1. YAZARLAR

  2. Fatma K. Barbarosoğlu

  3. Ne dindarlar özgün ne de laikler!
Fatma K. Barbarosoğlu

Fatma K. Barbarosoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Ne dindarlar özgün ne de laikler!

03 Ekim 2008 Cuma 16:03A+A-

Yaşadığımız pekçok sıkıntının temelinde bir özgünlük sorunu olduğunu söylesem şaşırır mısınız? Türkiye'de bütün kurumlar ister dindar ister seküler çevrelerin şemsiyesi altında barınsın, bireylerin özgünlüğünü engellemek için seferber. Bir taraf bunu din adına yapıyor bir taraf seküler hayat tarzı adına.

Din adına yapanlar dinin insanın içine açmış olduğu kapılardan ve kapıların ardındaki ummanlardan habersiz. Herkesi sadece kendisi kadar olmaya zorlayan bir tahakküm içinde. Oysa dinin kuralları nettir. Bu netlik bize kendimiz olma hakkını bahşeder. Zannedildiği gibi hürriyetimizi elimizden almaz.

Seküler hayat tarzının müdafileri bütün dünyada azıcık düşünme kabiliyeti olan herkesin özgünlüğün yitirilmemesi için seferber olduğunu gözden kaçırıyor. Şu kitle çağında bolca kurduğumuz "size özel" kampanyalı cümleler ile kişilerin o kendine has olma/olabilme hürriyetlerini yakalayabilmeleri mümkün mü?

Her iki taraf da özgünlüğe, kendine haslığa izin vermediği gibi bir de birbirinden kopya çeken bir yekparecilik ortaya koyuyor. Ne demek istediğimi şöyle izah etmeye çalışayım: Özgün olmak yani kendine has olmanın başlangıcı görmeye dayanır. Görmeye ve idrak etmeye. Görme, idrak etme üzerinden yol almaz ise sıradan bir bakış olarak kalır.

Bir örnek üzerinden yola çıkacak olursak… Son bir yıldır merkez medyada başörtülü kadınların baş açma hikayelerine geniş yer veriliyor. Daha önce hiçbir başörtülü, "başarı hikayesi"nin öznesi olarak sunulmaz iken, başını açmış kadınlar tam sayfa röportajlar eşliğinde sunuluyor.

Bu sunum dindar çevrelerin canını acıtıyor. İçini yakıyor. Bu satırların yazarının durumu ne? Ben yıllar önce "çok modern" bir hayatın içinden artist, manken, dansöz, kadınların başlarını örter örtmez İslami çevrelerde rol model olarak sunulmasından ciğeri yanmış ve bu yangını sık sık paylaşmış biri olarak şimdi kopye çekme sırası onlarda diye değerlendiriyorum olanı biteni.

Her iki taraf da, "öbür taraftan" gelenin "gelişini" kendi konumunun muhkemliği için delil sayıyor.

İslami kesim hep "burada " olan, takva üzere yaşayan kadınları hiç görmedi. Çünkü o kadınlar kendini hiç göstermedi. Ama basiret sahibi olanlar kendilerini göstermeyenlerin "varlığına delil" bulmakta zorluk çekmedi.

Basiretsiz "idealist"lerin, "onlarda var bizde de İslamcası olsun" arzusuyla her şeyi "İslamlaştırmaya" kalkmalarından mayalanıp kabardı şimdi yaşamakta olduğumuz pek çok sıkıntı.

Herşeyin İslamcasını yapmak "oradaki" hayatları "buraya" taşımayı hedefliyordu. Oradaki başını örtünce buradakileri görünmez ve değersiz kılacak kadar "buralı" oluyordu. Başını örter örtmez İslami konularda bir gecede derinleşen mankenleri, uzun uzun bu yazının konusu yapacak değilim.

Öyleyse bu satırları niye yazıyorum? Turkish Daily News'ten görüş istemişler. Necla Nazır başını açarsa baskı görür mü, diye. Görüş vermek yerine bu satırları yazmayı tercih ettim. Neden mi? Bendeniz popüler kültür sosyologu ve de üç roman, beş öykü kitabı yayınlamış bir edebiyatçıyım. Sorun şu ki kendini merkeze alan medya tarafından bu konularda asla görüşüm sorulmamış, sadece İslami kesim ile sınırlı alanlarda düşüncelerim için yer açılır gibi yapılmıştır. Böyle olunca da "başörtülü yazarlar sadece başörtüsü yazarlar" gibi bir klişenin içinde bir defa daha kilitli kalmaya razı olmak olacaktır bu konularda görüş vermek.

İster İslami medya olsun ister merkez medya şunu görmek zorunda: Baskının dili küreselleşmiştir. Tek tip baskı var bütün dünyada. "Benim gibi iyiler ve benim gibi olmayan kötüler."

Bu baskıyı her alana yayabilirsiniz.

Filanın başını açmasının ya da filanın başını örtmesinin haber değeri taşıma sebebi budur.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT