1. YAZARLAR

  2. Ayşe Böhürler

  3. Protez ve başörtüsü
Ayşe Böhürler

Ayşe Böhürler

Yazarın Tüm Yazıları >

Protez ve başörtüsü

02 Temmuz 2011 Cumartesi 00:45A+A-

İki tane bambaşka insanlık durumunun bir arada kıyaslanacağı bir insanlık anlayışına sahip olunabileceği hiç aklıma gelmezdi. Bu nedenle Sözcü Gazetesi'nin "Meclis'e türbanla gelmek isteyenler Şafak Hanım'ı örnek alsınlar" başlıklı haberini "yok, daha da neler!" diyerek okudum.

Şafak Pavey'i çok eskiden beri tanırım. Fikirlerimiz birçok noktada hiç uyuşmasa da özel bir sevgisi vardır bende. Şafak ile ilgili her konuyu, beki de annesinin eski arkadaşı olduğum için, biraz da annelik duygusu ile algılarım. Birlikte yaptığımız İran seyahatinde havaalanında protezinin çıkarılarak aranmasına isyanımı günlerce bastıramamıştım. Ya da bizim havaalanımızda durumunu anlayamayan memurlarla mücadelesini... Şafak kendisine bir engelli gibi davranılmasından hiç hoşlanmadığı gibi kendisinin de protezleri ile algılanmasını hiç istemez. O nedenle protezlerine rağmen yapılamayacak birçok işi yapmaya çalışır ve yapar. Mülteciler için protezlerine aldırmadan, çöl dahil, gitmediği yer kalmamıştır. Çoğu insan onun protezli olduğunu algılamaz bile, çünkü Şafak algılatmaz. O her şeyi ile Şafaktır sadece...

Bu nedenle onun etekli resmini büyük bir isyanla karşıladım. Hele de Sözcü gazetesinin böylesine bir hali başörtüsü yasağı ile kıyaslamasını ve Şafak'ı başörtülülere örnek göstermesini gayri insani bir tutum olarak değerlendirdim. Partisi, siyasi görüşü bir tarafa hepimizin ortak tutumu böyle bir noktada Meclis'in bir özel inisiyatif kullanarak bu kuralı uygulamaması olmalıydı.

Meclis'te başörtüsünü açmak ya da protezini göstermek zorunda kalmak... Ne kıyaslanabilir, ne de karşı karşıya getirilebilir konular. İnsana has bambaşka, birbirinden farklı haller ve duygular. Karşılaştırılması ise bir insanlıktan nasip almayanların yapabileceği bir şey olur ancak.

Ayrıca bu başörtüsü meselesi her şeye kılıf oldu zaten. İnsanlar fikir, yön değiştirdiklerinde bile neden bir değişim yaşadıklarını anlatmak için başörtüsüne müracaat ediyorlar... Hem diyeti asla bitmeyen, hem de hiç bir manada karşılaştırılamayacak şeyler arasındaki böyle bir gerekçelendirme anlaşılabilir bir durum ortaya çıkarmıyor.

Şafak'ın protezi ile Meclis'teki başörtüsü eşleşmesi ne kadar alakasız ve isyan ettirici ise bu da böyle. Şafağa etek giydiren meclis kuralı içinse ben de "batsın şu insanı hiçe sayan ve bize çözüm üretmeyi değil de, çaresizliği emreden kurallar" diyorum. Meclis derhal özel bir yönetmelikle en azından Şafak için mevcut kuralını istisnai hal olarak değiştirmeli. Kişiye özel hukuk yapılamaz gibi gerekçelere sığınmadan...

ŞEYH SAİT

Şeyh Sait'in idamının 86. yılında Diyarbakır'da yapılan anma toplantısı hepimizin dikkatini çekti. Bembeyaz yazmaları ile Kürt kadınlarının dualarındaki samimiyetten kuşku yok, ancak buna Marksistliği bilinen BDP'li vekillerin iştiraki, "bir parti imaj çalışması mı?" şeklindeki değerlendirmelere sebep oldu. Haberi seyrederken "reklam, oy popülizmi, dini kahramanlara sahip çıkma, Kürt hareketinin muhafazakârlaşması, Kürt hareketi merkeze mi yaklaşıyor, Kürtlerden irticaya destek, Kürtler de mi, Kürtlerin Kemalizmden vazgeçmesi, başlarına taş mı düştü?..." gibi bir çok başlık aklıma geldi. Şeyh Sait de Cumhuriyet'in hem İslam, hem de Kürtlere karşı duruşuna başkaldırmış birisidir. BDP'nin şimdiye kadar olan çizgisini değiştirip de böyle bir isme sahip çıkmasının birçok soru işareti oluşturmaması ise mümkün değil.

Güneydoğu Anadolu bölgesinde şıhlar ya da şeyhler çok rağbet görür. Hatta Barzani'nin babasının bir Nakşibendî şeyhi olması, Barzani ailesinin tüm Kürtler üzerindeki etkisine sebep olarak anlatılır. Bölgede şeyhlerin mezarları dahi büyük hürmet görür. Bu rağbete rağmen İslam Marksist-Stalinist Kürt hareketi tarafından hiç de itibar görmemiş ve dini değerlere şimdiye kadar sahip çıkılmamışken, bu değişim inşallah hayra delalet eder. Kasıt ne olursa olsun görünen güzel bir anmadır.

Bize düşen gönüllerde olanı Allah'a havale edip, dualarını Allah kabul etsin demektir.

"ERDOĞAN UÇURUMUN KENARINDAN DÖNEBİLECEK Mİ?"

Türkiye üzerine yorumları tüm dünyada etkili olan The Economist dergisi bu sefer de Başbakan Erdoğan'ı hünerli olarak tanımlıyor. Türkiye'deki siyasi krizin özetlendiği yazıda Başbakan Erdoğan uçurumların kenarından dönmekte usta birisi olarak niteleniyor. Türkiye'de olduğu gibi onlar da krizi çıkartanları topun dışına çıkarmış durumdalar. Bugünkü krizi çözecek tek anahtarı Erdoğan olarak görüyorlar.

Her ülkenin iç meselelerinin, hele de politik konularının çetrefilli siyasi tarihinin, parti ilişkilerinin yabancılar tarafından doğru algılanması gerçekten çok zor. Hele de Amerika gibi Hollywod filmleri ile tüm dünyaya kendi tarihinizi ezberletmemiş iseniz... The Economist dergisinde Türkiye'deki son kriz hakkındaki yazıyı okurken bunu bir kez daha gördüm. Mustafa Karaalioğlu'nun şahane tespitinde olduğu gibi CHP içerden kapıyı kilitledikten sonra anahtarı Başbakan'a teslim etmiş durumda. İşin komik tarafı ise bu durumu dünya basını dahil kimse sorgulamıyor, herkes çözümü kapıyı kilitleyenlerden değil Erdoğan'dan bekliyor. Niye kapıyı kilitledikleri ise mantıkla anlaşılabilecek bir durum değil. Olan bitenin sonuçları çocuklaşmalarına yorulamayacak kadar ciddi olsa da, yaşlandıkça çocuklaştıkları bir gerçek. Anayasanın değişmesini engellemenin yolunu bu sefer de böyle buldular, her tarafa tuzak kurdular falan gibi gerekçeler ise akla ziyan bir bunama durumunu gösteriyor.

Tutuklu vekiller krizini ele alan Economist'teki yazıda dikkatimi çeken bir başka nokta da CHP ve BDP'nin mahkemeler ve YSK'da Ak Parti'ye yakın kişilerin bulunduğu şeklindeki sözlerinin gayet normal bir talepmiş gibi aktarılması. Sadece bu da değil PKK'nın BDP milletvekillerinin serbest bırakılmaması durumunda, ateşkesi bozacağı ve çatışmaları kentlere taşıyacağı tehdidinden olağan bir durummuş gibi söz ediliyor. Objektif bir tespit yani!

Dergide yer alan yeni anayasanın bedelinin daha çok kan olacağı iddiası her yönüyle batının Türkiye'ye bakışına ilişkin beklentisini yansıtıyor.

Aslında istedikleri tam da bu sanki. Bir çok tuzağı içeren bu siyasi krizde yeni bir anayasa yapılmasını engellemek üzere derin devletin bulduğu formülde BDP-CHP ittifakında batı cephesinden gelen örtülü destek de bu ittifakı destekler mahiyette görülüyor.

YENİ ŞAFAK 

YAZIYA YORUM KAT