1. YAZARLAR

  2. Mustafa Atav

  3. Kürt Dosyasından Ümmet Bilinci Çıkarmak
Mustafa Atav

Mustafa Atav

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt Dosyasından Ümmet Bilinci Çıkarmak

07 Eylül 2009 Pazartesi 17:36A+A-

“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.” (Hucûrât, 49/13).

Erbabı da bilir ki Rabbimiz Kur’an’da bu ve benzeri ayetlerle insanlığın kendi varlık bilincinin ve sorumluluğunun hakkını vermesi açısından ilk yaratılış evrelerinden bu yana bütün bu “oluş” un kendi ihtiyarıyla gerçekleştiğinden bizi haberdar etmektedir.

Anlaşılacağı üzre, bir tek özden (Nefs-i vahide) erkek ve dişi formuna geçiş(Nisa:4/1)  ten sonra çoğalmak ama sınırları bilerek, haddi aşmadan, yani Allah’ın öfkesini çekmeden aile bağlarını gözetip birlikte yaşamak yaratıcı tarafından istenilen ve özellikle tavsiye edilen bir şeydir.

“Allah “Birbirinize düşman olarak gidin/dağılın. İşte size bir süreye kadar barınma ve geçinme yeri olacak yeryüzü! Orada yaşayacak, orada ölecek ve orada diriltileceksiniz” dedi.(A’raf: 24–25)”  ayetinde ise insanın vahyî değerleri çiğnemesinin akabinde kendi sosyal ilişkilerini düşman temelli olarak sürdüreceğini vurgularken,  aslında insanın tabiatına, ilk yaratılışta onunla birlikte olan  kötülük= şeytan” a işaret etmektedir.

Özetle, ilk yaratılış, erkek ve dişi, çoğalma, kabile/kavimlere ayrılmak ve tanışmak; süreç içinde vahye tabi olup yeryüzü cennetlerinde yaşamak ve vahyi inkâr etmenin akabinde de yeryüzünü cehenneme çevirircesine birbirlerine düşman guruplar halinde arza dağılmak… Yaratılışla ilgili ayetlerin bütününe bakıldığında insanın varlık alanında kendine yer bulmasının bu şekilde hikâye edildiğini söylersek herhalde hata yapmış olmayız.

Başta verdiğimiz ayet örneğine dikkat edilirse kabile/kavme vurgu yapılırken tanışma/kaynaşmanın altı çizilmiş ve insanlar arasında ki üstünlüğün, değerli olmanın koşulu da Allah’a itaat etmeye ve takva sahibi olmak konusunda gösterilen çabaya; devamla, insanlar arasındaki düşmanlığın sebebini de vahyi kurallara riayet etmemeye bağlanmıştır.

Kur’an’a göre üstünlük, takva sahibi olmada gösterilen samimi çabaya bağlandığına göre insanın etnik kökeninin, yaşadığı coğrafyanın, bağlı olduğu sosyal katmanın ön plana çıkarılması, bu farklılıkların insanlar arasında tefrikaya sebep olacağı gerçeğinden hareketle Kur’an’a göre istenilen bir şey değildir.

Ama ne var ki insanoğlu vahyin çizdiği sınırları zorlayarak asırlardır ırkı, dili, derisinin rengi vb. sebeplerle sürekli birbiriyle çatışmış, birbirine zulmetmiştir.

İçinde yaşadığımız coğrafyada da benzer çatışmaların yaşandığı ve beraberinde zulmün işlendiği bir vakıadır.

Şimdilerde mevcut iktidar tarafından, iyi niyetle söylersek,bu çatışma ve zulüm örneklerinden birine, “Demokratik açılım paketi “ ve “Kürt dosyası” adı altında ele alınıp engel olunması ve tabii ki beraberinde uzun soluklu olması gereken -ki bu bir iddiadır-  çözüm aranması söz konusudur.

İlginçtir,  bir “Kürt Dosyası” nı gündeme getirmek bile  “Vatan elden gidiyor, topraklarımız parçalanıyor! “  gerekçesi ile ülkeye ihanet olarak görülmekte bu doğrultuda vaveyla koparılmaktadır. Yine ilginçtir ki şimdiye kadar insana özgü dile getirilen  (adının Kürt dosyası olarak lanse edilmesi tuttuğumuz bir şey olmasa da)  taleplerin hemen akabinde aynı gürültü çıkarılmaktadır. Türkiye hakikaten bu anlamda gariplikler ülkesi durumundadır…

Peki, Türkiye’de gerçekten Kürt sorunu var mıdır?

Reel politik fehvasınca sürecin adı böyle konulduğu için “Kürt sorunu yoktur” demek birçok kişi tarafından elbette mantıklı kabul edilmeyecektir.

Yıllardır olaya kendini muhatap gören diğer ülkelerin yanı sıra Türkiye’de, Doğu, Güneydoğu, PKK, Terör, Kürt başlıklarıyla meseleler tartışılmışsa ve neredeyse her gün oralardan çatışma, şehit, cenaze haberleri gelmiş, geliyorsa bu taraftan bakıldığında(!) var olan bir sorunun adının haliyle  “Kürt sorunu” diye konulması da kaçınılmazdır.

Nitekim en meşhur sosyal ve siyaset bilimciler ve yine İslam düşünce merkezli görüş beyan eden aydınlar da sorunu “Kürt sorunu” başlığıyla ele almakta, sanki dinleyen varmış gibi güya çözüm önerileri sunmaktadırlar. Mesele zaten onların önüne adı konularak gelmiştir. Tartışılmasını istemek de dostlar alışverişte görsün kabilindendir. Hal böyle olunca, tartışarak çözüm önermeye çalışanların, sonucu belli bir süreçte herhalde esamileri okunmaz.

AK Parti iktidarının, geçmişte milletin önüne konuşulsun, tartışılsın diye koyduğu diğer meselelerin üstesinden gel-e-meden malum dosyayı, demokratik gerekçe ve iddialarla gündeme taşımasının arkasında hinoğlu hinlik arama gayretine düşen muhalefetin üslubuna ve karşı çıkma sebebi olarak ileri sürdüğü argümanlara baktığımızda aslında sorunun Kürt sorunu değil bilakis “insanlık sorunu” olduğu hakikatini görmemiz kaçınılmazdır.

Başta verdiğimiz ayet örneklerinden mülhem söylersek, aslında sorun hak-batıl mücadelesinde insanın nerede duracağını bilip bilmemesindedir. Yani sorun, yukarıda da dediğimiz gibi insanın bizatihi kendisidir, kendisindedir; Türk, Kürt vs. olmasında değildir.

Bütün bunları bize söylettiren şey, bıraktık karşı tarafı, ne yazık ki Müslüman kesimin de, birileri(!)  tarafından adı konulmuş bu süreci tartışırken kendi etnik yapısını vurgulamaktan geri durmamasıdır. Yıllardır dili, ırkı sebebiyle “öteki” muamelesi gören insanımızın kendilerine reva görülen sair zulümlerin de etkisiyle “Müslümanım ama aynı zamanda Kürdüm” diye kendini tanımlama gayretine girmesi , aslında düşünülmesi gereken bir başka meseledir.

Böylesi bir ayrım, doğal olarak bu taraftan,” Ben de Müslümanım, aynı zamanda Türküm ve dinimim vecibelerini yerine getirirken ‘öteki’ muamelesi görmekteyim. Bu sebeple, ne okuyabiliyorum ve ne de çalışabiliyorum. Üstelik yıllardır mahkeme kapılarında süründüğüm, cezaevlerinde işkence görüp çile doldurduğum gerçeği ortadayken! ” tepkisinin ortaya konulmasına yol açacaktır.

Hal böyle olunca iş, karşılıklı olarak görülen zulmün derecesini sorgulamaya kadar varacaktır. Nitekim bu bağlamda yapılan tartışmaları dinlediğimizde ve yazılanları okuduğumuzda bu durum açıkça kendisini göstermektedir.

Oysa özgün düşünce sahibi Müslüman irade, insana yapılan her türlü zulme sadece insan olduğu ve tabii ki Müslüman olduğu için karşı durmalı, tepki ve mücadele yöntemini de ona göre geliştirmelidir.

Kur’an’da, vahye karşı tavır geliştirme açısından insanın derekesini ve derecesini göstermek adına zikredilen şu ifadeler bizim için hak-batıl mücadelesinde nerede durmamızı gösteren yoldaki işaretler mesabesindedir: Esfel-i safilin ve eşref-i mahlûkat…

Vahye inanmayıp aşağıların aşağısı bir insan mı, yoksa vahye tabi olup en şerefli bir insan mı olacağız?

Demem o ki; Müslüman olarak özgün ve özgür irade beyanında bulunurken ve inancımız doğrultusunda mücadele ederken etnik özelliklerimizi ön plana çıkarmak istenilen bir şey değildir.

En temelde yaşadığımız coğrafyada insan olarak, altını çizerek önemle ilave edersek Müslüman olarak yaşama sorunlarımız vardır. İnandığımızı beyan etmek serbest(?) ama inancımızın tüm gerekliliklerini fiiliyata koymak herkesin de bildiği ve bizatihi yaşadığı gibi mümkün ve serbest değildir.

Ezcümle…

Müslümanlar olarak, insani, dini değerleri yerle yeksan eden tüm olumsuzluklara, önümüze dosyalanarak konulan sorunlar çerçevesince ve o çerçevede işlenen etnik ayrımcılık politikasına yem olarak değil, bilakis sorunlarımızın adını bizatihi kendimiz koyup insanı merkeze alan ümmet bilinciyle yaklaşmamız gerektiği izahtan varestedir. Yine ırk, dil, renk, kabile, bölge vb. gibi ayrımcılık kokan vurgularla sorunlar icat edip çözme vaadi veren siyaset güdücülerin oyununa gelmek Müslüman aklının ve vicdanının işi olmamalıdır. Nitekim iktidar partisinin ve süreci vatana ihanet olarak gören muhalefetin tartışma üslubuna baktığımızda bölge insanını rencide eden sözler sarf ettikleri ve bu sebeple ayrışmayı tetikledikleri ortadır.

Evet, sorun öncelikle insanlığın aşkın birliğinin karşılığı olan “ümmet” olma bilincini işleyen Kur’an’a ve sahih İslam geleneğine göre Müslümanlık ve tabii ki insan olmak sorunudur.

Hz. Muhammed’in şu hadisi de baştan beri ifade etmeye çalıştığımız düşünceyi umarım teyit eder mahiyettedir:

Ey insanlar! Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem ise; topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten sakınanınızdır. Arap’ın Arap olmayana, hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum