1. YAZARLAR

  2. Nihal Bengisu Karaca

  3. Penaltıyla gelen itikat
Nihal Bengisu Karaca

Nihal Bengisu Karaca

Yazarın Tüm Yazıları >

Penaltıyla gelen itikat

25 Haziran 2008 Çarşamba 13:12A+A-

Türk Milli Takımı'nın İsviçre, Çek Cumhuriyeti ve ardından Hırvatistan'ı 'devirmesi' ile gelen sevinç dalgası yerini tırnak yedirten bir heyecana bırakmış durumda. Şahsen futboldaki gerilime tahammül edebilen biri değilim.

Galibiyete kayıtsız kalamayıp sevinecek olduğumda da, yenilen tarafın yüzünde beliren acziyet ve hüzün ağzımdaki tadı alıp götürüyor. Galibin ağzından sâdır olacak bir "Al lan bu kupayı, bütün ligler senin olsun; hadi bu topu da kesip saklayalım 'topkardeş' olalım" repliğinin hayaliyle, nasıl iyi bir 'taraftar' olunabilir ki zaten? Bir tarafı bu kadar çok üzen bir şey iyi bir şey olamaz, yahut galibiyeti bölüştürsek olmaz mı, türünde; oyunun doğası ile çelişen bir dizi huzursuzluk yüzünden aldığım 2 gr. haz bana her daim zehir oluyor. Oyunun doğası; çünkü futbol kuralları ve tarafları çok net, başarı ve başarısızlığı hiçbir göreceliliğe mahal bırakmayacak denli açık bir şekilde tanımlayan keskin bir oyun. Zevk alabilmek için mutlak surette taraf tutmanı ve rakibini sahadan 'silmeyi', 'ezmeyi' 'devirmeyi' filan arzulamanı gereksinen bir oyun. Oysa benim bu üçünü birden dileyebilmem için sahiden öfkelenmem gerekir. 22 kişinin bir top etrafında örgütlenmesi ve bu örgütlenme üzerine inanılmaz paraların döndüğü devasa bir endüstri inşa edilmiş olması da yeterince derinleşilirse öfke uyandırıcı olabilir; ama, oyunla uyumlu hale gelmemi sağlayacak türde bir öfke olmaz sonuçta. Geçelim.

Futboldan alınan zevk, iki takım arasındaki mücadelenin hayati olduğu şeklindeki kurgunun inandırıcılığına bağlı olarak artıyor. İşin içine 'milli' durumlar girdiğinde 'hayatiyet' katsayısında da, izleyicinin duygusal yatırımında da ciddi farklar oluşturuyor. Milli takımın başarısından haz almak, tadında bırakılmış bir milliyetçiliğin en hoş, en makul kıvamlarından biri. Ancak milli takım ve beklenmedik 'zaferler' söz konusu olduğunda daha ciddi şeyler oluyor; düşman'ın 'rakip', savaşın 'sayı yapma', şiddetin ise oyunla ikame edildiği modern toplumda futboldaki mücadele kurgusallığından ödün vererek tümüyle 'gerçek' bir şeye dönüşüyor. Toplumun kenetlenmesi seferberlik zamanlarındaki dayanışmayı, istiklal harbi öncesindeki 'uyanış'ı, son anda atılan mucizevi goller Çanakkale destanını filan çağrıştırıyor. Manevi yardımlardan bahsediliyor. Biraz zorlasak 'sahada yeşil sarıklı adamlar vardı, beyazlara bürünmüş giysileriyle havada süzülüyorlardı' gibi hikayeler elde edebiliriz.

Milli takım, siyasi nedenlerle bir hayli gerilmiş olan topluma, topluluğun uyumlu bir parçası olmanın onurlu bir duruş olabileceği bilgisini hatırlattı, aidiyet duygusunu tazeledi. Kimi futbolcularımız bu başarının, ihsan edildiği kaynağa ait olduğunun şuuruyla 'şimdi şükür zamanı' diyerek, her katmandan, her sınıftan insana ulaşabilecek güzel bir mesaj verdi. Eyvallah. Ama milli takımın mucizevi başarısı üzerinden 'manevi yardımlar' derken, yahut direkt 'bu işte Allah'ın eli var' cümlesini telaffuz ederken dikkatli olmak gerektiğine dair bir sezgi taşımadan edemiyorum. İşin şu yanı kafamı karıştırıyor: Bir kere, askerinin irtica ile mücadele adı altında dindarlarını fişlediği, toplumu biçimlendirme planları yaptığı, yargısının ve bürokrasisinin biri iktidarda olan iki partiyi kapatmaya azmettiği, başörtülü kızlarının okullara giremediği, burnunun dibinde kan kusan bir coğrafyaya tek yapabildiği 'biz Osmanlı torunuyuz, sizi barıştırırız' demek olan bir memlekete; Allah, futbol ile yardım ediyorsa oturup bir düşünmemiz lazım gelir. Allah bize ferahlık ve moral ihsan etmek için, anladığımız tek dili kullanıyor, bizi futbolla genişleyen, futbolla mutlu olan, futbolla mezara girecek, futbolcuyla haşrolacak, futbolla âbâd olacak bir millet olarak telakki ediyor ise, burada hayli ironik bir icap var demektir. Allah'ın yardımı temiz bir meşgaleye ve sahih niyetler üzere düşer herhal; Türkiye'de temiz kalabilmiş tek şey futbol ise, eh, o zaman da karalar bağlamak gerekir, zil takıp oynamak değil.

Sizi bilmem, ama hayatın hiçbir alanında örgütlenmeyen bu duygu-düşünce-davranış bütünlüğünün, 'futbol' söz konusu olduğunda yekten esas duruşa geçmesi karşısında benim duyduğum buruk bir sevinç oluyor. Daha fazlası değil.

Zaman Gazetesi

YAZIYA YORUM KAT