1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Sanat Gazze’ye sessiz kalmasın...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Sanat Gazze’ye sessiz kalmasın...

09 Kasım 2009 Pazartesi 03:14A+A-

Gazze’ye yeni bir baskın düzenleyeceklerini söyledi İsrail yöneticileri... Sanatçılar ne diyor buna? Müzisyenler, ressamlar, şairler...

Allah’ın bahşettiği renkleri, tınıları, armoniyi ve kelimelerin sırlarını en iyi bilen kişileri yeryüzünün ne diyorlar... Oysa insanlığın hatırası, keder taşıyor bugüne, sadece keder...

Hatıra, güzel de olsa keder verir tıpkı bilginin bilince dönüşmesi seyrinde verilen çileli emek gibi. Bunun büyümekle çok yakından ilintili olduğunu düşünüyorum. Büyüdükçe sadece kendi başına gitmiyor insan gideceği yere, içindeki derin ormanı, tüm kuytu çıkışsızlıkları ve aydınlık patikalarıyla ve zamanın ikram ettiği işe yarar-yaramaz tüm paslı pusulalarıyla da birlikte taşıyor insan kendini. Zaman, çok sesli bir yüktür yürürken ve büyürken...

Sanatçı, zamanın serçe parmaklarında taşıdığı en hafif ve sessiz ayrıntılarıyla bile atlamadan çizen kişidir insanlığın “işitmeler” haritasını... Görüntü ve cisimler dünyasının bariz çıkıntılarına karşın, ancak bir körün narin rikkatiyle keşfedilebilecek ve uluorta görünmediği halde, ancak dikkat kesilebildiğince işitilebilecek esaslı ritimlerdir bunlar... Hayat, gördüklerimizden ibaret değildir sanatçı için, hatta hakiki bir görüş için bazen gözlerinizi kapatıp, yüreğinizi açmanız gerekecektir.

“Kavak ağacının içinde binlerce küçük saat çalışıyor” demişti Filistinli küçük kız. Herkes kavaklığın pastoral güzelliğinden ve güzün yol açtığı romantik izlenimlerden bir ağızdan bahsederken, basmakalıp kurulabilecek yüzlerce cümle arasından sıyrılıyordu onun bu ifadesi... Gözlerini kapayıp kulağını kavak ağaçlarından birisinin gövdesine dayamıştı oysa... Aynı kız, daha sonra defterine çizdiği kavak ağacı resminde, dallarından yüzlerce duvar ve kol saati sarkan acaip bir ağacı resmetmişti... Sanatta ilk bakışta “saçma” bulabileceğimiz pek çok şey, aslında o sanatçıya armağan edilmiş özel bir duyuş biçimi, özel bir zikr, özel bir hatırlama şeklidir de... Sanatçı, yüreğini işitmeye açandır, hatırlayan ve hatırlatandır...

Sanat, savunma’dır. İtiraz, isyan, özür, kırgınlık kadar coşku da hatta pişmanlık kadar umut da, bu çeşmeden içer suyunu. Tıpkı kadim efsanelerde anlatılan Musa hikayesinde olduğu gibi: Zulümden kaçan Musa milletine tüm yorgunluk ve usançları arasında yürüdükleri o çorak yolda açılan on iki rahmet çeşmesi kadar mübarektir sanat. Sanat, hediyedir, su’dur ve hayatı, hayy’yı, diriliği hatırlatır.

Picasso’nun ifade ettiği şekliyle, sanat içinde “meydan okuma”yı barındırır...

“Bir sanatçı deyince akla ne geliyor acaba? Bir ressam yalnızca gözlerden, ya da bir müzisyen yalnızca kulaklardan ibaret biri midir? Bir şair yalnızca yüreğini katman katman bir lir gibi dile getirmeyi mi bilir, bir boksör yalnızca kaslardan ibaret bir yaratık mıdır? Tam tersine sanatçı aynı zamanda politik bir varlıktır, dünyada olup biten tüm yürek parçalayıcı, şiddetli ya da güzel gelişmeler karşısında hep uyanık olan, bu imgeleri her yapıtında yeniden yaratan biridir. Diğer insanlarla ilişkisini kesmesi, ve, artık ne tür bir fildişinden uyuşukluğun gereğini yaparak, size her şeyi bol bol sunan bir hayata karşı ilgi duymaması mümkün müdür? Hayır, resim evleri süslemek için icat edilmedi. Resim düşmana karşı savunma ve saldırı amaçlı kullanılacak bir savaş aracıdır.”

6 Şubat 2003 tarihinde Colin Powell’ın Afganistan işgali hakkında yapacağı konuşma, Picasso’nun meşhur tablosu “Guernica”nın önünde gerçekleşecekti. BM Binası’nın basın toplantılarının yapıldığı meşhur salonun tüm arka duvarı boyunca boy gösteren guya savaş karşıtlığını ifade eden devasa tablo, o gün mavi bir örtüyle kapatıldı... Kameraların renk uyumu gereği böyle yaptık şeklinde basit bir savunma yapıldı “Guernica”ya uygulanan pelerinli sansür için... Oysa Picasso bu tabloyu, 1937 yılında Nazi uçakları tarafından bombardıman edilen Bask kasabası Guernica’da yaşanan katliama itiraz etmek için çizmişti. Siyah beyaz tablonun içinde parçalanmış boğa, kılıcı kırık şövalye, yerlerde sürüklenen ölüler, kucağındaki oğlu parçalanmış Aziz Meryem, kafası kopuk atıyla Don Kişot gibi figürlerle, savaşın yıkıcılığını anlatmıştı... Kutsallar, mitler ve tarihi yapan tüm onurlu dönemler, ayaklar altındaydı... Aslında Guernica’da yaşanan şey savaş da değildi, sivillerin maruz kaldığı bir katliamdı. Tıpkı Afganistan ve Irak işgallerinde yaşadıklarımız gibi... Powell işgalleri yöneten bir ABD predatörü olduğu için istememişti “Guernica”yı...

Sanat, predatörlerin nazarında yokluğa mahkum edilmesi gereken naif bir hatırlatıcı olduğu kadar bazen de testere kadar kullanışlı bir alet olabiliyor. Powell’in işine gelmediği için kaldırttığı aynı Guernica’nın yıllar boyu Nazi karşıtlığı için rahatlıkla kullanılırken sıra Endülüs; Bosna, Filistin katliamlarına geldiğinde, demirden bir kulak tıpası işlevi gördüğü gibi...

Oysa Guernica’da Pieta figürünü (Meryem’i ve bebek İsa’yı) çiğneyen aynı Boğa, aynı İspanya’da yüzbinlerce Endülüs Müslümanını ve Yahudisini kılıçtan geçirmişti...

Sırada Gazze var... Yine Gazze... Bunca kederli insanlık hatırası ve mirasından sonra, hâlâ dehşet ve vahşeti bir varoluş imkanı olarak gören İsrail’i kim durduracak?

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT