1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Şahit olmak...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Şahit olmak...

18 Aralık 2009 Cuma 01:43A+A-

Yeni bir Ay yılına daha girdik. Hicri 1431 senesi hepimize hayırlar, sağlık ve iyilik getirsin... Hem Cuma hem Muharrem olunca gün, insan olmanın derin sorumluluğu bir kez daha hissediliyor... Muharremin yaslı on günü içindeyiz. Aşura hatırası, bilince inkılab ediyor...

Hz. Hüseynimizin evladı ile birlikte şehit ediliş günlerini, elemle, hicranla hatırlarken, bu kederin, hayatı doğru ve anlamlı yaşamaya dair bir başlangıca dönüşmesi de gerekiyor...

Ahh... Efendim...

İnsanın kalbinden kalkmaz, derin bir hicran izidir Kerbela Hikayesi... Kadını erkeğiyle, bebeği ve atasıyla, uçan kuşundan dağların başındaki ejderhasına kadar, yeryüzünde ve gökyüzünde, ölü ya da diri, hepimizin belini bükmüş bir hüzün hatırasıdır Ehli Beyt’in vedası... Biz bu aziz Resulullah (sav) yakınlarının kıymetini bilemedik... Ahh, efendim, biz vasiyet-i Resul’e göre hareket edemedik... Biz, gönüllerimize emanet edilmiş “cennetin iki küpesi”ne hiç de hak ettikleri gibi davranamadık... Biz, onlara yetişemedik. Yetişenler de yetişemedi aslında...

Ahh... Efendim...

Hani melekler hep birden ağlayarak sormuşlardı Rablerine, yer yüzünde kan dökücü ve bozgunluk çıkarıcı olmamızdan korkuyorlardı da, Rabbimiz onları, “sizin bilmediklerinizi bilirim” diye cevaplamıştı... İşte biz Efendim, tüm hata, kusur, dehşet ve vahşetimizden sonra, Rabbimizin bilgisine nedamet ve tevbe ederek sığınırız, O’nun rahmeti ve O’na iman ile, gönüllerimizin hakikate ve hidayete kavuşmasını dileriz...

Ahh... Efendim...

Hava ne kadar da karanlık. Ve bizler, ahir zaman şaşkınları, Hidayet Kapısı’nın önünde bekleşip dururuz işte... Hava ne kadar da soğuk... Ya içimizdeki nefsani ateş? İçinden yanarken dışından donan, başka hangi nesne var şu kainatta bizlerden başka? Ya Rabbi kimi Senin için sevdiysek, kıymetini kadrini bilemedik, kimi sevdiysek elimizden kaçırdık, yitirdik, ona hakkıyla sevginin gerektirdiği hukukla davranamadık... Biz kendi elimizle kendimizi kimsesiz ve yetim bıraktık...

Ahh... Efendim...

Su, bu kadar acı mıydı hep? Evladı RESUL’E bir avucu dahi çok görülmüş bu su ki... Senin en alçakgönüllü kulundur. Su azizdir, temizdir, hayydır, hayat verir. Su, Senin hatıran ve aşkından hep boynu eğik, hep razı, hep alçakgönüllü, hep daha derinlere, hep daha aşağılara akarak anlatır bize macerasını... Ahh, Hazreti Su... Aşkıyla kendini şeffaf ve renksiz kılmış aziz derviş... Sen ki, kendini hayata armağan etmenin kaderiyle dopdolu en güzel bir nimetsin... Evlad-ı Resul’e Kerbela günü çok görüldün... O günden beri ağlarsın, aktığında, durduğunda, boşaldığında ve dolduğunda hep bu maceranı şikayet edersin... İnsanlar senin kıymetini bilemedi... Ateşi sana tercih etti insanlık... Rüzgarı rüzgara, toprağı toprağa, ateşi ateşe verdi Rabbimiz... Kim kimi seviyorsa, kimin madeni kimdense, herkes benzediğine koştu... Hz.İbrahim Allah’ı sevdiği için, Rab ona ateşlerin arasında bir gül bahçesi hediye etti... Hz.Hüseyn de Evlad-ı Resul olarak, zalimleri değil Rabbimizi seçti. Rab de onu, şehit ve şahitlerden kılarak kendi yanına çekti...

Ahh... Efendim...

Her şey giderken, kalmak elbette olmaz. Var kılınan şeylerin kaderidir zaten gitmek... Bizim yasımız ise, gitmeye dair olmaktan çok, nasıl gittiğimize dair... Nasıl bir hayat sürmekteyiz? Yaratılmışların en şereflisi olmak insanlığımıza şüphesiz ki sorumluluk yüklüyor. Biz zulmün, haksızlığın yanında olmayız. Biz insansak şayet, onur sahibiysek, kainatın gözü kadar kıymetliyse eğer insan olmak... Bize yaraşan şekilde sürmek gerek hayatı... Biz hayatın şahitleriyiz, hayatımız da bize şahittir...

Ya Rabbi, bizi razı olduklarından, hakiki iyilik mertebesine erişmiş olanlardan eyle, bizi hakikate şahit olanlardan ve ona tabi olanlardan kıl... Ne olur...

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT