1. YAZARLAR

  2. Abdulhamit Bilici

  3. Maskeli sömürgecilik!
Abdulhamit Bilici

Abdulhamit Bilici

Yazarın Tüm Yazıları >

Maskeli sömürgecilik!

10 Nisan 2012 Salı 05:49A+A-

Sıcak olayların koşuşturması içinde yaşayanların en büyük açmazı, uzun soluklu bakışı ve tarihî perspektifi kaçırmak.

Galiba meslek olarak bu hastalığın baş kurbanları biz gazetecileriz. Perspektif eksikliği illetinin sonuçları kişisel olsa üzerinde fazla durulmayabilir ama öyle değil. Çünkü bu virüsle yaralı isimlerin, yaptıkları yorum ve analizlerle enfekte ettiği geniş çevreler dikkate alınırsa, hastalığın toplumsal sonuçlar doğurduğunu kabul etmek gerekir.

Kolay bir çaresi yok bu derdin. Çünkü eğitim sistemine, toplumun irfan hayatına, medya yapılanmasına, üniversitelerin ne kadar fonksiyonunu yerine getirdiğine, ülkede düşünceye ne kadar kıymet verildiğine, aydınların ve liderlerin ne kadar fikir sancısı çektiğine bakan yönleri var meselenin. Günlük haber ve yazıların ötesinde kitaplar, dergiler ya da bazı akil kişilerin derin bir perspektifle ama sıcak gündeme dair yazıları soluklanma istasyonu vazifesi görebilir.

Türkiye'nin yakın tarih konusunda yetiştirdiği ehil isimlerden biri olan Prof. Şükrü Hanioğlu bu simalardan biri. Hızlı gündemin içinde anlık yaşayan insanlar sözgelimi Ergenekon davasıyla ilgili tartışmalar içinde kutuplaşırken, o, tarihî bir perspektifle okurlarını Ergenekon davalarının görüldüğü Silivri'den alıp bu çizginin İttihatçılıkla başlayan köklerine götürür. En hararetli biçimde tüm toplum Amerikan ve Fransız meclislerindeki soykırımı iddialarıyla ilgili girişimleri tartışırken, Hanioğlu kimsenin pek aklına gelmeyen bir bilgi ve perspektifle karşınıza çıkar.

Dikkatli okurlarının gözünden kaçmamıştır ama Şükrü Hoca bir süredir Türkiye gündemini işgal eden Suriye konusunda da kafa karışıklığını giderecek bir yazıya imza attı. Suriye'deki Baas rejiminin halkına bir katliam yaptığına kuşku yok ancak biraz üzerine gittiğiniz zaman zihinlerin bir yerinde ciddi soru işaretleri var. Sadece Türkiye'de değil, Suriye halkında, bütün İslam dünyasında ve belki kısmen Batı kamuoylarında da var olan soru işaretleri bunlar. Allah'tan Suriye'nin petrolü olmadığı için çok telaffuz edilmiyor bu istifhamlar ama yerli yerinde duruyor bunlar: Suriye'de yaşananlar, gerçekten bir halkın özgürlük isyanı mı? Yoksa İran-Hizbullah çizgisinin savunduğu gibi Batı'ya karşı bir direniş cephesini çökertme operasyonu mu? Hedefte Suriye'yi demokratikleştirerek daha güçlü kılmak mı var, yoksa ülkeyi güçten düşürüp etnik, mezhepsel çizgide bölme planları mı var? Belki de bütün 'Arap Baharı' süreci için kafaları meşgul eden bu sorular Suriye'de zirveye çıktığı için ülke içinde ve dışında halklar bu davayı tam olarak sahiplenemedi. İran/Hizbullah çizgisinin propagandası, Irak'taki işgalin 1 milyon insanın hayatına ve hâlâ arkası gelmeyen istikrarsızlığa yol açmış olması, Libya'da Kaddafi sonrası yaşanan kaos havası ve başka faktörlerin de bu algıda etkili olduğuna kuşku yok. Şu anda başta anamuhalefet partisi CHP olmak üzere anti-emperyalist söyleme öncelik veren Türkiye'deki sol hareketlerin çoğunun ve bazı İslamcı çevrelerin, halkının kanını döken Baas rejimine bu kadar sıkı sıkıya sarılmasını başka nasıl izah edebiliriz?

Gerçekten bütün bu soru işaretleri tartışmaya değer ve Suriye muhalefetinden birçok isim de bunların farkında. Müdahaleyi geciktirerek ve iç savaşa zemin hazırlayarak Suriye'nin daha fazla zayıf düşmesi mi hedefleniyor diye soruyorlar. Suriye'nin kurumlarını ve gücünü kaybetmeden nasıl bir değişim olabilir diye kafa yoruyorlar. Bunca acı tarihten sonra Batı'nın özellikle Ortadoğu politikalarındaki sicilinden kuşku duymak çok yerinde bir duruş.

Suriye'deki mevcut rejimin ne olduğu ve neyi temsil ettiğini unutur veya gözden kaçırırsanız, bütün bu soru işaretleri gerçekten konuyu içinden çıkılmaz bir hale getirebilir. İşte bu noktada Şükrü Hanioğlu'nun "Bir kolonyalizm mirâsı daha tarihe karışırken" başlıklı yazısı (Sabah, 19 Şubat 2012) tüm kafası karışıklara berrak bir perspektif sunuyordu. Bugün tartıştığımız ve kasten Nusayri-Hıristiyan azınlığın yönetimine bırakılan Suriye denen yapının Ortadoğu'daki en büyük paylaşım kavgası olan 1. Dünya Savaşı'ndan sonra nasıl ortaya çıktığına kadar giden Hanioğlu şöyle yazıyordu: "Mevcut Suriye rejimi kullandığı yoğun antiemperyalist söyleme karşılık gerçekte kolonyalizmin Ortadoğu'daki son kalıntılarından birisidir. Sonuna kadar savaşmadan iktidarı bırakmayacak bu rejimin bitişi kolonyalizmin bölgedeki kalıntılarından birisinin daha tarihe karışması anlamına gelecektir."

Aslında emperyalizmin bölgeye dayattığı bir yapının, nasıl emperyalizm karşıtlığı adı altında savunulduğu gerçeği, şimdi daha açık değil mi? Nitekim Hanioğlu bunun için de uyarmayı ihmal etmiyor: "Tek çaresi iktidarda kalmak olan rejim, ülke bir kan banyosundan geçmeden meydanı terk etmeyecektir. Bu gerçekleştiğinde Suriye rejiminin "antiemperyalist" söylemine kapılarak onun gerçekte yüksek perdeden eleştirdiği emperyalizmin ürünü olduğunu göremeyenler şüphesiz ağıtlar yakacaklardır." Bu tablo bütün Ortadoğu için büyük oranda geçerli değil mi?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT