1. YAZARLAR

  2. Orhan Miroğlu

  3. Polis kurşunu yine mi sekti
Orhan Miroğlu

Orhan Miroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Polis kurşunu yine mi sekti

11 Mayıs 2011 Çarşamba 11:38A+A-

Emrah Gezer cinayetinin görüldüğü dava, nihayet karar aşamasına geldi.

Emrah öldürüldüğü o gece, kardeşi ve iki arkadaşıyla beraber Ankara’da bir bara eğlenmeye gitmişti.

Gidiş o gidiş, eğlenmek için gittiği o bardan ölüsü çıktı.

Bir Kürtçe türkü tartışmaya sebep oldu ve , Güneydoğu’da 10 yıl görev yapmış bir polisin tabancasından çıkan bir kurşun Emrah’ın gencecik ömrünü sona erdirdi..

Oysa Gezer ailesi ortalık toz dumanken, insanlar sokaklarda kurşunlanırken yeni bir hayat kurmak için, bin bir umutla Diyarbakır’dan çıkıp Ankara’ya gelmişti.

Ne yazık ki ölüm burada da peşlerini bırakmadı.

Yüreklerinden bir parçayı, 29 yaşında bir delikanlıyı aralarından apansız alıp götürdü.

Gezer ailesi Emrah’ın öldürüldüğü o geceden bu yana sonsuz bir acı ve keder içinde yaşıyor.

Baba Cemal Gezer, anne İclal Hanım ve Emrah’ın kardeşleri, Ramazan, Devrim, Sema.. Onlarla her karşılaşmamda aynı şeyleri hissediyorum.

Gözlerinin içine saplanıp kalmış tarifi imkânsız bir acı, hiç silinmeyecekmiş gibi gelir bana.

İclal Hanım, her sabah oğlunun sakladığı ayakkabılarının tozunu siler kapının kenarına bırakır..

Emrah uyanacak az sonra ve annesinin sildiği ayakkabılarını giyip sokağa çıkacak..

Cemal Gezer benim kırk yıllık dostum. Son buluşmamızda gördükleri rüyaları anlattı.

Mahkeme kararı yaklaştıkça herkes rüyasında Emrah’ı daha sık görmeye başlamış..

Emrah, annesinin ve kardeşlerinin rüyalarına girip çıkıyor ve babama iyi bakmıyorsunuz diye şikayet ediyormuş bu rüyalarda..

“Birbirimize çok bağlıydık, başım ağrısa, odasına girer sessizce ağlardı” diye anlatıyor Cemal.

Gezer ailesinin acısı adalet yerini bulduğunda belki biraz hafifleyecek, belki biraz dinecek.

Ama dava sürecinde olup biten birçok şey, ne yazık ki umutları kırıyor.

Cinayetin işlendiği o lanetli geceden başlayarak, birileri, delilleri karartmak, mahkemeyi yanıltmak için elinden geleni yapıyor.

Savcının verdiği mütalaanın hayra yorulacak bir yanı yok.

Savcı, hedef gözeterek ateş eden polis memurunun bu korkunç cinayeti ağır tahrik şartları altında işlediğini iddia ediyor ki, bu kadarına pes doğrusu!

İnsan sormadan edemiyor.

Agır Kettê Dılêmın şarkısı mı tahrik etmiş bu polis memurunu?

Umumi yerlerde Kürtçe şarkı söylenmesini ağır tahrik sebebi sayan bir hukuk anlayışı olabilir mi?

Sanık polis, olay gecesi Emrah ve kardeşi Ramazana 15 el ateş ediyor, kurşunlardan biri Emrah’ın sırtına saplanıyor. O sırada, açılan ateşten canını korumak için, Ramazan bir aracın arkasına sığınıyor. Sonra, sığındığı aracın arkasından yavaş yavaş sürünerek vurulan kardeşine doğru ilerlemeye çalışıyor ve havaya bir iki el ateş ediyor.

O kadar..

Savcı Ramazan’a ağır hapis cezası talep ediyor..

Polisin işlediği cinayetlerde görülen genel bir durum bu davada da var.

Bu davalarda, öldürmek kastı üzerinde durulmaz, iş ya nefsimüdafaaya sokulur, ya da ağır tahrik formülüne başvurulur.

Sayısız örnekleri vardır bunun. Ama Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz davası kadar beter bir hukuk skandalı, zor bulunur.

Hatırlayacaksınız, baba-oğlu öldürmekten yargılanan polisler, nefsimüdafaadan beraat etmişlerdi!

Ağır tahrik!

Nefsimüdafaa!

Kurşun sekmesi!

Bu iddiaların hiç biri Emrah Gezer davasında gerçeği yansıtmıyor.

Daha ortada ne Bilirkişi Raporu ne Adlî Tıp Raporu var, ama sanık avukatı ilk duruşmada kurşun sekmesi diyor ve bunu belirlenmesi için her ne hikmetse bilirkişi olarak emekli bir Emniyet müdürü görevlendiriliyor..

Bu emekli polis de, mahkemeye sunduğu raporda “Kurşun sekerek Emrah’ın vücuduna saplandı” diyor. Adlî Tıp Raporu’nun yorumu ise alabildiğine muğlak ifadelerle dolu, ama raporu kaleme alanlar, “teamüle uymak en iyisi” deyip sekme fikrine katılıyor..

Emrah Gezer’in katledildiği yer, birkaç barın ve taksi durağının olduğu bir bölge. Ama her ne hikmetse, kimse olayı görmüyor, duymuyor..

Barın sahibi, tansiyon hastası, olaydan sonra evine gidiyor. Polis, evinden alıp getiriyor. Önüne bir ifade metni koyuyorlar. İtiraz ediyor, “Yakın okuma gözlüğüm yok, burada yazılanları okuyamam” diye.. Ama bu itiraz işe yaramıyor ve okuyamadığı ifadeyi imzalamak zorunda kalıyor. Daha sonra da bu ifadenin kendisine ait olmadığını mahkeme huzurunda söylüyor.

Olay sırasında oradan geçen bir kişi yaralanıyor. Hastaneye kaldırılıyor tedavi için.

Hastaneye gelen polisler, şikâyetçi olmadığına dair bir ifade alıyorlar kendisinden, ama bu mağdur kişi de, mahkemede, bu ifadenin kendisine ait olmadığını ve şikayetçi olduğunu beyan ediyor..

Sanık polis memurunun o gece üç bara daha gittiği söyleniyor.

Son geldiği barda ateş ediyor ve 29 yaşında bir genci öldürüyor..

Bu cinayete yol açan şey, gerçekten bir Kürtçe türkü olabilir mi?

Kürtçe türküden ziyade, türküyü söyleyene karşı daha derinlerde yer almış bir öfke, bir kin, bir nefret duygusu yok mu acaba?

Güneydoğu’da on yıl Özel Harekât polisi olarak görev yapmış biri, çok şey görmüş ve çok şey yaşamış biri olmalı..

Böylelerini, yaşadıkları travmatik ruh haline dokunmadan, yani rehabilite etmeden, getirip Çankaya’da görev verirseniz, toplumun içine salarsanız olacağı budur.

Emrah, savaş travmasından beslenen bir nefrete kurban gitti..

“Oğluma Kürtçe söyledi diye ateş eden polis, eminim ki, kendini Cudi’de, Gabar’da, Lice’de, Silvan’da hissediyordu” diyen Cemal Gezer’e hak vermemek mümkün değil.

Emrah Gezer davasının belki son belki de sondan bir önceki duruşması yarın Ankara’da görülecek.

Gezer ailesi ve kamuoyu adil bir karar çıkmasını bekliyor.

Umarız bu beklenti boşa çıkmaz..

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT