1. YAZARLAR

  2. Mustafa Atav

  3. Kısa Bir Geziden Çıkardığımız Dersler
Mustafa Atav

Mustafa Atav

Yazarın Tüm Yazıları >

Kısa Bir Geziden Çıkardığımız Dersler

31 Temmuz 2009 Cuma 09:54A+A-

“Tebdil-i mekânda ferahlık vardır.”

“Seyahat edin, sıhhat bulursunuz.”

Daha önceki yıllarda olduğu gibi gönül dostu bir kardeş/arkadaşla, evvel emirde geçmişte tanıdığımız ama uzun zamandır göremediğimiz güzel insanlarla yeniden bir araya gelip muhabbet tazelemek adına sıla-i rahim yapmak, daha daha yeni insanlarla tanışmak, tanıştıklarımızın hem yerel ve hem de global siyasete ilişkin yorumlarını öğrenmek; en önemlisi bizim anlam dünyamıza katkı sağlayacağına inandığımız İslam düşüncesine dair bakış açılarına vakıf olmak için Erzurum/Hınıs, Malatya, Urfa, K.Maraş, Kayseri merkezli küçük çaplı bir geziye çıktık. Arada uğradığımız, kendi yaşadığımız şehre göre her biri vilayet mesabesinde sayılabilecek birkaç ilçe hakeza…

Rabbimizin izniyle seyr-ü sefer imkânı bulabildiğimiz coğrafyalarda ne kadar değerli insanların olduğunu keşfettik böylelikle. İsimsiz kahramanlar, gönül erleri, gizli âlimlerdi tanıştıklarım… Hem de en mütevazı halleriyle…

***

Dağda güttüğü sürülerinin başında kitap okuyan, kıt kanaat geçinme imkânı veren emekli maaşlarıyla konar/göçerlere ikram eden ve geri kalanıyla da alabildiğince kitap/dergilerle çevresini aydınlatmaya çalışan bir dolu güzel insanla tanıştık... Anadolu’nun en ücra yerlerinde, demokrasimizin(!) bahşettiği her on kilometreye yerleştirdiği karakolların arasında kurulmuş küçük kasabalarda ikamet eden insanlardı birçoğu… Kâh PKK militanlarının, kâh laikliğimizin(!) yılmaz bekçileri askerlerin kuşatması altında olanca Müslümanlıklarıyla temayüz ve tebarüz etmiş, kimse üzerine alınmasın, metropollerin kibirli/kirli cadde ve sokaklarında yaşayanlardan daha bir insan ve daha bir aydın bu insanlarla tanışmanın güzelliği bir başka…

“Çok okuyan mı, yoksa çok gezen mi bilir?” sorusunun cevabını verebilmek herhalde bu tür gezilerle mümkün olsa gerek… Bilmekten kastımız nedir, sorusu bahs-i diğer!

***

Yörelere göre rengi/vurgusu değişen ama kast-ı mahsusası hiç değişmeyen  “Hoş bulmuşsan, sefa bulmuşsan, biz kardeşiz, her zaman bekleriz, Allah Razi olsun, Allah ne muradınız varsa versin!”  vb ifadelerde kullandıkları kelimelerin her harfinde samimiyet fışkırıyor, Müslüman/mümin/din kardeşliğini en olanca gerçekliğiyle göstermeleri bize ders veriyordu adeta…

Sırası gelmişken Rabbimizin tanışasınız, kaynaşasınız diye kabileler/kavimler halinde  (farklı yerlerde)yarattığı bizlerin, tanışma ve kaynaşma fiillerini her fırsatta hayata geçirmemiz gerektiğinin altını çizelim tüm gerçekliğiyle…

***

Tanıştıklarımızdan biri var ki mübalağa olmasın ama anlatmak marifet ister… Genç yaşından bu yana hayatı mücadele içinde geçmiş, siyasal erkin/bürokrasinin sürgünlerine, hapis cezalarına maruz kalmış biriydi bu. Medrese-i Yusufiyye diye nam bulmuş süreçte daha bir öğrenmiş her şeyi. Cezaevi koşullarında herkese kendisini sevdirmiş, saydırmış biri aynı zamanda…

Hapishane macerasının akabinde, bir şekilde döndüğü memuriyetinde, geçimsiz ve bir o kadar da muhbir olan mesai arkadaşlarının himmetiyle(!) sürgün içerikli bir iş hayatı yaşamış.

Çirkef insanların, çirkef siyaseti kullanarak kendisini mağdur etmesini içine sindiremeyen abimiz, birçoğumuzun çeşitli bahanelerle tercih etmediği emekliliğe yönlendirmiş kendini. Ama öyle bilinen anlamda emekli değil; aklını, düşünce yeteneğini, okuma/araştırma gayretini, insanlara mesaj taşıma gayretini emekliye sevk etmemiş çünkü.

Birlikte olduğumuz zaman süresince birçok şeyi paylaştık, dertleştik, konuştuk bol bol…

Gençken çok cevval olduğu anlaşılan abimiz, hayatın tüm tecrübesini üzerine yüklenmiş bir şekilde konuşurken o kadar sakin ve mütevazıydı ki ders almamak mümkün değildi…

Bulunduğu semtte birlikte gezerken kasaba sakinlerinin onu ayağa kalkarak selamlamaları, hürmet göstermeleri tevazu sahibi olduğunun, sevildiğinin ve dahi sayıldığının göstergesiydi.

Ve evinde misafir etmişti bizi, yaşına rağmen misafirlere ikram ve hizmet etmekten mutluluk duyduğunu her halinden belli ediyordu…

***

Oralarda olduğumuz her dem bizimle birlikte olan/olmaya çalışan başka kardeşlerimiz, dostlarımız da vardı elbet. Anadolu’nun ücra köşelerinde kendini yetiştirmiş, kültürlü, beyefendi, paylaşımcı başka insanları görmek, onlarla birkaç gün kadar da olsa bir şeyleri paylaşmak umut, aynı zamanda bizi ziyaret ettiklerinde nasıl davranmamız gerektiği konusunda ders verdi bize…

İyilikler, güzellikler örnek olunduğu sürece hayat bulurlarmış, kavlinden hareketle ilave edersek yol arkadaşımın daha önce görev yaptığı yerlerde bu denli iz bırakacak davranışlar sergilemiş olması takdire şayan bir durum. Görevi icabı çalıştığı yerlerde Müslüman duyarlılığı bağlamında kalıcı iz bırakmak denilince aklıma gelen ilk insan herhalde yol arkadaşım olacaktır bundan sonra…

***

Zaman darlığı nedeniyle koştur koştur uğradığımız bazı arkadaşların kâh ticaretlerini, kâh bürokratik hizmetlerini kendilerini ziyarete gelen insanlara göre ayarlamaları ve bundan hiç yüksünmemeleri bir başka husus. Bahaneler üretmeden, mazeret arama gayretine soyunmadan bizimle birlikte olmaya çalışmaları; uzun yıllardır birbirlerini görmeyen insanların olanca sevecenliği ve hasretliğiyle kucaklaşmaları, ayrıca gelecek zamanlar için, Allah’ın izni doğrultusunda yeniden görüşmek/buluşmak konusunda sözleşmeleri bir takım şeylerin eksikliğinin hissedildiğinin, bazı değerlerin kaybedildiğinin farkına varılmasının göstergesi gibiydi adeta…

***

Uzun yıllardan sonra yeniden görüşme imkânı bulduğumuz arkadaşımızın mihmandarlığıyla, Kur’an’ın yeryüzü ölçeğinde ve aklımızın alabileceği şekilde tarif ettiği cennet bahçelerinden birini görmek de nasip oldu. Bahçenin çeşit çeşit (kayısı, üzüm, kiraz, elma, şeftali, erik, dut) meyvelerinden tüketirken, bunun ahiret bağlamında kalıcı olmasını istedik Rabbimizden. Sevdiklerimizle, değer verdiklerimizle Rabbimizin şefkati, merhameti, rahmetiyle tarif edilen cennet bahçelerinde sonsuz bir yaşam…

İnşaallah, ne diyelim…

***

Gündüzleri sıcak ama geceleri serin olan beldelerden, gecesi/gündüzü kavurucu sıcak olan bir başka diyara devam etti yolculuğumuz. Bu yaşımıza geldik ama şimdiye kadar hiçbir evin balkonunda uyumamıştık. Çok şükür, kavurucu sıcaklıklar sayesinde o da nasip oldu. Çatısız, geniş balkonlu evlerden birinde, yöresel dili ve şiveyi çok tatlı bir şekilde konuşan değerli insanlarla birlikte olmak ve onlarla dakikalarca İslam düşüncesi bağlamında olsun, yerel ve global siyaset bağlamında olsun konuşmak ve bir şeyleri öğrenmek şansına erişmek her zaman mümkün olacak şeyler değildi… Tarihi yerlerin bir kısmını, balıklı göl vs.yi gezdik, gördük ama bizim için, bundan sonra yeryüzünde İslam vahyi ölçeğinde medeniyet oluşturmaya namzet insanlarla olmak, tanışmak, kaynaşmak önemliydi…

***

Neredeyse yirmi yıldan bu yana görüşmeyen insanların birbirlerini arama gayretinden bahsetmek istiyorum biraz. Yol arkadaşımın bu konudaki duyarlılığını önceki senelerden beri biliyorum. Her yıl mutad şekilde hedef noktalar belirleyip, okul zamanlarında çok muhabbetli olduğu arkadaşlarını aramaya koyuluyor, onlarla buluşmaya çalışıyor ve başarıyor da…

Farklı düşünce ve yaşam pratiklerine rağmen, bu farklılıkları göz ardı ederek insanların bir araya gelebilmeleri ve sonrası için sözleşmeleri vahiy ölçekli aynı inanç ve düşünce örgüsünün yeniden inşasına sebep olabilecek bir girişimdi belki… Kur’an’ın öngördüğü insani hasletlerin her vasatta örneklendirilerek gösterilmesinin istenmesinin nedeni başka ne olabilir ki?

***

Rabbimizin himmetiyle, Erciyes dağının görkemi altında, zamana özgü olarak örnek İslam toplumu oluşturmak isteyen bir kısım insanın düzenlediği mesire/piknik organizasyonuna katılma şansı da bulduk bu ara...

Yazılarını okuduğumuz, bilgi/birikimlerinden faydalandığımız birçok insanla tanışma, yüzyüze gelme imkânı bulmuştuk böylece. Görüş ve önerilerin, tenkit/eleştirilerin dile getirildiği bu organizasyon sayesinde birçok şeyi daha yakından gözlemledik, ileri sürülen fikir ve düşüncelerden de müstefid olduk. Başka diyarlarda da bu tür tanışma ve kaynaşma organizasyonlarının olduğu bir vakıa… Benzer etkinliklerin ayrışmaya değil, kaynaşmaya, dostluklara, kardeşliklere sebep olması tercih edilendir,bunu da ilave etmiş olalım.

***

Biz, yol arkadaşımızla doğal güzellikleri, tarihi eserleri görmek için yollara düşmedik.

Henüz bazılarını keşfedemediğimiz, yakından göremediğimiz ağaç/orman, deniz/nehir, yayla/dağ, yeşilliğin her çeşidi, tarihi eser/müze bizim beldelerde de var çünkü… Biz dostlukları, kardeşlikleri, bu doğrultuda gelişmiş güzelliklerin örnekliğini gösteren, göstermeye namzet insanlarla tanışmaya ve kaynaşmaya gittik. Hasretlik, özlem duygularının karşılığını fiilen görmeye, yaşamaya koşuşturduk.

Onlarca insanla karşılaştık. Birçoğunun simasını yeniden göremezsek, telefonla dahi aramazsak, aramayı ihmal edersek unutacağız belki; ama yaşanılan, yaşatılan güzellikler hatırlandığında, bir vesile ile dile getirildiğinde hepsi akla gelecek, akıldan gitmeyecek, tüm kalbimle inanıyorum buna…

***

Gezi bağlamında son olarak diyebileceğimiz şey verimli ve dolu dolu geçtiğidir. Yaşadığı çağa tanık olup örneklik göstermeye çalışan her birey, imkân bulduğunda bu tür ameliyeleri gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Yerel koşullarda oluşan dostluk ve kardeşliklerin ümmet oluşturma kaygısıyla başka beldelere taşınmasına vesile olmak, “usvetül hasene” bağlamında Kur’an’ın tavsiyesidir zaten.

“Mü’minler ancak kardeştirler.” (Hucurat/10) ayetinin, sanki tefsiri sadedinde söylenmiş Hz. Peygamber’in şu sözünü endişelerimiz doğrultusunda sırası gelmişken hatırlatmak isterim:

“Mümin olmadan cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmeden mümin olamazsınız. Ey insanoğlu, kardeş olunuz."

İlave olarak söylersek…

Düşün adamları, düşün adamı olmaya namzetler Anadolu’nun bağrında örneklerini vermeye çalıştığımız gibi çok değerli insanların olduğunu zaten biliyorlardır. Var olan bu birikimi, bu güzellikleri cem edebilmek ve ümmete ikram etmenin yollarını aramak özel vazifelerden biri olmalıdır. Aynı evde/evlerde İktibas, Haksöz, Kurani Hayat, Nida vb. dergiler okunmak ve incelenmek için bulunuyorsa bunun üzerine kafa yormak gerekmez mi?

Mukayeseli olarak okunmak için alınmış bir dolu Kur’an mealleri için hakeza…

Fazla iyimser bir tablo gibi görülebilir ama ümmetin bireyleri, gezip/gördüğümüz noktalar açısından cesaretle söylersek,birileri inat etse bile ,alt katmanlarda fiili olarak cem olayını çoktan gerçekleştirmiş zaten. Konuştukça, tartıştıkça ama en medeni bir şekilde farklılıkların altını çizen birikim ve yeteneğe sahip bu insanların anlam dünyalarında tefrika çıkarmak; ayrışmalara ve bu doğrultuda gelişmesinden korkulan kavgalara sebep olabilecek vurguların altını çizmek iş olmaktan çıkarılmalı diye bir teklifte bulunsak acaba abes kaçar mı?

Hep söylenip dururuz; "Ümmet olmak, bireylerin Kurani gerçekliklere ve ilkelere hayat vermesiyle mümkündür."Bu ilkeler arasında örnek olarak mealini verdiğimiz bu ayetin tavsiyelerine kulak vermek var mıdır, hep beraber düşünelim!

Al-i İmran/103: "Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O'nun lütfu ile kardeş oldunuz ve ateşli bir uçurumun kenarında [iken] sizi ondan [nasıl] korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız."

YAZIYA YORUM KAT

7 Yorum