1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Perde arkası temaslardan aleni işbirliğine: İsrail-BAE ittifakı
Perde arkası temaslardan aleni işbirliğine: İsrail-BAE ittifakı

Perde arkası temaslardan aleni işbirliğine: İsrail-BAE ittifakı

​​​​​​​BAE’nin İsrail’le diplomatik ilişkiler tesis etme yönündeki heves ve isteği, bölgesel ve küresel koşulların mümkün kılmasına bağlı.

14 Ağustos 2020 Cuma 18:25A+A-

Mehmet Rakipoğlu / Anadolu Ajansı

İngilizlerin Filistin topraklarından çekilmesiyle birlikte Orta Doğu’nun en kronik problemi ortaya çıktı: İsrail işgali. İsrail’in işgalci bir aktör olarak uluslararası hukuka aykırı, insan haklarını yok sayan eylemleri 72 yıldır sürüyor. Yıllar boyunca, uluslararası toplumun işlevsizliği, güçlü aktörlerin kasıtlı sessizlikleri İsrail’in işgalini kolaylaştırdı. Fakat İsrail’e karşı en büyük direnişi Arap toplumları ve devlet liderleri veriyordu. Bu anlamda, Mısır Cemal Abdünnasır’la, Suudi Arabistan Kral Faysal’la, Irak devrik lideri Saddam Hüseyin’le ve diğer birçok ülke İsrail’in hukuksuzluklarına karşı birçok cephede mücadele ediyordu. Bu mücadelenin boyutu kimi zaman savaş (1948, 1956, 1967, 1973) kimi zaman ambargo (1973 petrol ambargosu) şeklinde tezahür etmekteydi. Fakat yıllar geçtikçe İsrail yumruklarını sertleştirdi ve Arap liderler İsrail’in varlığını bir gerçeklik olarak kabul etmeye başladı. Bu anlamda ilk fireyi Mısır 1978’de verdi ve İsrail ile diplomatik ilişkiler kuran ilk Arap devleti oldu. Devamında 1994’te imzalanan anlaşmayla Ürdün İsrail’in varlığını kabul ederek Mısır’ı takip etti. Dolayısıyla bir dönem Arap topraklarına ve Filistin’in kutsiyetine yönelik bir güvenlik tehdidi olarak görülen İsrail, Arap rejimleri tarafından tanınmaya başladı.

1970’lerin sonunda başlayan bu örüntü son 10 yıllık zaman diliminde daha fazla görünür hale geldi. Diğer bir deyişle, birçok Arap devleti İsrail’i tehdit olarak görmeyi bıraktı ve bölgede İsrail’in “tanınma savaşını” kazandığını kabul etmiş oldu. Dolayısıyla İsrail artık birçok Arap rejimi tarafından siyonist karakterli kolonyalist mirasın bir parçası olarak görülmüyor. Bu durum İsrail’le ilişkilerini normalleştirmek isteyen birçok aktörün işini kolaylaştırıyor. Çin, Rusya, ABD ve Avrupa Birliği (AB) gibi küresel aktörlerin İsrail’e yönelik “koşulsuz desteği” de İsrail’i güçlendirdi ve İsrail’le diplomatik ilişkiler kurmak isteyen aktörlerin elini rahatlattı.

Bu minvalde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) İsrail’le normalleşme yolunda önemli adımlar atan ülkelerin başında geliyor. BAE’nin bu tavrı, İsrail’i siyonist bir oluşum, işgalci bir aktör olarak gören Arap halklarının iradesiyle tamamen zıt yönde. BAE siyonist Arapları medya önüne sürerek Arap halklarının İsrail’i kabullenmeyişinin önüne geçmek istiyor. BAE’nin İsrail’e yönelik ilgi ve alakası, küresel aktörlerin desteğiyle daha da kurumsallaşıp normalleşiyor. Bu çerçevede ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'le BAE’nin ilişkilerini “tamamen normalleştirmeleri” için bir anlaşma imzaladıklarını duyurdu. Gelinen noktada iki ülke arasındaki örtülü işbirliğinin belli unsurlar etrafında şekillendiği ve yerel, bölgesel ve küresel güç dengesine bağlı olarak yoğunlaştığı söylenebilir.

Yoğunlaşan işbirliği pratikleri

2010 sonrasında Arap devrimleriyle şekillenen bölgesel jeopolitik, BAE ile İsrail’i bir araya getirdi. Siyasal İslamî unsurların iktidardan uzaklaştırılması sürecinde işbirliği yapan iki aktörün arasındaki yakınlaşma son yıllarda daha fazla yoğunlaştı. Dolayısıyla iki aktör arasında son dönemde işbirliğinin yoğunlaştığı ve bu işbirliği alanlarının pratiğe yansıdığı görülüyor. Bu anlamda 2015’te İsrailli üst düzey bir diplomat ve 2018’de iki İsrailli bakan BAE’yi ziyaret etti. Devam eden süreçte, üst düzey yetkililerden karşılıklı şekilde gelen olumlu birçok ifadeye tanıklık edildi. BAE ve İsrailli yetkililer Ekim 2019’da İran karşıtı deniz koalisyonu kurma amacıyla Donald Trump yönetimi sponsorluğunda Bahreyn’de düzenlenen konferansa katıldı. İki ülke arasındaki yakınlaşma yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadele bağlamında da yoğunlaştırıldı. Bu çerçevede iki ülkede faaliyet gösteren firmalar virüse karşı işbirliği için mutabakat zaptı imzaladı. Pandemiyle mücadele bağlamında BAE İsrail’e örtülü tıbbî yardım sağladı. Öyle ki BAE Filistinlilerin kullanması için iki uçak tıbbi yardımı İsrail’e gönderdi. Ramallah yönetimi BAE’nin İsrail’le yakınlaşma amacıyla gönderdiği bu yardımların Filistin’e gönderilmediğini söyledi. Nitekim BAE’nin asıl amacı Filistinlilere yardım olsaydı, bu yardımı İsrail üzerinden değil Ürdün üzerinden Batı Şeria’ya gönderirdi. BAE tıbbî yardımları İsrail’in Ben Gurion havalimanına göndererek iki ülke arasındaki yakınlaşmayı bir nevi dışa vuruyor. Öte yandan, iki ülke savunma sanayinde de yakın bir işbirliği içinde. BAE’nin İsrailli savunma şirketlerinden insansız hava uçağı dahil olmak üzere birçok askeri teçhizat temin ettiği iddia edildi ve bu yöndeki işbirliği alanları çeşitlenerek devam ediyor.

Yakınlaştırıcı unsurlar

Abu Dabi nezdinde BAE ile İsrail’i yakınlaştıran unsurlardan biri de bilimsel araştırma-geliştirme gibi teknik meselelerde yapılan işbirliğidir. Arap devletleri uzun yıllardır İsrail’in teknolojik üstünlüğünden ve endüstriyel tabanından faydalanmak istiyor. Özellikle rantiye devlet anlayışını yıkıp ekonomik dönüşüm isteyen Körfez ülkeleri için İsrail’le işbirliği önemli görülüyor. Bu çerçevede İsrail’in, ABD başta olmak üzere birçok Batılı devlet tarafından desteklenmesi sonucunda, teknolojik ve bilimsel anlamda Orta Doğu’daki en ileri seviyede olan ülkelerin başında gelmesi, BAE açısından İsrail’i önemli kılıyor. Bu öneme binaen, BAE’nin Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe İsrail’in Yedioth Ahronoth isimli günlük gazetesinde İbranice bir yazı kaleme aldı. El-Uteybe yazısında İsrail’e büyük önem atfettiklerini ve İsrail’in Batı Şeria’daki hukuksuzluklarından adeta memnun olduklarına dair açıklamalar yaptı. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, BAE’nin İsrail’i bir problem olmaktan çıkarıp, işbirliği yapılması gereken bölgesel bir aktör olarak değerlendirmeye başladığı söylenebilir.

BAE’yi İsrail’e yakınlaştıran ikinci unsur Abu Dabi’nin Filistin meselesini bir yük, İsrail’i güçlü bir aktör olarak gören siyasi elit tahakkümüdür. Bu anlamda Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid ve ekibinin Filistin meselesinde ahlakî ve ilkesel bir pozisyondan çok, çıkar odaklı günlük siyaset izlediği söylenebilir. Nitekim BAE’nin Dışişlerinden Sorumlu Bakanı Enver Gargaş 16 Haziran’da yaptığı bir konuşmada, ülkesinin İsrail’le her konuda anlaşamasa bile görüşebileceğini belirtti. Gargaş İsrail’le iletişim kurmanın, çözüm üretme adına geçmişten daha verimli olacağını da ekledi. Dolayısıyla BAE için İsrail, işbirliği yapılması elzem bölgesel bir aktör olarak öne çıkıyor.

BAE’yi İsrail’e yakınlaştıran üçüncü unsur ise Abu Dabi’nin bölgesel düzen tasavvuru ve İran korkusu. Bu anlamda BAE’nin İsrail yakınlaşması, 2000’li yılların sonundan itibaren Abu Dabi liderliğinin takip ettiği dış politikadaki aktivizminin bir parçası. Nitekim BAE Körfez’den Akdeniz’e kadar stratejik önemi haiz bölgesel liman ağlarına hâkim olmak istiyor. İsrail’le yakınlaşması da bu stratejinin hayata geçirilmesi açısından hayati öneme sahip. Bu çerçevede BAE içinde Dubai gibi İran’a farklı yaklaşan Emirlikler olsa da Abu Dabi ve özellikle Muhammed bin Zayid İran ile mücadelede müttefiklerini artırmak istiyor. Nitekim BAE’nin bölgesel liman ağlarına hâkim olma hayalinin önündeki en büyük tehditlerden biri İran. Körfez nezdinde inişli çıkışlı dönemler olsa da geleneksel olarak İran 1979 devriminden bu yana Körfez güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit olarak algılanıyor. Ayrıca Körfez’deki siyasi elit açısından, nükleer programıyla birlikte İran tehdidi daha da yoğunlaşmış durumda. Ayrıca Obama dönemi ABD’sinin bölge politikası, BAE dahil ABD müttefiklerini İran’la mücadelede aktör çeşitlendirmeye ve yeni stratejiler geliştirmeye yöneltti. Dolayısıyla BAE halen Ebu Musa, Küçük ve Büyük Tunb adalarını işgal eden, Şiilik üzerinden Körfez’in dini otoritesine (Vehhabilik) meydan okuyan ve Şiileri başta Yemen, Suriye, Afganistan gibi birçok noktada araçsallaştırıp mobilize eden İran’a karşı İsrail’le yoğun bir işbirliğini tecrübe ediyor. Dolayısıyla BAE’nin İran’la mücadelesi, İsrail’le işbirliğinin yoğunlaştırılmasını sağlayan bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.

BAE’yi İsrail’e yakınlaştıran bir diğer unsur ise siyasal İslamî unsurlar ve bu unsurlara destek veren aktörler. Bu anlamda özellikle Müslüman Kardeşler (İhvan), Türkiye ve Katar üçlüsüne karşı verilen mücadele, BAE ile İsrail arasındaki işbirliğinin temel dayanak noktalarından biri. Nitekim BAE yanına Suudi Arabistan’ı da alarak 2013’te Mısır’daki darbeyi destekledi. BAE İsrail’le ortak ajandaya sahip olarak Libya, Yemen, Sudan, Tunus, Cezayir gibi ülkelerdeki siyasal İslamî akımlara karşı adeta savaş açmış durumda. Bu anlamda BAE’nin Hafter desteği, Esed rejimiyle diplomatik ilişkileri yeniden tesis etmesi gibi hamleleri gerek siyasal İslamî hareketleri gerekse Türkiye’yi Doğu Akdeniz jeopolitiğinde yalnızlaştırmayı hedefliyor. İhvan, Türkiye ve Katar’a yönelik Abu Dabi’nin bu baskıcı ve irrasyonel politikaları Tel Aviv tarafından da olumlu karşılanıyor. Nitekim İsrail bir süredir iç siyaset sarmalından çıkamadı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun yolsuzluklarla boğuşması, koalisyonlar ve seçimler İsrail’in dış politikasını sekteye uğrattı. Bu anlamda BAE İsrail’in adeta taşeronluğunu yaparak siyasal İslamî akımlarla yoğun şekilde mücadele ediyor; fakat şu ana kadar herhangi bir başarı elde edemedi. BAE İsrail ile işbirliği yaparak Tunus’ta Abir Musa gibi seküler isimler üzerinden Gannuşi’yi, Türkiye’de FETÖ ve uzuvları üzerinden AK Parti hükümetini ve bölgenin birçok başka noktasında terör unsurları ve diktatöryal rejimlerle işbirliği yaparak İslamî hareketleri bastırmaya çalıştı.

Sonuç olarak, BAE İsrail’le yakın bir işbirliği içinde. Her ne kadar örtülü de olsa BAE’li üst düzey birçok yetkilinin İsrail lehine yaptığı açıklamalar bu iddiaları doğrular nitelikte. BAE’nin İsrail’le diplomatik ilişkiler tesis etme yönündeki heves ve isteği, bölgesel ve küresel koşulların mümkün kılmasına bağlı. Fakat orta vadede BAE’nin İsrail ile diplomatik ilişkiler tesis etme yönünde somut adımlar atmasını beklemek hayal değil. Nitekim BAE’li ve İsrailli yetkililer 2019 Aralık ayında Washington’da gizlice bir araya gelerek saldırmazlık paktı imzaladılar. Bu pakt diplomatik ilişkilerin tesis edilmesi adına önemli bir adım olarak görülebilir. Öte yandan Abu Dabi’nin petro-dolar gücüyle Arap siyasetinin bir kısmına yön verdiği, bir kısmına da yön vermeye çalıştığı hesaba katılırsa, BAE’nin İsrail’le diplomatik düzeyde ilişki kurmasının Arap dünyasının İsrail’e yönelik tutumunu etkileyeceği söylenebilir. Bu çerçevede Bahreyn, Umman gibi Körfez’in İsrail meraklısı aktörlerinin ve Sudan gibi BAE’nin kendine bağımlı kılmaya çalıştığı Afrika ülkelerinin de Tel Aviv'le kısa ve orta vadede ilişkileri tesis etme yönünde adımlar atabileceği iddia edilebilir.

[Batman Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde araştırma görevlisi olan Mehmet Rakipoğlu Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde doktora çalışmasına devam etmektedir]

HABERE YORUM KAT