1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Sarıyer'de “Mavi Marmara ve Filistin Davası” Konuşuldu
Sarıyer'de “Mavi Marmara ve Filistin Davası” Konuşuldu

Sarıyer'de “Mavi Marmara ve Filistin Davası” Konuşuldu

Sarıyer Özgür-Der'de Musa Üzer'in katılımıyla “Mavi Marmara ve Filistin Davası” konuşuldu.

23 Mayıs 2014 Cuma 13:30A+A-

HAKSÖZ-HABER

Özgür-Der Sarıyer Temsilciliğinde bu hafta “Mavi Marmara ve Filistin Davası” konuşuldu. Konu, Özgür-Der Genel Sekreteri Musa Üzer’in sunumuyla birlikte, karşılıklı sohbet ve soru-cevap şeklinde irdelendi. 

Üzer, öncelikle asıl olan Filistin Davası olduğunu ve Filistinli Müslümanların altmış yıldan fazla bir süredir onurlu bir şekilde mücadele ettiklerini, Mavi Marmara’nın bu mücadele seyri içerisinde anlamlandırılması gerektiğini belirtti. Hamas’ın 2006 yılında seçimleri kazandığı dönemden bu yana Filistin halkı ambargo ile cezalandırılmakta ve çok zor şartlar altında yaşamaktadır. Mavi Marmara’dan yaklaşık bir yıl önce ambargoya Refah sınır kapısını kapatarak destek veren Mübarek rejiminin bu iradesini kırmak amacıyla yola çıkan ve karadan ambargoyu delmeye çalışan çabalar da vaki idi. Sonraki süreçte gemilerle ambargoyu dünya gündemine taşıma konusu üretildi. Diğer gemilerin bir şekilde çeşitli yollarla engellenmesine karşılık İHH’nın başını çektiği organizasyona dahil olan Mavi Marmara Akdeniz’de uluslararası sularda seyir halindeyken saldırıya uğradı ve malum olaylar yaşandı.

Bu gelişmenin İsrail’in korku sendromlarını ciddi manada harekete geçirdiğini ve müdahale şekli ile sonraki süreçte yaşananların bunu ispat ettiğini vurgulayan Üzer; gemideki yüzlerce kişinin tutukluluk halinin ardından Türkiye’nin ve dünya kamuoyunun baskıları neticesinde salıverilmek durumunda kalmalarının da tarihte yaşanan ilklere tekabül ettiğini ve İsrail’in nasıl bir cendere içerisinde olduğunun da ispatı olduğunu belirtti. Üzer, tespitlerinin devamında şu hususlara değindi:  

Filistin meselesi, kırk yıldan fazla bir zamandır Türkiye’deki İslami kamuoyunun gündemindeydi; ancak Mavi Marmara olayıyla birlikte ilk defa bu uğurda kan dökülebileceği ispatlanmış oldu. Sadece yıllardır bu meseleye duyarlı İslami kamuoyu değil, yediden yetmişe geniş halk kesimlerinin vicdanı ve aklı, hem coğrafya olarak Gazze’ye, hem de Filistin meselesine odaklanmış oldu. İslami kesimlerin yıllardır dar alanlarda gündemleştirdikleri bir çok konu ve talepler, geniş kesimlerin gündemlerine girmekle kalmadı, aynı zamanda bir hükümet politikası olarak karşılık buldu. Böylelikle siyasal sonuçları itibariyle, Türkiye toplumun kitlesel olarak en fazla sahiplendiği gelişme olarak da nitelenebilir.

AK Parti’nin o süreçte dış politikada gelmek istediği noktayı hızlandırırken; İsrail’i hem bölgesel hem de uluslararası anlamda tecrid psikozuna soktu. Laik-Kemalist Türkiye tarihi göz önünde bulundurulduğunda dış politika açısından çok önemli adımlar atıldı. İslam dünyasında İsrail’i ilk tanıyan ve kadim müttefiki Türkiye gerçeğinden, 28 Şubat günlerinin müttefiklik politikasından ilişkilerin kesildiği, askeri tatbikatların bitirildiği, restleşmelerin siyasi dilin rutini haline geldiği ve nihayetinde özür, ambargo, tazminat gibi konulara İsrailli yetkililerin yargılanmalarının eklendiği bir siyasal sürece evrilindi.”

Filistin meselesinin ve İsrail ile ilişkilerin kolay yönetilebilir siyasal süreçler olmadığını, çeşitli riskleri beraberinde getirdiğini, hatta son dönemlerde yaşanan olaylarla bu sürecin de yakın ilgisinin olduğunu vurgulayan Üzer, buna rağmen hükümetin eleştirilecek noktalara rağmen süreci olabildiğince olumlu yürütmeye çalıştığını, karşıt propagandalara rağmen, risklere ve bedellere karşılık siyasetler ürettiğini, bunun da İslam dünyasıyla yakınlaşmaları beraberinde getirdiğini vurguladı. Buna karşılık yerli ve küresel güçlerin de boş durmadığını, halen operasyonlarını medya ve sosyo-politik hareketlilikler üzerinden sürdürdüğünü ifade etti.

Müslümanların Mavi Marmara süreci konusunda bilinçli olmaları gerektiği, davalarının takipçileri olmaları gereğine de vurgu yapan Üzer; bu senenin geçtiğimiz senelerden daha önemli olduğu, zira antlaşmanın da arefesinde olunduğunun altını çizdi. “Kararlılığımızın, aynı zamanda siyaset edenler üzerinde bir baskı mekanizması da üreteceğini/geçmişte de ürettiğini unutmamalıyız” dedi.

Bu meyanda taleplerimizin arkasında durmamız gerektiğini belirten Üzer, bunlar arasında yargılamaların devam etmesi ve bu yargılamaların sonuç alınana kadar sürdürülmesinin arkasında durulması; ilişkilerin normalleşmemesini, en azından mevcut halin devam etmesini talep etme şeklindeki hassasiyetimizin korunmasını örnek olarak zikretti. 

sariyer-mayis2014_musa-uzer01.jpg

HABERE YORUM KAT

4 Yorum