1. YAZARLAR

  2. Ayşe Hür

  3. Ortadoğu'da Yeni Haritalar... -4
Ayşe Hür

Ayşe Hür

Yazarın Tüm Yazıları >

Ortadoğu'da Yeni Haritalar... -4

19 Mart 2003 Çarşamba 05:21A+A-

Safevi-Osmanlı çekişmesi
Irak tarihini 16. yüzyıldan 20 yüzyıla kadar İran'daki Safevi İmparatorluğu
ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki çatışmalar belirlemiştir.
İran'da egemen olan Şiiliğin temsilcileri Safeviler hem Necef ve Kerbela şehirlerinin kendileri için kutsallık taşıdığını ileri sürerek, hem de Abbasilerin kutsal başkenti olan Bağdat'ın sembolik öneminden dolayı sürekli Osmanlılarla çatışma içinde olmuşlardı. Bölge 17. yüzyıldan itibaren Arap Yarımadası'ndaki Necd bölgesinden gelen Bedevilerin akınlarına maruz kaldı. 18. yüzyılın başlarında ise Basra bölgesi yerel şeyhlerin eline geçmeye başlamıştı. 1831 yılında kentte büyük tahribat yaratan sel baskını ve veba salgınından sonra Bağdat'ta hâkimiyetini yeniden ilan eden Osmanlı yönetimi, 1869 yılında bölgeye vali olarak reformcu Mithat Paşa'yı atamıştı.
İttihat ve Terakki
1908'e gelindiğinde İttihat Terakki Partisi, ilk demokrasi deneylerine başladığında İstanbul'daki parlamentoya katılan Iraklı temsilciler bundan çok şey öğrenmişlerdi. Ancak İttihat Terakki'nin Iraklı aydınları göz ardı eden şiddetli Türkleştirme politikaları Arap milliyetçiliğine hız verecekti. 20 yüzyıla girildiğinde Irak acımasız kabile savaşları ile Batı tipi ulus-devlet kurmayı amaçlayan aydınların mücadelesi arasında sıkışıp kalmış haldeydi.
Aynı şekilde şehirler de Sünni ve Şii olarak ikiye ayrılmıştı. Kuzey'deki Musul eyaleti tarihsel olarak Osmanlı'ya ve Suriye'ye yakın dururken, Bağdat, Necef ve Kerbela batı ve güneybatıdaki çöl halklarıysa İran'la sıkı bağlar içindeydi.
İngilizler sahneye çıkıyor
Bağdat'ta 1802'den beri bir konsolosluğu olan İngilizlerin o günlerde
'Mezopotamya' diye anılan Irak'a ilgilerini asıl artıran olay Berlin-Bağdat demiryolunun 1902'de Bağdat'tan Basra'ya uzatılmaya kalkışılmasıdır.
İngilizler, her geçen gün güçlenen Almanların bölgede giderek artan biçimde yer almalarından korkmuşlardı. Çünkü Irak, zengin petrol yataklarının sahibi İran'ın komşusu, buradan Afganistan'a ve Hindistan'a uzanan çıkar alanlarının başlangıç noktasıydı. Bu yüzden de 1914'te Osmanlılar Almanların yanında savaşa girince İngiliz kuvvetleri ilk olarak Şattülarap'taki El Fao'ya çıkarma yaptılar ve buradan Basra'ya yöneldiler. Hedef elbette stratejik ve tarihsel öneme sahip olan efsanevi Bağdat'tı ancak şehri elde etmek o kadar kolay olmayacaktı.
1915 sonbaharına Kutü'l-Amara'daki İngiliz garnizonu 140 gün süren kuşatma sonunda sayısız ölü vererek Osmanlılara teslim olmak zorunda kalmıştı ancak kendilerini çabuk toparladılar ve 1917'de Bağdat'a girdiler. 1918 baharında ise Musul ellerindeydi. Böylece kuzeydeki Kürt bölgeleri hariç bütün bölgede hâkimiyetlerini kurmuşlardı.
İngilizlerin iktidarı Iraklılara devretme vaadine kanan Arap milliyetçileri
ise Şerif Hüseyin'in dahil olduğu Haşimi ailesi ile ittifak kurarak iktidara hazırlanıyorlardı.
Aslında İngilizler başlarına farkında olmadan gerçek bir bela almışlardı. Köylüler kabilelerin kontrol altına alınmasını, kabileler eski haklarını istiyorlardı.
Ayaklanmalar
Tüccarlar daha etkili yasalar, şehirlerdeki yetkililer halk sağlığı ve eğitimin geliştirilmesini, toprak ağaları toprak haklarının garanti edilmesini, su kanalları ve yollar inşa edilmesini talep ediyorlardı. Necef ve Kerbela gibi kutsal şehirler ise başlıbaşına birer anarşi merkezi idi. Bu kargaşa ortamında Necef'te bir İngiliz görevlinin öldürülmesinden sonra olaylar çığrından çıktı.
Anayzah, Şammar ve Cubur kabileleri şiddetli bir iç savaşa girişirken kuzeydeki Kürt bölgelerine ise Osmanlı'ya karşı başarısız bir ayaklanma girişiminden sonra Hakkâri dağlarından aşağıya ve İran'daki Urumiye bölgelerinden binlerce Asuri akın etmeye başlamıştı.
Bu kargaşa günlerinde İngiliz mandacılığına karşı şiddetli bir direniş örgütleyen bir grup Iraklının bağımsızlık taleplerinin İngilizlerce reddedilmesi Kerbelalı ünlü mücahit İmam Şirazi'nin oğlu Mirza Muhammed Rıza'nın önderliğinde bir cihat hareketi ile sonlandı.
1920 Temmuz'unda Musul'da başlayan ve Et Tavra el Irakiyya el Kübra (Büyük Irak Ayaklanması) diye adlandılan bu hareket üç ay sonra İngiliz birlikleri tarafından kanlı biçimde bastırıldı ancak o günlerde oluşan Sünni ve Şii ittifakı etkilerini günümüze sürdürecekti.
Faysal dönemi
Büyük ayaklanmadan sonra İngilizler politikalarını değiştirdiler ve 1921 Kahire Konferansı'nda İngilizler Fransızlar tarafından Suriye'den sürüldükten sonra İngiltere'de kendisine bir taht bulunmasını bekleyen, Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal'ı Irak kralı yaptılar. Yerli halktan bir ordu oluşturdular ve yeni bir işbirliği antlaşması imzaladılar.
İngilizler halkoylamasında yüzde 96 oy alan Faysal'ı hem Arap milliyetiçiliğinin arzularını hem de kendi isteklerini tatmin edecek bir figür olarak görmüşlerdi. Başlangıçta herşey yolunda görünüyordu. Faysal
Ekim 1922'de İngilizlerle 20 yıllık bir antlaşma imzaladı. Antlaşma Irak'ı mali ve idari bakımdan İngiltere'ye bağımlı kılan maddeler de içeriyordu ama İngilizler bunun karşılığında Irak'a Milletler Cemiyeti üyeliği önermişti. Nisan 1923'te başbakan Saadun, İngilizlerle yapılan antlaşmanın süresini yirmi yıldan dört yıla indirerek İngilizlerle dostluğa ilk darbeyi vurdu. Bunu Mart 1924'de seçilen yeni hükümetin Irak'ın bağımsızlığını ilan etmesi izledi ancak İngiliz egemenliği devam ediyordu.
İflas edenler
1927'de İngilizlerle daha elverişli bir antlaşma imzalamaya çalışan milliyetçiler bir kez daha başarısız oldu. İngiltere'de iktidara geçen İşçi Partisi Irak'ın Milletler Cemiyeti'ne üyeliğini destekledi ve Basra ve El Habbaniyap civarındaki İngiliz üsleri garanti altına alınması, ayrıca İngiliz birliklerinin ülke içinde serbestçe hareketlerine izin verilmesi karşılığında 1932 yılında İngiliz Manda Yönetimi resmen sona erdi.
O günlerde sadece İngiliz sömürge yönetiminin iflas ettiği sanılıyordu, oysa daha sonraki yıllarda görülecekti ki, hiçbir zaman Iraklılar tarafından benimsenmeyen Faysal liderliğinde bir Irak monarşisi yaratma politikaları da iflas yolundaydı.


 

Baas partisi
Uzun adıyla Baas Arap Sosyalist Partisi bugün özellikle Suriye ve Irak'ta etkindir. Adı Arapça 'yeniden diriliş' ya da 'Rönesans' anlamına gelen Baas başından beri seküler bir partiydi ve şiarı "Arapların birliği, sömürgecilikten kurtuluş ve sosyalizm için mücadele" idi. Parti 1930'larda Zeki El Arsuzi, Selahaddin El Bitar ve Mişel Eflak adlı orta sınıftan eğitimciler tarafından kurulmuştur. Üçü de Batı tarzı eğitim almış olan bu kişiler ilk olarak faaliyete Suriye'de başlamışlardı. 1945'e gelindiğinde Baas kelimesi artık bir hareketten çok bir parti olarak algılanmaya başlamıştı. Partinin resmi kuruluşu 7 Nisan 1947 tarihinde Şam'da yapılan kongreden sonra oldu.
Parti 1948'de israil Devleti'nin kuruluşunu Arapların birlik halinde olmamasına bağladı ve bu tarihten itibaren Suriye sınırlarının dışında da taraftar bulmaya başladı. Partinin Irak şubesi 1954'te oluşturuldu. Irak'ta daha önce kurulmuş olan Arap Sosyalist Partisi ile birleşen parti, Arap Baas Sosyalist Partisi adını aldı. 1963 Şubat'ında Baas Irak'ta iktidara geldi, bunu bir ay sonra Suriye'deki iktidar izledi. Halen her iki ülkede de Baas Partisi iktidardadır.


 

Taçsız kraliçe Gertrude Bell
İngilizlerin Irak'a nüfuz ettiği yılların en ilginç simalarından biri Gertrude Bell'dir. Araplar ona 'Çölün Kızı' derdi. İngiliz siyasilerin mesai ortağı, casusların sırdaşı, Kral Faysal'ın arkadaşıydı.
Entelektüel bir aileden gelen Gertrude Margaret Lowthian Bell 1868'de
İngiltere'de, Durham County'de doğdu. İlk eğitimi özel hocalardan aldı, arkeoloji okuduğu Oxford'u şeref derecesiyle bitiren ilk kadın oldu. İki dünya turu yaptıktan sonra önce İran'a, 1899'da Kudüs'e gitti. Burada Arapça öğrendi ve Kudüs civarındaki arkeolojik alanların haritalarını oluşturdu.
Kral VII. Edward'ın danışmanı, devlet adamları W. Churchill ve Lloyd George'un çalışma arkadaşı, ünlü casuslar T. E. Lawrence ve J. Philby'nin sırdaşı idi. İngiliz Haberalma Teşkilatı Bell'i, I. Dünya Savaşı'nın çıkmasından hemen sonra Kahire'deki Arap Bürosu'na yolladı.
Savaş yıllarını Kahire'de geçiren Bell, daha sonra Irak'ta, Bağdat ve Basra taraflarında 'siyasi memur' olarak bulundu. 1920'de Irak'taki İngiliz
Yüksek Komisyonu'nun Ortadoğu Sekreteri idi. Araplar ona 'Çölün Kızı' diyordu. Bölgeye dair engin bilgisi yüzünden Başbakan Churcill'in 1921'de Kahire'de topladığı konferansa çağırdığı 40 kişi arasındaki tek kadındı.
İddiaya göre Irak'ın sınırlarının tayininde ve yakın arkadaşı Faysal'ın Irak kralı yapılmasında büyük söz sahibi oldu. Sonraki yıllarda 'Irak'ın Taçsız Kraliçesi' diye anıldı. Irak'ın ilk eski eserler genel müdürü oldu. Bağdat'ta 1923'te bir müze kurmaya başladı.
Anılarında "Londra'yı fazla düşünmüyorum artık. Bağdat ve Irak'ı seviyorum. Irak gerçek Şark'tır, heyecanlandırıcıdır ve onun romantik atmosferi beni içine çekiyor" der.
12 Haziran 1926'da uyumak için fazla miktarda sakinleştirici alıp yatmış, bir daha kalkamamıştır.


 

Yakın bakış: Büyük Irak Ayaklanması
Sömürge yönetiminde tecrübesi olmayan Wilson, bölgede İngilizlerin Hindistan'da uyguladıklarına benzer bir yönetim kurmayı denedi. Ancak o sıralarda Irak'ta birbirinden belalı üç antisömürgeci gizli örgüt kurulmuştu. Necef'te kurulan Cemiyet ül Nahda El İslamiya (İslami Uyanış Cemiyeti) Kerbela'da bir ayaklanma başlatmak amacıyla bir ingiliz görevliye suikast düzenledi. El Cemiyet ül Vataniyya el İslamiya (Müslüman Milliyeti Cemiyeti) ise Bağdat'ta Şubat 1919'da Şiiler ve Sünnilerin ittifakıyla bir isyan başlattı. Üçüncü cemiyet ise Haras el İstiklal (Bağımsızlığın Koruyucuları) örgütü idi.
Bu üç örgütün önderliğinde İngiliz mandacılığına karşı şiddetli bir direniş örgütleyen bir grup Iraklının bağımsızlık talepleri vali Wilson tarafından reddedilince Kerbelalı ünlü mücahit İmam Şirazi'nin oğlu Mirza Muhammed Rıza, Necef ve Kerbela'da halkı İngilizlere karşı cihada çağırdı. 1920 Temmuz'unda Musul'da başlayan ayaklanma Fırat vadisi boyunca güneye doğru ilerledi. Uzun süredir zaten özerk olan güney kabileleri onlara katılmakta tereddüt etmediler. Üç ay süren anarşi dönemi sonunda
İngilizlerin Kraliyet Hava Kuvvetleri duruma el koymak zorunda kalacak ve Bağdat bombalanacaktı.
Bunlar da yetmeyince Hindistan ve İran'dan bazı birlikler bölgeye kaydırıldı. Et Tavra el Irakiyya el Kübra (Büyük Irak Ayaklanması) diye adlandılan bu hareket Sünni ve Şii güçleri ciddi bir ittifak içine sokmuştu ki bu işbirliğinin izleri günümüzde hâlâ görülebilir.
1920 ayaklanması İngilizlere hem paraya hem de insan gücüne mal oldu. Irak'ta artık İngiliz Cox'un danışmanlığı altında yarı özerk Arap hükümetleri olacaktı. Ancak iktidarda Sünni Araplar vardı ve Şiiler yeniden politika sahnesinden dışlanmışlardı.

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT