1. YAZARLAR

  2. Orhan Miroğlu

  3. Sebebi kalmamış şiddet
Orhan Miroğlu

Orhan Miroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Sebebi kalmamış şiddet

26 Kasım 2011 Cumartesi 11:05A+A-

Kürt meselesinde sol’un durduğu yerin, PKK’nin şiddetini meşru gösteren bir yer olduğunu ve tartışmaların bu bağlamda geliştiğini düşünüyorum.

Bu anlayışta olanlara bakılırsa, bir çeşit ‘PKK Sosyolojisi’ dediğimiz bir sosyolojik kitle var ve bu kitle koşulların değişmiş olduğuna filan bakmaksızın silahlı mücadele yöntemlerini destekliyor.

Ben böyle düşünmenin ve Kürt meselesine hiç değilse bu aşamadan sonra bu anlayışla bakmanın doğru olmadığını söylüyorum.

Türkiye sosyalist hareketi, işin kolayına kaçmıştır hep ve bu kaçış devam ediyor.


PKK’nin Kürt dinamiği içindeki tarihsel önemine ilişkin bilimsel külliyatın ve savaşın acılarına dair edebiyat-sanat anlatılarının sahibi, bazı istisnalar dışında, sol değildir.


Devletin ‘Kürdoloji’ faaliyetlerine ve bilgisine karşı duran çalışmaların altına imza atanlar genel olarak Türkiyeli muhafazakâr ve sol-liberallerdir.


Kürt meselesine ve PKK’ye merak bu liberallerin yazıları ve kitaplarıyla başlamıştır ve öyle de sürüyor.

Güney Kürdistan olarak adlandırılan bir coğrafyada yirmi yıldır fiili olarak varlığını sürdüren Kürt Federe Bölgesi’ni bir solcunun ziyaret edip de iki satır yazı yazdığına tanık olmadık.

Türk milliyetçilerinin Güney Kürdistan’a beslediği nefret duygularıyla, Türk sol’unun aynı bölgedeki statüye beslediği nefret duyguları arasında bir fark yoktur.


Cumhuriyet paradigması bugün nasıl ki, Dersim’de kırılıyorsa, Kürt halkıyla sol arasındaki paradigmanın kırılacağı yer de hiç kuşkunuz olmasın Güney Kürdistan olacaktır.

Ama benim kişisel olarak, ne solun ne PKK’nin bu paradigmayı kırabileceğine dair bir umudum vardır.

Her türlü solu kazıyın altından Kemalizm ve İttihatçılık çıkar.

Komploculuk çıkar.

Nabi Yağcı gibileri bu anlamda, aslına rücu etmekten başka bir şey yapmıyor aslında.

Ben onun Taraf gazetesinde komiserliğe soyunmak, Ahmet Altan’ın ve başkalarının yazılarına ayar vermeye çalışmak yerine, bu tarihî aşamada bizi solun bu netameli mazisiyle yüzleşmeye davet eden yazılar yazmasını isterdim.

Bu konularda şahsen benim aklımda kalan bir tek satırı yoktur Nabi Yağcı’nın.


Durumu solcularla ve Kürtlerle idare eden yazılar yazmanın zamanı değil, bedelini ödeyerek hakikati konuşmanın zamanıdır.


İşin kolayına kaçmak ve PKK şiddetine insanları sınırsız bir tolerans tanımaya davet eden yazılar yazmak Kürt dostu olmak değildir.


Kürtlerin daha fazla ölerek ve öldürerek kazanacağı bir şey yok. Kürt dostu olmak, her şeyden önce bu gerçeği, Kürt siyasetini elinde bulunduranlara bıkmadan usanmadan söylemekten geçiyor.

Kürt siyasetinde bugün, şiddeti besleyen bir sosyoloji yok, ama bu şiddetin beslendiği, bir ideoloji ve bu ideolojiye sıkıca sarılanların geleceğe dair birtakım korkuları ve endişeleri var.

Öte yandan, yeni Kürt sosyolojisinin oluştuğu şehirler, solun hayal ettiği şehirlerden çok farklıdır.

Kent Meclislerinden, Konseylere, mahalle ve sokak örgütlerine varıncaya kadar tümü de 24 saat faal, yaygın bir örgütlenme ağı bulunuyor.

Öte yandan, idari yapıya bakıyorsunuz, bir şehir için bir zamanlar, her şey demek olan komutanlar ortadan kayboldu, 2011 yılında ordudan firar eden tuğgeneraller var, aynı maziden gelen bazılarının bir kısmı Diyarbakır’da cinayetten hapisteler, yargılanmaları sürüyor.

Yani Kürtler artık “bizim şiddetimizle uğraşmayın, kendi JİTEM’inize bakın” deme hakkına sahip değiller.

Devletin valisi ve Emniyet müdürü dışında atamayla gelen kimse yok. Eskiden de böyle değil miydi diyeceksiniz. Evet öyleydi. Ama eskiden Vali Beyler veya şimdilerde ordusundan firar eden bu tuğgeneraller, ne isterse, Kent Meclislerinde o olurdu, fiili olarak..

Ama şimdi durum bu mu?.

Atanmışların karşısında siyasi bir irade var. BDP istemezse, ilin bütçesi meclisten geçemiyor ve tek kuruş harcanamıyor.

Uzatmayalım, Kürt siyaseti demek, artık o bölgede yeni bir iktidar alanı demek.

Belediyelerin ekonomik hayattaki işleyişi ve ağırlığı oranında, PKK siyasallaşması dediğimiz şeyin, yeni orta sınıfların katılımıyla zenginleşmesi ve büyümesi demek.

PKK’nin asıl sosyolojisini oluşturan savaş mağdurları kitlesi hızla değişiyor.

Bu kitle, ‘etnik talepler peşinde ölen ve öldüren bir kitle’ olmaktan çıkıyor.

Ekonomik olarak ve siyasi olarak.

Kürtlerin bir rüyası vardı eskiden, bizim de milli burjuvazimiz olsaydı diye.

Milli burjuvazi yok bu çağda, ama bizdeki durum biraz tuhaf, her şeye geç kaldığında buna da geç kalırsın ve senin siyasi iktidar alanlarından para kazanan adam, kendini milli burjuva sanır!

Çocuğu Kıbrıs’ta, Bilkent’te, Bilgi’de filan okur.. Yazlığı Çeşme’de, Bodrum’dadır. Çankaya’da evi de bürosu da olsun ister. Güney Kürdistan’da şantiye sahibidir.

Altyapıdır, parktır, bahçedir filan derken, 10 katlı apartmanların inşaat ruhsatını senden alır ve sana da oy vermeye, siyasetini etkilemeye ve hatta içine girmeye başlar.

Kürt siyasetinin etrafında böyle yığınla ‘milli burjuva’ havalarında işadamı var şimdi!

Kurdukları kooperatiflerle, iş alanlarıyla ve şantiyelerle savaş mağdurlarını da, PKK’den onlarca yıl hapis yatan adamı da iş ve ev sahibi yapıyorlar.


Diyeceğim, yeni Kürt sosyolojisi, ölüm ve öldürme zemininde gelişen bir sosyoloji değil.


Bu muazzam değişimi anlamadan ‘Kürt şiddetini ve siyasetini’ alkışlamanın dostluk olmadığını söylüyorum, hepsi bu.


[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT