1. YAZARLAR

  2. Hamdullah Öztürk

  3. Olanlar ve bilinenler çarpışması
Hamdullah Öztürk

Hamdullah Öztürk

Yazarın Tüm Yazıları >

Olanlar ve bilinenler çarpışması

06 Temmuz 2008 Pazar 02:12A+A-

Ne olduysa 1983'ten sonra oldu. Ergenekon soruşturmasını, AK Parti'yi kapatma davasına karşı bir rest gibi göstermek isteyenleri anlamak için, yakın tarihe kısaca göz atmakta fayda var.

Hatırlayalım. O tarihten sonra toplum dışa açıldı. Tekelleşmiş yapıların hepsi sarsılmaya başladı. TRT'nin yanına eklenen radyo ve televizyon sayısı yüzleri, binleri buldu. Siyah-beyaz ekran renklerin istilasına uğradı. Bugün kim geriye dönüp de siyah-beyaz televizyon seyreder ki?

Yeni Asır gazetesinin sahibi Bilgin'ler İzmir'den İstanbul'a taşınarak Sabah gazetesini kurdu. Bölge gazetesi çıkarmaktansa Türkiye'nin geneline hitap etmeyi tercih etti. Simavi'ler basın dünyasından çekildi. Hürriyet gazetesi Bayburt'tan çıkıp gelmiş bir insana, yani Aydın Doğan'a geçti.

Böylece İzmirli Bilgin ailesi ile Bayburtlu Doğan ailesi medyanın iki anakolunu oluşturdu. Uzanlar Star Televizyonu ve arkasından Star Gazetesi'yle medya arenasına dâhil oldu. Çukurova Grubu da Show Televizyonu ve Akşam Gazetesi'ni satın alarak sahaya indi.

Bu arada mütedeyyin kitlenin sesi-soluğu olabilme ümidiyle Zaman, mütevazı adımlarla yerini aldı medya dünyasında. Ardından Vakit ve Yeni Şafak gazeteleri geldi dindar kitlenin farklı seslerini duyurmak üzere...

Artık Türkiye çok renkli ve çok sesliydi. Köyden kente göçenler kentten de dünyaya açılmış, parayla tanışmış, böylece sermaye de çok renkli hale gelmişti. Dünyanın yuvarlaklığını ve Ümit Burnu'nu keşfettikten sonra, batıya giderek doğuya ulaşacağını keşfeden Avrupalıların bu seyahatler sayesinde servete kavuşması gibi bir süreçti bu ve sermayenin sağladığı özgüvenin reform ve Rönesans kapılarını açması kaçınılmazdı.

Nitekim yeni yapı iktidarın rengini değiştirdiği gibi, darbelerin şeklini de değiştirdi. 12 Eylül darbesi ile 28 Şubat post-modern darbesi bu farkı açıkça ortaya koydu.

Gelişmelerin vaat ettiği genişliği enine boyuna kullanmak varken siyah-beyaz dünyanın kerametini saymakla bitiremeyenler de vardı. Ve bunlar rengârenk dünyayı iki renge indirmek için harekete geçtiler. Yeni dünyadan habersiz görünmemek için isim değişikliğinin kifayetine inandılar. Siyah ve beyaz skalasında siyah yerinde durdu, beyaz yeşile büründü. İki renkli dünyaya dönüş nostaljisi siyah dışındaki tüm renkleri yeşil klasörüne doldurarak kamufle edildi. Böylece sermayenin yeşiline ambargo konuldu, medyaya akredite uygulandı, bürokrasi kadrolaşma ithamı ile tasfiyeyle karşı karşıya getirildi.

Bu arada gözden kaçan bir şey vardı. Renklenen ve çeşitlenen dünyanın medyası, olanları tek elden ulaştırarak kamuoyunu şekillendirme imkânını ortadan kaldırmıştı. Olanların bir kısmını bildirip önemli bir kısmını saklayarak hedeftekini yıpratıp, yoldan çekme dönemi bitmişti. Eskiden sadece siyasetçilerin açıkları, yolsuzlukları, ahlak dışı davranışları ortaya çıkardı. Kazara devlet kurumlarında çalışanlardan birisinin böyle bir şeyi çıksa, hemen yıpratmayalım çağrıları başlardı. O kadar kanıksanmıştı ki bu durum, adalet bakanı çıkıp, "Yargıyı yıpratmayalım. Siyasetçinin yedeği vardır ama yargının yoktur." diyebiliyordu.

Sanki siyasetçi insan değildi. İnsanlık onuru es geçilip, "sıradaki" diyerek bir başkasıyla 550 rakamını tamamlamak düşünülüyordu sadece! Meclis'teki milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırarak iyice yıpratmak isteyenlerin, devlet memurunun yargılanmasını izne bağlamaktan feragat etmemesi her şeyi söylüyordu aslında...

Siyasetçi ile devlet kurumlarında çalışanlar aynı toplumdan çıktığına göre tüm bozukların siyasete, tüm dürüstlerin de devlet kurumlarına gitmesi zaten imkânsızdı.

Haber kanallarındaki çoğalma bu gerçeği gün yüzüne çıkardı. Olanlar asla gizli kalmıyor, ayrıca siyah dışındaki tüm renklerin "yeşil" olmadığı iyi biliniyor artık. İşte o yüzden kavgacılar hangi ismi takarsa taksın, bence milletin Rönesans'ı başlıyor. Kâbus senaristlerine aldırmamakta fayda var.

 

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT