Yıldız Ramazanoğlu

Yıldız Ramazanoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Meleğin şiiri

05 Ekim 2010 Salı 06:15A+A-

Muasırlaşma sevdası içinde devletin açtığı alanda ilerleyen, uluslaşma sürecinde cumhuriyet ideolojisinin hizmetine giren sanat kamusu, pozitivist zihinsel yapının dışında bir eser üretildiğinde, onu tarihin dışında addedip görmezden gelmiştir bugüne kadar. Fakat artık susturulduğu düşünülen genç kadınlardan çağlayarak akan şiiri görmezden gelemeyiz. Bu gündelik çekişmeleri aşan, yücelerden seslenen şiirleri...

Ben şimdi uzun bir uykudan uyanmış olarak/Geceden kalmış rüyalarımı anlatsam size/Beni rüyalarımdan tanır mısınız/Beni arkadan görseniz tanır mısınız/Beni yürüyüşümden tanır mısınız/Yalnız ellerimi tanır mısınız/Bir şeyi kessem mesela kesilen şeyden beni tanır mısınız... Ben şimdi kendimi anlatsam size beni/İyiliğim de kötülüğüm de vahşi atlar gibidir/Vahşi bir ata dokunmak gibidir güzelliğim/Tanır mısınız hiç sanmam hiç sanmam çünkü/Özenilmemiş ve kimseyi ilgilendirmez güzelliğim/Suya düşse kimse eğilip almaz yani almasın/Çünkü her şeyden önce bir göz gerekir bir güzelliğe/Aslında doğrusu şu: yalnızca bir göz gerekir bir güzelliğe... MELEĞİ TANI şiirinden

Başörtüsü meselesi her ne şekilde konuşulursa konuşulsun, birkaç saniye içinde incitici bir hal alıyor. 'Yasakların kaldırılmasını kabul ederiz ama' diye cümle kurmaya başlayanların böyle konuşma haklarını, insanların hayatlarını ele geçirmiş olan vesayet sisteminden aldıklarına şüphe yok. Yeni bir anayasa fikri bu yüzden ürkütücü geldi hep, gücü elinde bulunduranların başkalarını esir alma hakkını ortadan kaldıracağı için. Sistem sanat ve edebiyatta da yol buldu aslında. Muasırlaşma sevdası içinde devletin açtığı alanda ilerleyen, uluslaşma sürecinde cumhuriyet ideolojisinin hizmetine giren sanat kamusu, pozitivist zihinsel yapının dışında bir eser üretildiğinde, onu tarihin dışında addedip görmezden gelmiştir bugüne kadar.

Fakat artık susturulduğu düşünülen genç kadınlardan çağlayarak akan şiiri görmezden gelemeyiz. Ayşe Sevim'in mısrasını mesela: Kuşlar gökyüzü size tokat atsa ne yapardınız/Başınızı kaldırmanız yasaklansa. Hayriye Ünal, Fatma Şengil Süzer, Esma Güneş, Fatma Çolak, Zeynep Arkan ve daha nicelerinin bu gündelik çekişmeleri aşan, yücelerden seslenen şiirleri.

Nurdan Gürbilek'in söylediği gibi Batı sanatı notanın, fırçanın ve dilin sınırlarıyla karşılaştığı noktada bunu aşmada güçlükler çıktı karşısına. Tanrı'ya öncelik vermemek için sarf edilen bir çaba var ve ondan kalan boşluğu insanla doldurmak bir gözüpeklik olarak görüldü.

Çağdaş edebiyat seküler bir hat üzerinde ilerledi bugüne kadar. İnsan yaşamında varlığı bütün gücüyle görülmeye devam etmesine rağmen, dine dair her türlü imgenin, işaretin, yaşam parçasının hatta en küçük bir imanın bile bağımsızlık ve özgür ruh adına sanattan titizlikle ayıklanması gerektiğine dair bir yaklaşım hakim oldu.

Her türlü değişimin ilerleme olarak görüldüğü bir doğru üzerinde hareket etmekte edebiyat, büyük şair Thomas Stearn Eliot'a göre. Bir nesle yadırgatıcı gelenin bir sonraki nesil tarafından kolayca kabul edilmesi, kuşakların gösterdiği uyum, insanın mükemmelliğinin göstergesi değildir her zaman. Hatta Eliot'a göre tersine aslında insanların ahlaki yargılarının ne kadar zayıf dayanaklara sahip olduklarının bir nişanesidir bu durum daha çok.

Kendi hayatının şiirini yazan, hayatları da şiire benzeyen kadınlardan söz etmek istedim bugün. Lale Müldür'ün "Şiirin ille de yazılması gerekmez, kimi zaman bir fizik formülünü gördüğümde 'bu şiir' diyebiliyorum." demesi gibidir şiir meselesi benim için de.

Allah'a sadakatin şiir için gerekli gerilimi ortadan kaldıracağını düşünenler genç bir şair olan Melek Arslanbenzer'in bugünlerde Fayrapkitap'tan çıkacak olan şiir kitabı Metroda Cuma Namazı'nı görmeli. Şair neo epik bir yaklaşımla yazsa da lirizmin incelikle mısralar arasından sızmasına da tanıklık ediyoruz okurken. Allah Vergisi Bir Güzellik adlı şiirinde mesela, varolmanın, hayatta ve burada olmanın dayanılmaz ağırlığını alıyor üzerimizden.

Yaşamak!/Güzel bir söze kanmak gibi/Allah'a inanmakla başlar insan/Ve devam eder kendine inanmakla... Bir bomba patladığında orada olmalısın/Pazar kurulurken pazarcılardan önce sen/Kalkan ilk otobüsten önce sen/Vapurlardan önce sen geçmelisin karşıya/Okula ilk giden öğrenci olmalısın/Kalkıp üstünü örtmelisin uyuyan çocukların.

Karşıma Çıkma şiiri ise yere düşen ekmeği kaldırıp yükseğe koyar gibi yaşanan gerçekliğin bozulup zihnimizde başka bir gerçekliğe dönüşmesinin yolunu açıyor: Avukatlar insan hakları hukuk/Köşe yazarı grup akademisyen/Bunların hepsi arasında da bir ilişki kurabilirim/Ama siz şimdi bunları anlatma bize dersiniz/Dersinizi çalışmışsınızdır/Çalışkan bir öğrenci olmuşsunuzdur hep hayatınızda/Kimse sorumlu tutamaz sizi bir çocuk kuyuya düşüp ölse.

Lale Müldür "İçinde yaşadığımız kıraç dünya çok az şiir alanı bıraktı. Ama bu kıraç dünya bile bir serapa, bir ütopyaya hatta yaşanılası güzel bir yere dönüşebilir" diyor bir söyleşisinde. Melek'in bu alanı açan, genişleten bir şiiri var. Erkeklere dair kuşkuyu, bir aradalığı neredeyse imkânsız kılan, umutsuz kırgın kadın dilini değiştiriyor, karşı cinse bir fırsat tanıyor, yeni bir yol arkadaşlığına hayatiyet kazandırıyor şiirlerinde. Bir Ağırlık Olarak Dünyada şiirinde: En büyük hüner ellerini koymasıdır taş altına/Baş altına kar altına karın altına/Bir kilidi kimseye duyurmadan sessizce açmasıdır, diyerek çağrışımlarla dolu bir seslenişle güçlü bir adamın gücünün nereden geldiğini göstermeye çalışıyor.

Dağlara Çıkmak'ta ise aşktan yana yeni bir umut bahşediyor şiiri:

Varsa bir hakikat senle ben arasında/Ben ordan geçiyorum... Dalgınlığı dargınlığı hırka gibi üstümde taşıyorsam/Sen ve benim aramda olduğundandır/Ben bunca yıl bir başıma/Taşıdıysam kendimi oralardan buralara/Senin ve benim aramızda bir aşk olduğundandır... Yaralayan yaraları onduran bir aşkı olduran/Bütün dünyayı bir an için durduran/Allah vardır senle benim aramda

Meleğin şiirinde, kelimelerin belli tekrarlarla dizilmesiyle ortaya çıkan anlam, dizelerin sıralanmasındaki ses arayışı, kendine özgü farklı bir biçim yaratma çabası, söyleyişte ağırlığı ortadan kaldırma arzusuna matuf sanki. Fakat belli ki içinden geçtiği zamana yoğun bir tanıklığı içeren, siyasi olandan kaçınmayan, bu manada steril olmayan şiiri, bir oyun haz ve eğlence aracı değil.

Yaşamın bin bir haliyle beraber, dünyanın bütün çatışmaları, meydanları, hayatın temel hedefleri gibi sınıfsal çelişkiler de incelikli ironilerle yer bulmuş kitapta: Elbette işçilerin de rüyaları vardır/Hayal kurmak yakışmaz işçiye/Rüya görmek başka/Derindir uykuları, her yatak derindir/Uyumak farz uyumak ibadettir yorulana/Çalışmak farz çalışmak ibarettir.

Metroda Cuma Namazı şiirinden bir bölümle bitirelim.

Metro çok karışık bir yer, yapışık/Dükkanlar dükkanlar dükkanlar/Metroya hasırlar yayılmış. Yola, yolun ortasına/Metronun tam ortasına kırmızı halı değil, hasırlar/Dünyanın tam ortasına sanki merhamet yayılmış/Dünyanın üzerine rahmet.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT