1. YAZARLAR

  2. Ali Bulaç

  3. Kurumlar ne kadar temiz?
Ali Bulaç

Ali Bulaç

Yazarın Tüm Yazıları >

Kurumlar ne kadar temiz?

16 Şubat 2012 Perşembe 00:29A+A-

 Hakan Fidan gibi hükümetin güvendiği ve elbette işinin ehli olan bir zatın MİT'in başına getirilmesine kimsenin itirazı olamaz.

Son olayla ilgili patlak veren olayın Hakan Fidan'ın kişiliği veya hükümete karşı bir hamle veya yürütmenin siyasi tasarruflarına müdahalede bulunma ile ilgisi zayıftır. Önemli bir olay vuku bulduğunda herkes bulunduğu noktadan kendince bir kazanç elde etmeye çalışır, olayı kendi perspektifinden resmeder. Bu mümkündür, ama olayın özü kendi hakikatini korumaya devam eder.

Şemdinli olayları savcısı Ferhat Sarıkaya'dan Zirve Kitapevi cinayetine el atan Zekeriya Öz'e ve en son MİT yöneticilerini ifadeye çağırdığı için görevinden alınan Savcı Sadrettin Sarıkaya'ya kadar, soruşturma ve kovuşturmaların bir noktaya gelince aniden birilerinin frene basarak durduruldukları gözlenmektedir. Belki soruşturmalar devam ediyor, ama bir miktar davaların özü yine eski sis perdesi altına itilmiş oluyor.

Sadrettin Sarıkaya'nın el attığı dosya, bir dizi bilinmezi teşrih masasına yatırmamıza imkân verebilir, doğrudan Kürt sorununun neden 30 senedir bir türlü çözülemediği konusuna açıklık getirebilir. Ta ilk günden PKK'nın kuruluşunda "devlet"in rol oynadığı söylenegelmiştir. Bu iddiayı -ulaştığı bilgiler doğrultusunda- ilk ortaya atmayı planlayan Uğur Mumcu'ydu, yine iddiaya göre ulaştığı bilgiler onun hayatına mal oldu. Rahmetli Abdülmelik Fırat bu iddiayı defalarca dillendirdi. Kürt sorununu yakından takip eden Ümit Fırat'ın zaman zaman söyledikleri dudak uçuklatacak cinsten. Son zamanlarda Kemal Burkay, İbrahim Güçlü vb. Kürt aydınları da önemli açıklamalar yapıyorlar.

AK Parti hükümetinin Kürt sorununu samimiyetle çözmek istediğine kimsenin kuşkusu yok. Takip ettiği yöntem (2009 Kürt açılımı, Habur fiyaskosu), konuya ne kadar nüfuz ettiği, zihninin gerisindeki çözüm çerçevesi tartışılabilir, ama sorunu çözmek AK Parti'nin derdi. Aynı şekilde Hakan Fidan'ın iyi niyetinden, yeteneklerinden ve liyakatinden kuşku duyan da yok. Ama kuruluş aşamaları Balkan savaşlarına, İttihatçı komitacılara dayanan ve bugüne kadar yapılmış hiçbir askerî darbe ve rejime müdahaleyi zamanında siyasi otoritelere haber vermemiş bir teşkilatın görevlilerinin AK Parti ve Hakan Fidan'la, bir anda takvalı mü'minlere dönüştüğü düşünülemez. Öyle olaylar, terör hadiseleri, provokasyonlar oluyor ki, izah etmek mümkün olmuyor.

Son KCK operasyonlarında emniyet görevlilerinin ulaştığı bilgiler MİT elemanlarını işaret ediyor. Bütün bunlar tabii ki birer iddia, ancak araştırılması gereken iddialar. İstihbarat toplayacağım diye olaylarda aktif rol oynamak başka bir şeydir. Savcı Sarıkaya, "MİT görevlileri neden Oslo'da PKK'lılarla görüşüyor?" diye dava açmıyor herhalde, öyle olsa sahiden yargı siyasetçinin alanına müdahale etmiş olurdu. Ama yayınlanan görüşme metninde MİT görevlilerinin, PKK'lı müzakerecilere "İstanbul'un her tarafını patlayıcılarla doldurmuşsunuz, bunu biliyoruz" mealinde şeyler söylediklerini hatırlayalım. İnsan sormaktan kendini alamıyor: Pekiyi buna karşı gerekli tedbirler alındı mı? Eğer bu doğru ise, MİT'in görevi, bu bilgiyi emniyete bildirip halkın can güvenliğini korumak, terör eylemlerini önlemek değil mi? Bu, hiçbir zaman Bekir Bozdağ'ın "Bir örgütün içine sızıyorsanız, suç işlemeniz lazım" dediği şeyi meşrulaştırmaz.

Hükümet, MİT görevlilerini kurtarayım derken, devletin etkin görevlilerini özel koruma altına alıyor. Bugüne kadar "görev dışına", "rutin dışına" çıkan, darbe hazırlığında aktif rol oynayanlar özel korumaları yokken -Susurluk'tan Ergenekon'a, Balyoz'dan Kafes planına varıncaya kadar- etkin faaliyetler yapıyordu. Ergenekon davasının hedefi, siyaseti vesayetten, ülkeyi darbe teşebbüslerinden kurtarmak değil miydi? Şimdi "MİT görevlilerini, askerleri, emniyetçileri" özel koruma altına alırsanız kanun marifetiyle eskiye dönmüş, makarayı geri sarmış olursunuz. Bu düzenleme ile ne darbe tehditleri sona erer, ne Kürt sorunu çözülür.

Günü kurtarmak üzere kanuni düzenleme yapılamaz. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Sorun kapsayıcıdır, Türkiye'nin tam bir hukuk devleti olmasıyla çözülebilir ancak. Bunun için yeni bir anayasaya ihtiyacımız var.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum