1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Oruç günleri başladı...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Oruç günleri başladı...

12 Ağustos 2010 Perşembe 00:09A+A-

Oruç... Güzel ve ak yüzlü misafirimiz. İşte geldin. Safa geldin, hoş geldin...

Bugün ikinci günü Ramazan’ın... Ve oruç, yine bizi tutan, ellerimizden ayaklarımızdan tutan sağlam bir sabitleyici...
Tam akşam ezanı okunurken...
Göğün son firuzesi, minarelerin uçlarına takılmışken...
İftar öncesi o son dakika, bir inci saffetiyle pırıldarken...
Ve gözünü o son dakika pırıltısından bir türlü alamayan, süt dökmüş kediler kadar sessiz oruçluları seyrederken...
Bizim orucu değil, aslında orucun bizi tuttuğunu hissedeceksiniz...
İlk teravih namazını Sultanahmet’te kıldık çocuklarımla... Artık benim elbiselerimden tutarak çekiştirerek kılmıyorlar namazlarını, büyüdüler. Onlar ayrı ben ayrı saflarda duruyoruz. Ama kıbleye döndüğünüzde çocuklarınızla bile kardeş olduğnuzu hissettirecek bir vakum var namaz kararında... Bir yanımda Ürdünlü, diğer yanımda Malezyalı hanımlar vardı Sultanahmet’teki teravih safında... Aklıma Mekke geldi. Medine geldi... Caminin içinde yer bulamadığım için, dış sahanlıktan taşların üzerinde kılabildim namazımı... Teravih çok güzel bir adet... Hele ki aralarda getirilen salavatlar, okunan ilahilerle ruha serinlik katan bir gün bahçesini andırıyor teravih...
Bu sene cami bahçelerinde oruç açan kardeşlerimiz de çok... Birer bal gömeci gibi iç içe kurduğu yer sofraları ile, cami kenarlarında iftar bekleyen insanların...
Birbirini hiç tanımadığı halde o iftar vakti nasıl da kırk yıllık ahbapmışcasına birbirine gülümsediğini...
Herkesin kalbinin, vakti gelmiş kızıl bir nar gibi kırıldığını, sonra da dua için açılan avuçlarına pıtır pıtır döküldüğünü... Gördükçe...
Kadınlar en çok gülü sevse de, bir dilim helal ekmek kokusunun, niçin içe en çok huzur veren koku olduğunu hissediyorsunuz...
“Gökyüzü hep bu kadar geniş miydi?” diye soruyor insan iftar dakikalarında, ezan vaktini göğe bakarak beklerken... Tepenizde asılı duran koskocaman bir buğday tarlasıymış gibi geliyor gökler. Hasadı ahirete kalmış, göz alabildiğince uzanan sessiz ekinler gibi bulutları... Her oruç günü, biraz daha kızarıp olgunlaşan buğdaylar gibi, Ramazan’ın bereketinin içinden geçeceğiz... Buradan bir rüzgar geçmiş, buraya dualar uğramış, buraya dilekler bağlanmış, burada niyetler tutulmuş, buraya kimseye verilmedik sırların ahı uğramış... Gökler, ah gökler. Sırdaşımız, dert ortağımızdır gökler. İşte yine her şeyi biliyor gibi gökler. Oruç zamanında, hangi çocuk daha çok susamış, kimin karnı geceden beri açtır, hangi hamal hangi yükün altında eziktir, kimin beli bükük, kimin beklediği gelmemiştir ve kim kimi niçin unutmuştur... Hepsini bilir gökler.
İşte bir Ramazan gecesi daha, şaşmaz sekmez saatler hep onda durur asılı...
İşte ay çıkmış, haber veriyor... Şehr-i Ramazan gelmiş, hoş gelmiş, safa gelmiş...
“Doğrusu Biz, onu Kadr gecesinde indirdik.
Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin sen?
Kadr gecesi; bin aydan daha hayırlıdır.
Melekler ve Rûh, o gece Rablarının izniyle her iş için iner de iner.
O, tanyeri ağarıncaya kadar bir selâmettir.” (Kadir Suresi)
Ya Rabbi...
Sen bize kurtuluşu nasip et, bizim kusurlarımız ve hatalarımız çoktur, ne olur bizi affet... Bizi bir Ramazan ayı ile daha şereflendirdiğin için Sana hamdederiz. Senin rızan için tuttuğumuz oruçları, kıldığımız namazları, verdiğimiz infak ve sadakaları kabul et ne olur, bizi iftar sofralarında şükür ve nedamet hisleriyle bitiştirdiğin için Sana teşekkürler ederiz. Bize dünya ve ahirette iyilikler ver, bizi koru, ateşten ve ateşten... Ne olur...

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT