1. YAZARLAR

  2. Nuray Mert

  3. 'Kürt intifadası'nın eşiğinde
Nuray Mert

Nuray Mert

Yazarın Tüm Yazıları >

'Kürt intifadası'nın eşiğinde

08 Aralık 2009 Salı 12:37A+A-

DTP’nin kapatılması tabii ki çözüm değil. Parti kapatma, yasaklama hiçbir zaman çözüm değildi. Bu anlayışın hâkim olduğu siyasetin sonu nihayet geldi. Ama kötü geldi. Doğrusu, parti kapatmanın, sindirmenin çıkar yol olmadığını kavramış, bu anlayış ve yöntemlerin vicdanlarda mahkûm olduğu bir toplum ve siyaset ortamın hâkim olması idi. Türkiye’deki tablo bu değil.

Artık, parti kapatılamıyorsa, birçok nedenden dolayı, bu imkânsız hale geldiği için kapatılamıyor. Belli ki, DTP siyaseti de, bu zeminde belirleniyor. Siyaseti, parti kapatmanın devre dışı kalacağı bir demokrasi zeminine taşımak gibi bir hedef yok. ‘Sıkıysa kapatın!’ tavrı var. DTP’nin siyasetini gözü kara bir meydan okumaya endekslemesi, eğer fazla düşünülmemiş bir tavır olarak ön alıyorsa, bu gidiş birlikte bir gelecek ufkunu imkânsız hale getirecek.

Çıkış noktası bu değil, daha hesaplanmış bir siyasi tercih ise durum daha da kötü. Zira, bu gidişin sonu Kürt meselesinin, doğrudan ‘uluslararasılaşması’dır. Doğrusu, önce iktidar, Kürt meselesinin uluslararası pazarlıkla kolayca halledebileceği sanıp, Kürtler adına siyaset yapanları fazla ‘muhatap’ almadan yol alabileceğini düşündü, bu süreç, büyük ölçüde bu mantık ile başladı.

Şimdi, karşı taraf iktidarı, bu yolla köşeye sıkıştırmayı hedefliyor olabilir. Ancak, ‘Kürt intifadası’na giden yolun sonu, İsrail-Filistin meselesine benzer bir çekişme kısırdöngüsü olur. Bu gidişle, Türkiye’nin, Türklerin, Kürtlerin hepimizin geleceği, büyük ve karanlık bir ipotek altına girer. Bunları telaffuz etmemek için çok direndim, ama korkunun ecele faydası yok.

Dahası, Kürt meselesinin bu çıkmaza girmemesinin bir nedeni devlet mantığının görmezden gelme, gözünü, kulağını kapatma anlayışı idiyse, diğer nedeni de, demokratikleşme umudu adına hepimizin ısrar ettiği bir ‘görmezden gelme’ anlayışı idi. Devlet mantığı görmezden gelmeyi sindirme siyasetleri ile tahkim etti. Biz demokratlar, görmezden gelmeye umut bağlayarak, Kürt siyasetlerinin çıkmazlarını sorgulamak yerine tahkim etmiş olduk. Demokrat arkadaşlarımızın bir kısmı halen umutlarını bu seçilmiş körlüğe bağlamaya devam ediyor. Bence bu çıkar yol değil.

Kürt açılımı gündeme geldiğinde, ‘bölünmeyi konuşmak’ gerektiğini yazdığım için, ‘süreci sabote etmek’le suçlandım. Oysa, amacım, çok net ve açıktı. İktidarın açılımdan beklediği ile, Kürtlerin veya onlar adına siyaset yapanların beklentileri arasındaki muazzam farkı görmezden gelerek yol almanın imkânsız olduğunu düşünüyordum. Geldiğimiz noktada, bu husus fazlasıyla ortaya çıktı. Kürtler adına siyaset yapanlarla, hedefledikleri kolektif hakları hatta bölünmeyi, bunların hepimiz için getiri ve maliyetlerini konuşmayı reddettiğimiz sürece yol alamayacağız. ‘Silahlı siyasal mücadele’ konusunda ciddi bir tartışma yapmadığımız sürece de aynı şey olacak. Aslında doğrusu, tüm bu tartışmaları çok daha önce yapmamız idi.

Şimdi, birilerinin ‘terörist başı’, ‘terör örgütü’ diğerlerinin ‘irademiz’ dediği yerde, asgari konuşma, uzlaşma zemini bulmak hiç mümkün olmayacak.

Önce, Kürt siyasetlerinin beklentileri, siyasal mücadelede silahların rölü gibi konularda, tam anlaşamasak bile bir noktaya varmamız lazım.

Hiçbir demokrasinin silahların gölgesinde kurulması veya yol alması mümkün değil. Silahlı örgütün tedrici silahsızlanması süreci, farklı bir mecrada yürümek zorunda, o da ayrı mesele.

Kürt meselesinin çözümü, tabii ki artık sadece demokratikleşmeyle mümkün değil. Ama onun ötesinde yapılacak olan, yönetilmesi son derece zor bir süreç. Bu zorluk ciddiye alınmadığı için, bu süreç ta başından Habur’da takıldı kaldı.

Nihayet, Türkiye’nin Kürt meselesi ötesinde birbiri ile bu kadar kavgalı olması, demokratiklşmenin de, demokrasi ötesi süreçlerin başarılabilmesini de belirliyor, daha da belirleyecek. İkinci AKP iktidarının başında, ‘büyük bir dönüşüm arifesinde olan bir ülkede, Kürt meselesi gibi çetrefilli meseleler kapıda beklerken, asgari siyasal mutabakat zemini gerekir’ diyenler ‘vesayetçi’ ilan edildi. Tüm bu sorunlar şimdi teker teker karşımıza dikiliyor, ama belli ki, hiç kimsenin siyaseti bir bütün olarak kavrama ve tavrını sorgulamaya niyeti yok. Bu nedenle, dönüşü olmayan noktalara gidiş hız kesmiyor.

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT