1. YAZARLAR

  2. BENGİN BOTİ

  3. Koruculuk Sistemi ile Çözüm Aramak Sonuç Verir mi?
BENGİN BOTİ

BENGİN BOTİ

Yazarın Tüm Yazıları >

Koruculuk Sistemi ile Çözüm Aramak Sonuç Verir mi?

02 Haziran 2009 Salı 16:00A+A-

Üçü anne karnında olmak üzere 47 kişinin öldürüldüğü Mardin katliamı hemen herkesi şoke etti. Katliamın Korucular tarafından yapılmış olması, koruculuk sistemini yeniden tartışmaya açtı. Birçok çevre tarafından sürekli gündeme getirilen koruculuk meselesinin bölgede önemli bir sorun olduğu, bu konuya bir çözüm getirilmeden bölgeye yönelik birçok iyileştirme girişiminin sonuçsuz kalacağı, dahası her türlü adımın her zaman sabote edilebileceği bir kez daha ortaya çıktı. Yıllardır süren düşük yoğunluklu savaşın önemli ayaklarından biri olan koruculuğun ne olduğu ya da ne olmadığı konusu yeniden yüksek sesle konuşulmaya başlandı.

Koruculuk sistemi, daha karmaşık bir yapı arz etmesine rağmen II. Abdülhamid tarafından kurulan Hamidiye Alayları’na benzetilebilir. Bugünden bakıldığında, bu iki oluşumun kuruluş amaçları arasında göreceli bir farklılık olduğu söylenebilse de bu farklılığın günün şartlarından kaynaklandığını görebilmek mümkündür. Nitekim koruculuk sisteminin mimarlarının, ilham kaynağı olarak Hamidiye Alayları’nı aldıkları bilinmektedir. Hatta koruculuk için ilk teklifler, bu alayları oluşturan aşiretlerin torunlarına yapılmış, bir kısmı da olumlu cevap vererek dedelerinin açtığı yolda yürümeye gönüllü olmuşlardır. Bu nedenle de söz konusu sistemi iyi tahlil edebilmek için, Hamidiye Alayları’nı çok yönlü incelemek, bu alayların kuruluş amaçlarını ve işleyiş biçimlerini iyi değerlendirmek gerekir.

Bu benzerliklere rağmen her iki yapı arasında paralellikler kuran ve doğrudan örtüştüren yaklaşımlar çoğu zaman genellemecilik pozisyonuna düşerek adaletten fire verebilmektedirler. Mesela Hamidiye Alayları kurulurken her ne kadar birçok aşirete teklif götürüldüyse de, bu teklifi kabul etmeyenlere dayatıldığına ve hele de köylerinin yakılacağı ya da tehcire zorlanacakları yönünde tehditler yapıldığına dair kavli veya da nakli belgelerden söz etmek zordur. Ayrıca; Alaylar, iç ve dış bütün muhalif yapılanmalara karşı kullanılırken koruculuk sistemi, “Kürdü Kürde kırdırma” amacıyla hayata geçirildi.

Bu yapılanmaların uygulamaları ve etkileri ise inanılmaz bir şekilde benzerlik gösteriyor. Hatta her iki sistem içinde yer alanların yaptıkları taşkınlıklara yetkililerin gösterdikleri refleks bile neredeyse aynı. Dün alayların bütün kuraldışı ve kişisel çıkar amaçlı eylemlerine, yer yer katliamlarına nasıl ses çıkarılmadıysa, bu yeni süreçte de korucuların rant amaçlı taşkınlıklarına ses çıkarılmamış, yaptıkları katliamlar görmezden gelinmiştir. Bu fikrin mimarları, alayların kuralsız davranışları karşısında yetkililerin takındıkları tavırları taklit etmişlerdir.

Bununla beraber ortaya çıkan tablodan, bu uygulamanın fikir babalarının Hamidiye Alayları’nı çok iyi okumadıkları, kuruluş amaçlarına ne kadar hizmet ettiklerini incelemedikleri ve sonuçları üzerinde kafa yormadıkları anlaşılıyor.

1984 süreci itibariyle silahların daha sık konuştuğu Kürt bölgelerinde, koruculuğun sebep olduğu olumsuzluklar şüphesiz ki Hamidiye Alayları’nın yaptıklarından çok daha fazla ve çok daha ağır olmuştur. Ancak buna rağmen, bu uygulamanın getirileri hiçbir zaman tartışmaya açılmamıştır. Karşılaşılan bütün olumsuzluklar bireysel sorunlar olarak görülüp ona göre değerlendirilmiş, tedbir alma gereği duyulmamıştır. Gösterilen tavırdan cesaret alan kimi korucular ise her geçen gün daha bir gaddarlaşmış, gittikçe daha çok toplu öldürmelere ve zulümlere yönelmişlerdir.

Köy Koruculuğu Neye Çözüm?

Haziran 1985’te Bakanlar Kurulu kararıyla, uygulamaya konulan Geçici Köy Koruculuğu sistemi kısa süre içerisinde bütün bölgede uygulamaya konuldu. Daha önce devletle bir şekilde sorun yaşamış, asker öldürüp kaçakçılık yapmış birçok aşiret büyüğü, kendisine bağlı kişilerle beraber korucu olmayı kabul edip, sabıkalı silahını indirerek devletin verdiği silahı omzuna astı. Bu durum onlara hem güvence hem de yeni bir güç verdi. Üstelik daha önce amatörce yaptıkları eylemleri artık daha organizeli yapabilme imkânı elde ettiler.

İlk dönemlerde silah ve mühimmat dışında resmi olarak bir destek alamayan koruculara 1992 yılından itibaren maaş bağlandı. İşsizliğin had safhada olduğu bölgede, bu yeni durum beklenen sonucu verdi. Koruculuk için gönüllü olanlarda artış görüldü.

Bu süreçte PKK örgütü tarafından gerçekleştirilen yada bu örgüte mal edilen köy baskınları da koruculuğa rağbeti artırdı. Çünkü söz konusu baskınlarda birçok köy ciddi kayıplar yaşamış, genç, yaşlı, çocuk ölümleri gerçekleşmiştir. Bu baskınların çoğu şaibeli olmakla beraber örgütün inkâr etmedikleri yada her açıdan apaçık ortada olanlar da bazı çevreleri koruculuğa yönlendirdi.

Ayrıca koruculuk yapmak ya da yaşadıkları toprakları terk etmek arasında tercihe zorlanan köylülerin bir kısmı, göç etmeyi göze alamayarak koruculuğu kabul etti. Çünkü aynı çıkmaza sürüklenen birçok akrabalarının batı illerinde zor şartlarda yaşadıklarını, ekonomik ve sosyal sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarını biliyorlardı.

Bu dönemde bazı korucu unsurlar her türlü taşkınlığı yaptılar. Civardaki aşiretlere ve köylere karşı güç kullanmaya, onları yerlerinden etmeye başladılar. 1984–92 yılları arasında her üç korucudan biri suç işlediği için silahı elinden alındı. 1986 ile 1996 yılları arasındaki 10 yıllık sürede işledikleri çeşitli suçlar nedeniyle 23 bin 222 geçici köy korucusunun görevlerine son verildi.

Geçen 24 yıllık süre içerisinde bir kısım korucu unsurlar, insan öldürmeden işkenceye, adam kaçırmadan gasba, silah kaçakçılığından dolandırıcılığa, ırza geçmeden uyuşturucu madde kaçakçılığına kadar birçok suç işlediler. Köylüleri göçe zorlayıp, köyleri boşalttılar. Binlerce köyün yakılmasına bilfiil katıldılar. Yurtlarından sürdükleri insanların bağ, bahçe ve arazilerine zorla el koydular. Kadastro bilgilerini değiştirip gasplarını kalıcı hale getirmeye çalıştılar. Daha önce sorun yaşadıkları aşiret ve köyleri bu yeni güçlerini kullanarak sindirdiler. Arkalarına aldıkları “devlet” gücünü kişisel çıkarları için hiç çekinmeden kullanabildiler. Bu yolda hemen hiçbir engelle karşılaşmadılar.

Bu süre içerisinde, Ergenekon, JİTEM türü yapılanmalarla beraber çalıştılar. Hatta halk ile iç içe olmalarından dolayı söz konusu “derin” yapılanmaların ulaşamadığı birçok imkâna ulaşmış ve organizeli eylemler için çok kullanışlı olmuşlardır.

Birçok faili meçhul olayın arka planında bazı korucu unsurların olduğu ya da en azından bu olayların bazı korucuların desteğiyle işlendiğine dair, bölge halkında güçlü bir kanaat var.  Halkın büyük bir kısmı bu kişilere ve mensup oldukları aşiretlere “işbirlikçi”, “hain” gözüyle bakmakta, onlarla olan iletişimini oldukça sınırlı tutmaktadır. Korucular birçok yerde toplumun diğer kesimleriyle ancak sınırlı ilişkiler kurabiliyorlar. Kendilerine sağlanan imkânları paylaşamadıklarından, kendi aralarında da sağlam bir diyalog kuramıyorlar. Hatta yer yer çatışıyor, karşılıklı adam öldürüyorlar.

Toplum içinde yalnızlaşmış olma hissini de daha fazla güç gösterisi yaparak, daha fazla baskı uygulayarak kapatmaya çalışıyorlar. Son zamanlarda resmi makamların da kendilerine yeterince değer vermediğini düşünmeye başladıklarından, yer yer itiraz sesleri yükseliyor.

Kürt sorunu için çözümün yüksek sesle konuşulduğu bugünlerde kendilerinin devre dışı bırakılacağından endişe ediyorlar. Böyle bir durumda halk arasında kabul göremeyeceklerini ve devlet tarafından da yalnız bırakılacaklarını düşünüyor olmalılar ki, “Bizi kullanıp atamazsınız!” anlamında çıkışlar yapıyorlar.

Böyle bir psikolojiyle Mardin katliamı benzeri başka katliamlar yapıp suçu PKK örgütüne atarak, kendilerine ihtiyaç olduğu izlenimi vermeleri sürpriz olmayacaktır.

Diğer yandan sistem açısından koruculuğa atfedilen değere bakıldığında oldukça çarpık, gayri insani bir tabloyla karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir. Zira devlet tarafından birtakım korucuların bulaştıkları kirli işler ve halka karşı gerçekleştirilen hukuksuzluklar, özellikle de köye dönüş projelerinin uygulandığı dönemlerde köye dönme kararı alan insanlarda korucu despotizmi anlamına gelebilecek bazı keyfi uygulamalar yüzünden oluşan panik hallerinde bölgedeki bazı kolluk güçlerinin ve dolayısıyla devletin payını göz ardı etmek mümkün değildir. Çünkü; bu süre içerisinde korucular arasında suça bulaşmış olan unsurların rant amaçlı taşkınlıklarına ses çıkarılmamış, işledikleri suçlar çeşitli bürokratik mekanizmalarca görmezden gelinmiştir.

Sonuç olarak koruculuk sisteminden düzenin amaçladığı her ne olursa olsun gelişim tarzı ve sonuçları itibariyle bunun bölge halkının önemli bir kesimi tarafından geçim kapısı olarak görüldüğünü ve dolayısıyla alternatif istihdam alanları yaratılmadan bir anda kaldırılmasının zor olduğunu söylemek mümkündür. Keza koruculuğu seçenler arasında düzenle ekonomik çıkarlar ve ideolojik temelde bütünleşenler yanında düzene ve ideolojisine oldukça mesafeli kitleler de bulunmaktadır. Dolayısıyla bölge halkına karşı suça bulaşmış ve PKK-Devlet çatışmasının sürmesini umanların yanında bu çatışmadan bıkan ve durumun bir an önce normalleşerek kendilerine farklı alanlarda istihdam yolunun açılmasını umanlar da az değildir. Bu nedenle, korucular hakkında varılacak yargılarda genellemecilik yapmak adaletten uzaklaşmak anlamına gelecektir. Her bireyin ayrı bir hikâyesinin olabileceğini düşünmek, buna göre yargıya varmak gerekmektedir. Olaya bireyleri suçlamak ya da temize çıkarmak amacıyla bakılmamalı, söz konusu sistem değerlendirilmelidir.

Bu topraklarda çok büyük acılar yaşandı. Bu noktadan sonra çözüme giden yolda samimi adımlar atmak gerekir. Tek tipleştirmeyi hedef edinen devlet anlayışının da JİTEM-Ergenekon gibi korku salan çeteci anlayışın da Hamidiyelerin de koruculuk sisteminin de silahın da bu topraklara söyleyecek anlamlı bir sözü, bir projesi  yoktur. Bu topraklar, başta empatiyi, adalet duygusunu, merhameti, altyapısı yeterli ve içi doldurulmuş bir kardeşliği özlüyor. Bu acıları dindirecek bilge insanlara, bilge yüreklere ihtiyaç hissediyor.

[email protected]

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum