1. YAZARLAR

  2. Cihan Aktaş

  3. Nişanyan’ın tahammülfersâ üslubu
Cihan Aktaş

Cihan Aktaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Nişanyan’ın tahammülfersâ üslubu

28 Eylül 2009 Pazartesi 17:06A+A-

Sevan Nişanyan, yazılarını takip etmeye çalıştığım bir yazar. Çünkü ben de dil alanında özel bir eğitim görmemiş her yazar gibi, dil üzerine, kelimelerin ve kavramların kökenleri, temsilleri üzerine yazılan yazılarla ilgileniyorum. Etnografya ayrıca ilgi duyduğum bir bilim. Nişanyan esasında bir etnograftan çok etnolog gibi yazıyor. Germaine Tillion’un bu iki meslek erbabı arasındaki ayrımı anlatırken belirttiği gibi: Etnografya diğer insanbilimlerinden farklı olarak arşiv bilgileriyle, istatistiklerle, kaynak toplamakla yetinmez; sorularını metinlere değil, yaşayan insanlara sormak durumundadır. Dolayısıyla önce kendisinin sorulan sorulara cevap vermesi, açıklaması, kendi kendini anlatması ve eğer iyi anlamak istiyorsa, iyi anlaşılmak için çaba göstermesi gerekir.

Etnograf insanların nefesiyle ilgilenir, bakışlarıyla, yüzlerindeki çizgilerin diliyle... Etnolog ise masa başında göz göze gelmediği insanlar hakkında çıkarımlarda bulunmak üzere etnografların çalışmalarını yorumlar, bu çalışmalardan sonuçlar çıkartmaya çalışır.


Taraf
’ı internetten izlediğim dönemlerde ancak ertesi gün okuyabiliyorum. Sağolsunlar, Nişanyan’ın pazartesi günü Taraf’ta yayımlanan yazısından haberdar etti beni gazetemizin okuyucuları. “Sansür” başlıklı yazı, hele bir de bayram günlerinde yayınlandığı hesaba katılırsa, yaşadığı toplumun hassasiyetleri konusunda bir aydından beklenilebilecek asgari bir saygıdan yoksundu. Ateist olarak dinî konuları elbet tartışırsınız, hatta dinî konular bazen dindar bir kişilikten daha çok ateist bir kişiliğin zihnini meşgul edebilir. Fakat, sizi bir muhatap olarak görmeyi mümkün kılan, ayrıca kendi bakış açınızla dahi karşınızdaki insanların iyiliğini ve mutluluğunu temenni ettiğinizi gösteren bir diliniz olmalı ki sesinize ses verilsin. Özgürlük en kolay anlaşılma biçimiyle diline geleni dışavurmayı gerektirir. İnanan insanların duyguları rencide edilmeden de var edilebilir, hassasiyeti yüksek bir değerdir özgürlük.

Neticede ideolojiler ve ütopyalar gibi dinler de eleştirilebilir, uygulamada gösterdikleri problemlerle birlikte. Ateistlere hayatın anlamı konusunda tevhidi bir dinin getirdiğine benzer bir açıklama getirme başarısını kazandırmıyor yine de bu imkân... Binlerce yıldan bu yana dünyayı dolaşan ve insanların anlam dünyasında yer tutan simgelerin ve hikâyelerin vahiyle ilişkili olmadığını da iddia edemez hiç bir etnolog.

Kısmen mitolojilere ait figür ve semboller, kavram ve olgularla bütünleşirken hayatın içinde olma özellikleriyle mitoloji-dışı bir hayatiyet kazandırılarak yeniden üretilirler. Bu semboller veya anlatılar Arap coğrafyasıyla da sınırlı değildir üstelik, Hıristiyan-Yahudi kültürü tarafından biçimlenmiş bütün Batı medeniyetini kuşatmıştır.

Nişanyan’ın yaptığı ne “köhne” bulduğu bir yapıyı sökme işlemi, ne de bir eleştiri. Aynılık duraganlığı getirir. Farklı ses, kendinizde olanı yeniden ve tazelenerek anlamaya zorlar sizi. Şu var ki, Nişanyan’ın değinmeleri veya inançların, ayinlerin kökenine doğru gerçekleştirdiği kazıma işlemlerinin üslubu, karşıtını ya da okurunu geliştirmeye, birlikte gelişmeye çağırma niyetinden fersah fersah uzak.

Şu da var ki Taraf gazetesi dil ve üslubu konusunda okuyucularında yüksek bir beklenti oluşturmuş bir gazete. Nişanyan’ın Tevhidi dinlerin bağlılarını alaycı bir dille saçma sapan masallara inanan, bu masalların ögelerini de kutsallaştıran cahil kitleler olarak resmeden anlatımı, bu gazetenin okuyucusunun aşina olduğu dil ve üslubun çok uzağında.

Nişanyan’ın yazılarında kendini gösteren aşağılayıcı ve küçümseyici, yüreği ve kişisel hikâyeleri hiç hesaba katmayan pozitivist ses o denli işlemiş ki Türkiye’nin aydın varlığının benliğine, en hassas söyleşme zeminlerinde bile kendini hatırlatıyor.

Dindar münevverler “ortaçağ” denilen dönemlerde bile farklı seslere tahammüllü olduğu ölçüde, ateistlerle verimli bir tartışmayı paylaşmayı bilmişlerdir. Bu tartışmaların bazen camilerde sürdürüldüğünü de kaydeder tarih.

Yazarken ya da söyleşirken nezih bir dil tutturamıyorsak eğer, ne kadar çok şey biliyor olursak olalım, tahammülü mümkün kılan bir kültürün yükselmesine katkıda bulunacak bir olgunluk ve duyarlılıktan yoksunuz demektir.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum