1. YAZARLAR

  2. Yavuz Bahadıroğlu

  3. Menemen Olayı’ndan günümüz provokasyonlarına
Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Menemen Olayı’ndan günümüz provokasyonlarına

28 Aralık 2009 Pazartesi 03:48A+A-

43’üncü Piyade Alayından Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay Menemen’de ortaya çıkan kargaşayı bastırmakla görevlendirildi.

Kubilay eratın cephane almasını beklemeden 26 mevcutlu müfrezesi ile birlikte olayın cereyan ettiği Hükümet Konağı'na (Belediye Meydanında) doğru hareket etti.

Olay mahalline gelen Kubilay'ın müfrezesi, ikaz dinlemeyen gruba ateş açtı ancak silâhlarında manevra mermisi bulunduğundan dolayı etkili olamadılar.

Bunu fırsat bilen Derviş Mehmet ise, “Bakın bana kurşun işlemiyor” diyerek tüfeğini ateşledi...

Kubilay ağır şekilde yaralandı...

Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet’le birlikte Kubilay’ın sığındığı Kazez Camii bahçesine girip bahçede bitkin bir vaziyette yatan Kubilay’ı şehit ettiler.

Olayı duyan 43’ncü Piyade Alay Komutanlığı Yüzbaşı Ragıp Çaldıran ile Yüzbaşı Abdülbahri Bey'in komutalarında makineli tüfekle takviyeli iki bölük görevlendirdi...

Açılan ateş sonucu Derviş Mehmet ile Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet öldürüldüler.

Olay kısa süre içinde bastırıldı. Ancak Ankara’daki yankıları müthiş oldu.

01 Ocak 1931 tarihinde TBMM'nde konuşan Başbakan İsmet İnönü:

“...Kubilay olayı yüzlerce seneden beri dini siyasete alet eden bütün hareketlerin yeniden ortaya çıkmasıdır. Bu zavallılar lâikliğe karşı gelerek şeriat istemektedirler” dedi.

Orgeneral Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Harp Divanı Mahkemesi Menemen’e gitti...

Kimisi olay çıkardığı, kimisi alkışladığı, kimisi seyrettiği, kimisi de berber dükkanını açmak üzere o an şehir meydanından geçtiği için yakalanıp mahkeme karşısına çıkarıldı. (Bu mahkemenin ne temyizi, ne de sanıkların avukat tutma hakları vardı. Çok hızlı karar veriyor, verilen karar anında infaz ediliyordu. Bu yüzden kuru ile yaş da yanıyor, kimi masumlar da asılabiliyordu).

Divan-ı Harp Başkanı General Mustafa Muğlalı, duruşmada bulunan sanıklara hitaben yaptığı konuşmada, “Tarikatın münevver tabakalarından bu millet çok zarar görmüştür; tarikatçılar, daima millet ve memlekete kötülük yapmışlardır; son 400 senelik Türk tarihi tetkik edilirse Nakşibendiler din ve tarikat perdesi arkasında zavallı saf Müslümanları kalpte saklı olan o 'sırla' zehirlemiş ve bu millet sizin aletiniz olmuştur” diyerek sanıklardan çok tarikatları suçladı. (Orgeneral Mustafa Muğlalı 1943 yılında Üçüncü Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı iken Van'ın Özalp İlçesi'nde 33 masum vatandaşı kurşuna dizdirmek suçundan 1946’da yargılanıp idama mahkûm edilmiş, daha sonra cezası, görev şartları dikkate alınarak 20 yıla çevrilmiştir).

Şimdi gelin mahkeme tutanaklarına kısaca göz gezdirelim...

Yaralı olarak ele geçirilip sonra idam edilen Emrullah oğlu Mehmet Emin, sorgusunda; Deli Mehmed'in bir toplantıda şöyle dediğini naklediyor: “Dünya Şeyh Esat Hoca’nın avucundadır, isterse tufanlar ve fırtınalar yaratıp dünyayı altüst edecek kudrettedir, ben de Arabistan'a hatta Çin'e kadar giderek Hz. İsa ile birleşeceğim ve oradan Avrupa'ya yönelerek Avrupa devletlerini dahi dine davet edeceğim.”

Bu saçmalıkları dillendirmek için diyelim ki “deli” olmak yeter; peki ya bunlara inanmak için ne olmak lâzım gelir dersiniz? Dinle, diyanetle zerre kadar alâkası olan insan bu safsataları yutmaz. Çin’e gidecekmiş de, Hz. İsa ile görüşecekmiş... Bunları “itiraf” diye zabta geçirtenlere şaşmalı.

Ama “itiraf”ın asıl ilginç bölümü arkasından geliyor. Mehmet Emin’in sorgusunun devamında söylediklerine bakın: “Mehdî Derviş Mehmet (Yedeksubay Mustafa Fehmi Kubilay’ı şehit eden deli) ‘Hz. Peygamber de bu esrardan içti ve öylece miraca çıkarak Allah ile görüştü’ diyerek (haşa) orada bulunanlara devamlı esrar içirdi.”

Adamın deliliğine sınır olmadığı, üstüne üstlük bir de esrarkeş olduğu ve yaptıklarını esrarın etkisiyle yaptığı o kadar belli ki, başka delil gerekmiyor.

Manisa'dan Giritli Küçük Hasan’ın (hakkında mahkemece idam kararı verilmiş, ancak, yaşı küçük olduğundan cezası 24 seneye indirilmiştir) yapılan sorgulamasında, “Bozalan Köyü’nde Mehdî Mehmet ve arkadaşlarına iki adet silâh verildiğini, bu köyde bir hafta kadar kaldıklarını, zikir ederek esrarlı sigara içtiklerini” söylüyor.

Eee... Kos koca Cumhuriyeti “iki adet silâh”la nasıl yıkacağını kim söyleyecek?

Mahkemece hakkında idam kararı verilip çok yaşlı olduğu için cezası 24 yıla çevrilen; ancak, tutuklu bulunduğu sırada ölen Erbilli Şeyh Esat Efendi’nin aleyhinde delil uydurulamamış olacak ki, ancak vefat ettikten sonra, bizzat Askerî Mahkeme Başkanı General Mustafa Muğlalı tarafından basına şu beyanat verilmiştir: “Şeyh Esat, hilâfet komitesiyle alâkasına dair bir itirafname hazırlıyordu. Bu münasebetle İngiliz casusu Lavrens (Lawrence) ile münasebette bulunduğunu da doğrulamaktaydı. Fakat, hastalığı bunu yazıp bitirmesine mani olmuştur.”

Bu iddiadan öyle bir anlam çıkıyor ki, sanki Şeyh Efendi, içinden geçenlere dayanılarak idama mahkûm edilmiş. Peki ama içinden öyle bir “itiraf” geçirse bile, Muğlalı Paşa içini nasıl okumuş?

Sonuç olarak: “Menemen Olayı”nı tertip ettikleri, olaya katıldıkları, alkışladıkları, ya da olay anında meydanda bulunup öylece baktıkları gerekçesiyle yargılanan yüz küsür insandan 28'i, Menemen'in muhtelif yerlerinde İdam edildiler. (03 Şubat 1931) 50 sanık muhtelif hapis ve ağır hapis cezalarına çarptırıldı. 27 sanık ise beraat etti.

İyi bir gözdağı daha verilmiş, bir süre için yine “sessizlik” sağlanmıştı.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT