1. YAZARLAR

  2. Nuray Mert

  3. Pakistan’da demokrasi
Nuray Mert

Nuray Mert

Yazarın Tüm Yazıları >

Pakistan’da demokrasi

19 Mart 2009 Perşembe 12:10A+A-

Biliyorum, başlıkta Pakistan’ı görenlerin en az yarısı bu yazıyı okumaktan vazgeçecek. Ama, dünyanın bu kadar karışık bir döneminde, bu kadar önemli bir bölgede ve önemli bir ülkede yaşayan insanların, dünyada olan bitene bu kadar kayıtsız olması olacak şey değil. Oysa, dünyada olan biteni anlamadan, artık iç politika tartışması yapmak bile zor.

O kadar uğraştım, hiç kimseyi, mütevazı çapta da olsa güncel olayları takip eden, bir dış politika dergisi çıkarmaya ikna edemedim. Mevcut medyanın dış haberlere ilgisi vahim düzeyde. Sonuç olarak, son günlerde Pakistan’da yer yerinden oynadı, ama hele mahalli seçim ortamında, medyada hemen hiç yer almadı.

Oysa, artık bir bütün haline gelen Afganistan-Pakistan veya ‘Afpak’ sorunu uluslararası alanda, giderek daha merkezi bir mesele halini alıyor. ABD dış politikasında, Irak meselesinin önüne geçiyor, ABD-İran ilişkilerinde kilit önem taşıyor.

Hatırlarsanız, Pakistan’ın asker Devlet Başkanı Pervez Müşerref, Benazir Butto’nun öldürülmesi ertesinde baskılara dayanamayıp, görevden çekilmek zorunda kalmıştı. Ardından sivil döneme geçiş veya ‘demokratikleşme’ tam bir kaos ortamı doğurdu, Pakistan ‘tutunamıyan devlet’ (failed state) diye nitelendirilmeye başladı. Son günlerde, güya bir demokratikleşme hamelesi daha gerçekleşti. Şu anki devlet başkanı olan Butto’nun eşi Asif Zerdari, baskılara boyun eğerek, Yüksek Mahkeme Başkanı Chaudhry’ye görevini iade etti ve ciddi bir siyasi zaafa düştü. Şu anda, politik olarak, muhafazakâr parti, PML-N lideri Nawaz Şerif’in önü açılmış durumda.

Geçen sene, genel seçim öncesi, Müşerref’in sonunu hazırlayan gidişte, en güçlü siyasi lider Benazir Butto olmasına karşın, ben ‘tuhaf’ bir şekilde bu gidişi, yani Şerif’in yükseliş seyrini görüp, yazdım (Doğudan Dergisi, Ocak-Şubat 2008). Üstelik daha Benazir Butto bir suikaste kurban gitmemişti.

Yok, kehanet kabiliyetim olduğu için de, Pakistan uzmanı olduğum için de değil. Sadece gidişatı takip etmeye çalıştığım, bu gidişatın ipuçlarını birbirine bağlamaya çalıştığım için.

Ben bu kadarını gördükten sonra, ABD dış politika eski bürokratı, Brookings Institute uzmanı S. Phlip Cohen’in, 2004 basımı, ‘The Idea of Pakistan’ kitabındaki öngörülerine şaşmamak lazım. Cohen, Batı açısından, Pakistan için çıkış yolunun, bir sürece yayılan, ‘düzenlenmiş’ (‘staged’/yanlış anlaşılmasın diye, tezgâhlanmış, sahnelenmiş diye çevirmiyorum) bir iktidar devrinden geçtiğini yazmıştı. Dahası, Pakistan’ın demokrasiye geçiş sürecinde, özetle, ‘düzenlenmiş’ süreç içinde zamanlı ve ‘teatral’ bir olayın siyasi iktidarın, zaman içinde askerlerden sivillere geçmesini sağlayacağını öngörmüştü (s.160). Nitekim, Müşerref’in görevden ayrılmaya mecbur kalması, Benazir Butto’nun suikastı sonucu oldu.

Halihazırda, Pakistan demokrasi ve uluslararası baskı ikilemiyle karşı karşıya. Demokratik baskı, yani kamuoyu baskısı, ABD ve Batı’nın Pakistan’dan Afganistan’daki Taliban ve radikal İslamcılarla savaşta tam işbirliği talebine karşı yönde seyrediyor. Ancak ne gariptir ki, Batı dünyası şu anda, kamuoyunun bu baskısına rağmen, açıkça tam işbirliği vaat etmeyen Nawaz Şerif’den yana. Bu durumda, kolayca, ‘Helal olsun Batı dünyasına, kendi çıkarlarına rağmen demokratik süreçlere saygıda kusur etmiyorlar’ demek mümkün mü? Başka bir dünya mümkün olsaydı, bu da mümkün olurdu, ama içinde yaşadığımız dünyada, olayı anlamak için, daha ince hesapları dikkate almak zorundayız.

O ince hesap şu; ABD başta olmak üzere dünyanın muktedirleri, radikal İslam’la mücadeleyi, toplumsal tabanı zayıf siyasi hareketler, liderler ve de zamanında iş tutulan askerlerle yapmanın mümkün olmadığı bir dünyada, bir kez daha ‘muhafazakâr’larla işbirliği yapmayı tercih ediyorlar. Bu çok anlaşılmaz bir şey değil. Dahası, bunu sadece bir ‘Batı oyunu’ görmek de hatalı olur. Zira, Müslüman dünyada muhafazakâr toplumun siyaseten öne çıkmasının, demokratik dinamiğin bir tezahürü olduğu inkâr edilemez.

Ancak, Müslüman toplumların yakın tarihini şöyle bir hatırlarsak, siyasette din unsurunun serüvenini sadece, demokratik dinamiğin tezahürü olarak görmek de çok yanıltıcı olur.

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT