1. YAZARLAR

  2. Mümtazer Türköne

  3. Kürt sorununda "algılar"
Mümtazer Türköne

Mümtazer Türköne

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt sorununda "algılar"

12 Nisan 2012 Perşembe 02:04A+A-

Neşe Düzel'in Taraf'ta iki haftadır yaptığı mülakatlar, Kürt sorununu derinliğine kavramak isteyenler için önemli ipuçları barındırıyor.

Kürt siyasetinin iki zıt ismi, Abdurrahman Kurt ile Selahattin Demirtaş'ın söylediklerinde farklı kavramların, iddiaların, siyasî tutumların arkasında ortak bir psikoloji var. Çözüm bu psikolojinin yakalanmasında saklı. Kelimeler, bu çetrefil sorunda bir şeyleri ifade etmenin değil gizlemenin aracı olarak devreye giriyor. Acıların dindirilmesi, aşağılanmanın sona erdirilmesi, onurlu bir hayat, karşılıklı güven ortamının sağlanması gibi talepler hep psikolojik yükler taşıyan talepler değil mi?

Bütün bu taleplerin temelinde ise "algılar" yatıyor. Algı, insan psikolojisinin en karmaşık süreçlerinden biridir. Çünkü algının peşinden, karşınızdakinin sizi nasıl algıladığına dair ikinci bir algı (apperception) devreye girer. Karşılıklı iki aynanın ortasında durduğunuz zaman gördüğünüz sonsuz sayıda yansıma, bu sürecin derinliğine dair bir fikir verebilir. Karar ve eylem, sadece karşınızdakini algılamanıza değil, aynı zamanda karşınızdakinin sizi nasıl algılamış olabileceğine dair algınıza, ve sizin bu algınızın karşı taraf tarafından nasıl yorumlanmış olabileceği algınıza dayalı olarak gidip gelen bir süreçle oluşur. Bu sınırsız algılardan oluşan süreci ise serbest iletişim sağlar. İletişim yoksa algılama süreci kesilir; önyargılar ve zanlar üzerine kararlar ve tavırlar inşa edilir.

PKK-BDP cephesinin terör sorununda son birkaç yılı belirleyen "muhataplık talebi" gerçekleşti; ama talep sahipleri için beklenen sonucu vermedi. Ama çözüm adına çok daha önemli bir sonuç getirdi: Müzakereler karşılıklı olarak iletişim sorununu ortadan kaldırdı. Algılar, önyargılar yerine gerçekler üzerine inşa edilmeye başladı. Gerçekler algı dünyamıza şeref vermeye başlayınca bir yığın uçuk-kaçık hayal ve efsane ortadan kaybolmaya yüz tuttu.

Demirtaş'ın "Biz PKK adına görüşme yürütemeyiz, Kürt sorunu için muhatap olabiliriz" dediği zaman Kürt sorunu ile PKK sorununu ayrıştırması gibi. BDP'nin Kürt sorununun muhatabı olarak öne çıkması yeterli. Silahların susması için PKK ile arabuluculuk yapacak biri, veya doğrudan müzakere yolu mutlaka bulunur. Hükümetin "terör örgütü ile mücadele, siyasî uzantısı ile müzakere" formülü, iki tarafı keskin acem kılıcı gibi. "Müzakere"yi mi, "mücadele"yi mi vurguladığı yoruma bağlı. Kürt sorunu demokratikleşme ile çözüleceğine göre, hepimiz bu sorunun muhatabıyız.

Demirtaş'ın yerle yeksan ettiği en önemli efsane "statü" meselesi. Statü talebi "etnik çözümü", özel olarak Kürtlüğe has bir çözümü ve mutlaka coğrafî ölçekte bir çözümü hedef alıyordu. Algımız buydu. 11 Haziran seçimlerinin hemen arefesinde BDP'li politikacılar marifetiyle "anayasal statü" arayışı olarak gündeme geldi. PKK-BDP cephesi, Oslo'da ilerleyen müzakerelerde devletin uygun durumda olduğu algısına bağlı olarak önündeki alanı genişletmek adına bu adımı attı. Aynı argüman, İmralı ile varılan mutabakatı berhava etmenin bahanesi olarak, 14 Temmuz'da Silvan saldırısı ile eşzamanlı "demokratik özerklik" ilan ederek kullanıldı.

Haklı olarak bu çıkışları bizler "bölgesel statü" arayışı şeklinde algıladık. Statü arayışı Kürt sorununu çözmüyor, Kürtlüğe dair sınırlı bir emeli tatmin ediyor. Çünkü statü bir bölgede isteniyordu. Kürtlerin yüzde 60'ı bu bölgenin dışında yaşadığına göre, çıkartabileceğimiz tek sonuç vardı: PKK kendisine, yöneteceği bir bölge istiyordu. Demirtaş, bu algıyı algılamış görünüyor. Değiştirmeye girişiyor. Etnik kimliğe dayalı bir özerklik önermediklerini, sadece Güneydoğu'da değil, bütün Türkiye'de özerk bölgeler kurulmasını istediklerini söylüyor. Önerdiği, adem-i merkeziyetçiliği esas alan bir yönetim modeli. Bu model, Türkiye'nin demokratikleşmesi anlamına geliyor. Demirtaş Kürt sorununu, Türkiye'nin demokratikleşmesi ile çözmeyi öneriyor. Böyle bir öneri, demokrasi adına hepimizi Kürt siyasetine sadece borçlu kılar. Merkezî yönetimin tasallutundan, verimsizliğinden, hantallığından hepimizi kurtarır. Demek ki bir ortak payda gelişiyor.

Algılar değişiyor. Şimdi bizde sağduyulu bir Kürt siyaseti algısı, hepimizin adına demokrasi talep eden Kürt siyasetçileri algısı yerleşiyor. Bu algı, çözüm adına bir ilerleme değil mi?

ZAMAN 

YAZIYA YORUM KAT