1. YAZARLAR

  2. Ahmet Kurucan

  3. Manhattan'a cami ile ortaya çıkan gerçekler
Ahmet Kurucan

Ahmet Kurucan

Yazarın Tüm Yazıları >

Manhattan'a cami ile ortaya çıkan gerçekler

15 Ağustos 2010 Pazar 00:24A+A-

Haftalık Newsweek dergisinin ünlü yazarı Ferid Zekeriya, geçen hafta Yahudilere karşı iftira ve karalama eylemleriyle mücadele etmek için kurulmuş bulunan sivil toplum kuruluşu ADL'nin (Anti-Defamation League) 5 yıl önce kendisine verdiği Hubert Humphrey ödülünü, ilaveten verdikleri 10 bin dolarla birlikte iade edeceğini yazınca ortalık karıştı.

Ferid Zekeriya'nın bu kararı, yazının yayınlanmasını takip eden günlerde lehte ve aleyhte birçok tartışmalara konu oldu. Ortalık karıştı deyişimizin nedeni de zaten bu.

Ödülün mahiyeti nedir ve ödülün ret gerekçesi neydi derseniz; ödül sivil özgürlükler konusunda ciddi mücadeleler veren kişilere 1977 yılından bu yana veriliyor. İnsan hakları ve dinî özgürlükler konusundaki mücadeleleri ile tanınan Hubert Humphrey adı ödüle isim olmuş. Ret gerekçesi ise, ADL'nin Manhattan'da yapımı için belediyenin izin vermiş olduğu bir camiye karşı çıkması. Zekeriya'ya göre 'dinî özgürlükler adına ödüller veren kurumun yetkili makamların izin verdiği bir cami yapımına karşı çıkması, tam manasıyla çifte standarttır ve böylesi bir kurumun ödülü alınmaya layık değildir'.

Son bir haftadır ABD genelinde yaşanan ciddi tartışmaları Ferid Zekeriya örneğinden hareketle alabildiğine basit ve sade bir dille anlattığıma bakmayın. Olay çok büyük. Önce yanlışları düzelterek yazıya başlayalım: Söz konusu olan Manhattan'a cami değil, içinde camisinin de bulunduğu 'İslamic Center' adı verilen 15 katlı büyük bir bina. Bina, her ne kadar adı 'İslamic Center' olsa da, konferans salonu, yüzme havuzları, sanat teşhir merkezi, helal lokantaları, derslikleri, sınıfları ile tam manasıyla bir halk merkezi olarak hizmet verecek. Amerikalı imam Faysal Abdu'l Rauf'un öncülüğünü yaptığı bu proje, geçtiğimiz hafta New York belediye meclisinden son onayını aldı. Alır-almaz resmî-gayri resmî birçok kişi ve grup proje lehinde ve aleyhinde tartışmaya başladılar.

Yalnız dikkat çeken en önemli nokta, tartışmaların New York ile sınırlı kalmayıp bütün ABD'ye yayılması. Lokal veya genel yayın yapan bütün gazete ve televizyonlar bu tartışmanın içinde yer aldı. Neden? İşin can alıcı yeri burası; belediye meclisinden onayı alınan bina, 11 Eylül terörist saldırısı sonucu yıkılan ikiz binalara yaklaşık 180 metre yakınlıkta. İşte bu yakınlık, tartışmaların odak noktasını teşkil ediyor.

Ne deniyor tartışmalarda? Herkesin aklına geldiğini tahmin ettiğim ilk argüman hiç şüphesiz, ikiz binalarda vefat eden 3000'e yakın insanın ruhlarının muazzep, yakınlarının hislerinin de rencide olacağı. Bu görüş etrafında toplanan kişiler, 'insanların hissiyatlarını göz ardı edemezsiniz; Mekke ve Medine'de bir tane bile kilise ve havra yok; ABD eyaletleri içinde en çok cami New York'ta var, 230 caminin olduğu bu eyalette böyle bir camiye ihtiyaç yok; varsa bile ikiz kulelere iki blok yakınlıkta değil, başka yerde yapılsın' diyorlar. Nitekim ADL de cami yapılmasına karşı olmadığını ama mekân tercihinin sırf bu nedenle değişmesi gerektiğini ifade ediyor.

Bu görüşlere karşı çıkanlar anayasal hakların her ne sebeple olursa olsun -hele böyle hissi bir mesele münasebetiyle- engellenemeyeceğini söylüyorlar. Aksi takdirde ABD, var oluşunun ilk gününden itibaren korumuş olduğu değerlerden bir tanesini yitirecek; binanın yapılmasına izin verilmesi ABD'nin gerçek ve samimi Müslümanlarla teröristler arasında ayırım yaptığının en büyük göstergesi olacak; barış, kardeşlik ve huzur içinde başka din mensupları ile birlikte yaşayan Müslümanlarla bir derdimizin ve sorunumuzun olmadığını bütün dünya görecek, diyorlar.

Bünyesinde 7 ile 9 milyon arasında Müslüman'ı barındıran ve İslam'ın yaşayan ve yaşanan bir gerçek olduğunu bilen muhalif cephe, bu argümanı olduğu gibi kabulleniyor ama bu defa tartışmanın yönünü 100 milyon dolara çıkacak bu projenin para kaynağını sorgulamaya kaydırıyorlar. Para kaynağını bilmelerinin hakları olduğunu, binanın teröristlerin otağı olup-olmayacağını bununla tahmin edebileceklerini söylüyorlar.

Buraya kadar aktardığım şeylerin okuyucuya yeterli seviyede fikir verdiğine inanıyorum. Onun için detayları bir kenara bırakıp bana göre tartışmaların geri planında yatan zihniyete intikal etmek istiyorum. Bence kanunlar ve mevzuat çizgisinde hareket eden resmî kesimler bir kenara, tartışmaya katılan halkta Müslümanlığa karşı var olan önyargıların boyutunu göstermesi açısından bu oldukça önemli bir örnektir. Çünkü kanunların izin verdiği dinî ve sosyal amaçlarla kullanılacak binanın yapımına karşı çıkmalarındaki temel faktör, 11 Eylül'ün Müslümanlar tarafından yapıldığına dair keskin inançtır. Eğer bu ülkede 11 Eylül yaşanmasaydı, böylesi bir merkez için bu kadar yoğun tartışmalar yaşanmazdı.

Şu an itibarıyla neredeyse bütün ülkeyi etkisi altına alan bu tartışma ortamı iyi mi olmuştur? Maksat 11 Eylül ile farklı bir sembolik mana kazanan ikiz kulelere ve hemen onun yanına mezkur binanın yapılması Müslümanlara hangi ölçüde hizmet edecektir? Halk bunu bir meydan okuma olarak anlamayacak mıdır? Acaba bu türlü plan ve proje ile ortaya çıkmadan, resmiyete projeyi intikal ettirmeden önce, ciddi kamuoyu araştırmaları yapılmış ve halkın hissiyatı nazarı itibara alınmış mıdır? Today's Zaman'daki yazısında Mehmet Kalyoncu'nun teklif ettiği gibi, bu mekâna sair din mensupları ile bir araya gelip dinler arası diyalog merkezi kurma ve Müslümanlar olarak buna öncülük etme, acaba daha faydalı olmaz mıydı? 15 katlık binada bütün din mensuplarının ibadet edebileceği ortaklaşa bir mekân, onun yanı sıra konferans salonundan dersliklerine kadar her şeyiyle ortak bir mekân tasavvur edilemez miydi? Belediye meclislerindeki tartışmalarda Müslümanlar canibinde yer alan birçok Hıristiyan kurum ve kuruluş böylesi bir teklife dünden evet demez miydi?

Kanaatimce Avrupa'da baş örtüsü, minare, peçe vb. İslam'ın günlük hayatta görünür olmasından kaynaklanan problemlerden ayrı tutmak lazım bu meseleyi. Her şeyden önce ABD, Avrupa değil. İkincisi, mevcut kanunlar muvacehesinde ve her şeye rağmen izin verilmiş. İzin veren makamlar verdikleri iznin arkasında. Ama mesele, 11 Eylül ve teröristlerin dinî kimliklerine kaydırılınca ayrı bir kulvara kayıyor.

Son durum şu: Şimdilik tartışmalar "3000 insanın katillerini göklere çıkarmayın" ile "bütün Müslümanları günah keçisi ilan etmeyin" arasında dönüp dolaşıyor. Tartışmaların gidişatından öyle anlaşılıyor ki bu hamur daha çok su götürür.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT