1. YAZARLAR

  2. Yavuz Bahadıroğlu

  3. Ramazan “eğlence ayı” değildir
Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Ramazan “eğlence ayı” değildir

03 Ağustos 2012 Cuma 04:34A+A-

Ramazan gelir gelmez, Çiftetelli medyatörlerinde (gazeteci, yazar ve televizyoncularında) “eski ramazanlar”a acaip bir nostalji başlar... “Ah nerede, vah nerede” seremonisi ramazan boyunca devam eder gider...

 “Eski ramazanlar” adına hatırladıklarının ise ramazanla, hatta dinle-imanla uzaktan yakından bir ilgisi yok...

Rivayete göre, Direklerarası’nda kafa çekip kantocu oynatır, Karagöz seyreder, ardından iki satır meddah dinleyerek sahuru ederlermiş...

Allah aşkına, bu yaklaşımın ramazan medeniyeti ile yahut Osmanlı’nın ramazan ahlâkıyla ne ilgisi var?

Direklerarası “azınlıkların azgın kesiminin eğlence merkezi”ydi. Müslüman Osmanlıların buluşma noktası camilerdi: Camiler gezilir, mukabele dinlenir, hatimle teravih namazı kılınırdı.

Kısacası özellikle ramazanda Müslüman yürekler “sevab”a kilitliydi. Allah’ın kulunu affetmek için yarattığı ramazan bu yönüyle dolu dolu yaşanırdı.

Şimdi vur patlasın çal oynasın!..

Eğlenmek için onbir ay yetmiyor, bir de “ramazan eğlenceleri” icat edip tepiniyoruz.

Belediyeler de maalesef buna aracılık ediyorlar.

Göreceksiniz ki, ramazanın mânâ ve mahiyetini anlatan kültür sohbetleri “yasak savma” kabilinden. Birileri itiraz edecek olursa, “Kültür sohbetleri de vardı” deyip işin içinden çıkacaklar.

O sohbetleri yapanlardan biriyim. Şunu söyleyebilirim ki, kültür sohbetleri “zevk u sefa” arasına sıkıştırılıp geçiştiriliyor. Başı türkü, sonu şarkı, pop, komedi, vs... Ramazan kültürünü anlatan kültür adamına bırakılan süre 15-20 dakika. Bu süre içinde konu anlatılamaz, sadece kürsüye çıkılıp inilir.

Ramazan etkinlikleri için ayrılmış alanlar zaten curcuna. Her şeyin “eğlence”ye göre ayarlandığı o kadar belli ki, insan “Benim burada ne işim var?” diye kendini sorgulama gereği duyuyor.

Lütfedip verdikleri para ise cep harçlığı. El insaf! Dördüncü sınıf popçuya onbeş bin lira, şiir kekeleyene beş bin lira, hayatını kültüre adayan, onlarca eser veren insana beşyüz lira...

Hadi bilemediniz bin lira...

Sonra da bakınıp soruyoruz: “Kültürümüz neden gelişmiyor?”

Çünkü marifet iltifata tabidir. Normal insanlar para getirmeyen alanlara emek vermiyor. Tabiatıyla gençlerin gönlü popçuluğa-topçuluğa kayıyor.

Hadi bunu da geçelim...

Bazı yerlerde camiin kıyısı “eğlence merkezi”ne dönüştürülmüş. “Ramazan Etkinlikleri Alanı” olarak tahsis edilen bu yerlerde yapılan eğlence programları camide teravih kılanları rahatsız ediyor (yaşadım). ‘Ne huzur kalıyor, ne huşu’.

Anlayacağınız bizim ramazanımız iftara kadar, iftardan sonrası tam curcuna...

Oruç tutarak kazandığımız birkaç sevabı eğlence mekânlarında yitiriyoruz...

Peki neden bu sıcakta bütün gün (onsekiz saat) aç kalıyoruz?

Ramazan biriktirme ayıdır, harcama ayı değil.

Kimsenin hayat tarzı pek tabii beni ilgilendirmez. Sözüm belediyeleredir: Toplumun günah biriktirmesine âlet olmasınlar.

Elbette eğlence de bir ihtiyaçtır. Ama bu ihtiyacı zaten onbir ay karşılıyoruz. Ramazanı bulaştırmak zorunda mıyız?

İmanlarından ve niyetlerinden asla kuşku duymadığım belediye başkanlarımız, bölgelerinde uygulanan ramazan programlarını önlerine koysunlar ve attıkları taşın ürkütülen kurbağaya değip değmediğini bir kez daha düşünsünler bence...

Son söz: “Eğlence” ile “ibadet” arasında bir denge kurulmalı.

YENİ AKİT 

YAZIYA YORUM KAT