir zahmet şunu söylesinler: O gencecik çocukların hayatlarıyla oynadığınız yetmez mi? Kendi siyasi mesajlarınızı iletsinler diye bu bedenleri ölüme yatırmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?

Örgütün gençlerin hayatlarını kendi siyaseti için bu kadar cömertçe-hoyratça kullanmasına karşı, yeterince ayıplayıcı, kınayıcı bir tavır konulsa, emin olun herşey çok daha başka olurdu.

Kendi üzerindeki tecrit kalksın diye yüzlerce Kürt gencinin hayatlarını feda etmesini keyifle izleyen Öcalan bu ölümlerden sorumlu tutulup ayıplanmayacak, ama hükümet "birşeyler" yapmıyor diye suçlanacak. Gençleri ölüme yollayan örgüt, bunun ideolojik ve siyasi kampanyasını yürüten BDP, ama bu ölümler olmasın diye hitap edilen, muhtemel ölümlerden sorumlu tutulmak üzere kendisine baskı yapılan; hükümet.

Ne diyelim, gerçekten şairin dediği gibi, bu hesabı kurt yapmaz, kuzulara şah olsa.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT