1. YAZARLAR

  2. Bülent Korucu

  3. Ne yani Cumhuriyet'i İlhan Abi mi bombalattı?
Bülent Korucu

Bülent Korucu

Yazarın Tüm Yazıları >

Ne yani Cumhuriyet'i İlhan Abi mi bombalattı?

22 Temmuz 2008 Salı 03:02A+A-

Ergenekon soruşturmasıyla ilgili kafa karıştırıcı cümlelerden birisini başlığa çektim. Hukuk duygusallık kaldırmaz, hele yukarıdaki gibi önyargılardan hiç hareket etmez.

Bu mantıkla düşündüğünüzde, sigara parası için babasını öldüren evlada, miras için kocasını katleden eşe sittin sene ulaşamazsınız.

Bu gazeteciler ABD'de yaşıyor olsalardı, İrangate diye bir şeyden haberdar olamayacaktık. "Ne yani ABD'nin can düşmanı İran'a silah verdiğine inanmamızı mı istiyorsunuz?" diyeceklerdi. Halbuki 1979 devrimi ve sonrasındaki rehine krizinde gerginleşen ilişkilere rağmen ABD, gizlice İran'a silah satmıştı. İran'ın devam eden Irak savaşında kullanmak üzere 'büyük şeytan'dan silah almasının zorlanarak da olsa izahı var. Ama ABD'nin tavrını, hele 'İlhan abicilerin' mantığı ile anlamak zor. 1986'da ortaya çıkan skandal 1989 yılında sonuçlandığında Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi Deniz Yarbay Oliver Nort, Kongre çalışmalarını engellemek, illegal yollardan para almak ve Beyaz Saray belgelerini yok etmekten suçlu bulundu.

Yine bu arkadaşlar İtalya'da gazetecilik yapıyor olsalardı, muhtemelen şu cümleyi kuracaklardı: Ne yani şu ülkenin kendi başbakanını öldürdüğünü mü söylüyorsunuz? 1978'de kanlı bir baskınla kaçırılıp cesedi bir araba bagajında çıkan Başbakan Aldo Moro'nun, 'solcularla koalisyon kurup komünizm mücadelesini zaafa uğratmak' dışında suçu yoktu. 1972 yılında Trieste'de bombalı katliamda hayatını kaybedenler bu kadar bile 'suçlu' değillerdi. Kamuoyunda korku oluşturacak sayısal değerleri vardı sadece. Başbakan Andreotti'nin içinde bulunduğu birçok kişiyi mahkûm ettiren süreçte 139 silah deposu ve eğitim kampları ortaya çıkarılmıştı. İtalya'da faşist ve komünist terör gruplarının Ergenekon, pardon Gladyo'nun kontrolünde olduğunu da hatırlamakta fayda var. Çünkü yakında 'Ne yani korosu' şunları gündeme taşıyacak: 'Hizbullah ve PKK'nın, DHKP-C ile ulusalcıların aynı yere hizmet ettiğine inanmamızı mı bekliyorsunuz?' Hayır sizin bir şeye inanmanızı beklemiyoruz, inanacaklarınıza inanmışsınız zaten. Azıcık mahcubiyet duyun yeter.

Aksiyon Dergisi'nde Hamdi Yılmazer'in 'koronun şarkılarını' anlattığı yazısını okurken aklıma Titanik geldi. Ergenekon belgelerindeki 'ikna ya da yaptırım' süreçlerinden geçtiği anlaşılan bazılarının, aynı yöreden derlendiği anlaşılan parçaları okumaktaki ısrarı gerçekten ilgi çekici. İddia edildiği gibi 'sen şunu, sen de bunu yaz' şeklinde görev paylaşımı yapılmamış olabilir. Ama tepkilerin ve cümlelerin benzeşmenin ötesinde aynılığı, en azından zihniyet birliğinin göstergesi. Neden Titanik diye soracak olursanız, orada da orkestra batışa kadar çalmaya devam ederek moralleri diri tutmaya çalışmıştı. 'Yıkılmadık ayaktayız' türküsünü bakalım ne kadar süre daha söylemeye devam edecekler. Mahcup bir eda ile kısık sesle farklı parçalar söylemeye başlayanlar olumlu gelişme. Doğal olarak Ergenekon cephesi için ise kötü haber. Batacağını anlayıp gemiyi daha fazla gecikmeden terk etmeye başladılar. Titanik bende başka bir çağrışım daha yaptı. Malum buzdağını son anda görüp manevra yapmaya çalışıyor ama ağır gövdeyi çevirene kadar öldürücü darbeyi alıyor. Filikalar tornistan etti, amiral gemisi hâlâ aynı telden çalıyor diyenler var. Ben de onlara Titanik'in ne kadar zor manevra yaptığını hatırlatıyorum. Titanik çağrışımları çoğaltılabilir aslında. Dev geminin en büyük özelliği 'batırılamaz' sanılmasıydı. Bu rahatlık, rehavete dönüşünce facia kaçınılmaz oldu.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT