1. YAZARLAR

  2. Roni Margulies

  3. Kim kimin düşmanı
Roni Margulies

Roni Margulies

Yazarın Tüm Yazıları >

Kim kimin düşmanı

16 Aralık 2009 Çarşamba 20:37A+A-

“PKK iki halkın da düşmanı”! Heyhat, insan kendi çalıştığı gazetenin manşetlerini kontrol edemiyor.

Manşetin gözden kaçırdığı basit bir şey var: Türkiye’de savaş sürüyor. PKK’nin barış sürecini baltaladığını, pişmiş aşa su kattığını düşünenler gözden kaçırıyor bunu. Pişmiş aş yok; kısık ateşin üzerine yeni konmuş bir tencere var. Ve bu arada savaş devam ediyor. Devam ettiği sürece, iki taraf da silahlı ve silahsız eylemlerini sürdürüyor, iki taraftan da ölenler oluyor ve olmaya devam edecek.

Anlaşmaya varıldıktan, barış tesis edildikten sonra askerî bir operasyon gerçekleştirilirse, gerçekleştiren taraf hakkında “iki halkın da düşmanı” şeklinde manşet atılabilir.

Bugün atıldığında ise, “taraf” olunmuş oluyor. Benim açımdan yanlış taraf.

Türkiye devleti PKK’nin ilan ettiği düzinelerce ateşkesin herhangi birini kabul etti mi? Operasyonlara son verdi mi? Etmedi ve vermedi. Bu durumda niye PKK’nin eylemlere son vermesi bekleniyor?

AKP hükümetinin barış girişimi Türkiye’de CHP, MHP ve TKP üye ve taraftarları dışında herkesi, yani ülkenin ezici çoğunluğunu umutlandırdı, heyecanlandırdı. Bu çoğunluğa PKK’yi destekleyen Kürtler, yani Kürtlerin büyük çoğunluğu da dahil.

Umutlanmakta ve heyecanlanmakta haklıyız. Ama kendimizi kandırmayalım. Barış umudu doğdu sadece. Henüz barış gelmedi. Savaş devam ediyor.

Savaşın bitmesi için, Kürt halkının haklı taleplerinin, bu talepleri 90 yıldır kabul etmeyen devlet tarafından kabul edilmesi ve uygulamaya konması gerek.

Bu talepleri ancak silah zoruyla dayatabilmiş olan bir halkın, talepler tartışılmaya başlandı diye silah bırakmasını beklemek saflıktır, anlamsızdır.

Neye güvenip bırakacak silahlarını? Operasyonları her koşulda sürdüren Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mi? Ergenekon’a mı? Anayasa Mahkemesi’ne mi? Bir dediği bir dediğini tutmayan ve içinde açılım karşıtı bir kesim olduğu besbelli olan AKP’ye mi?

Açılımdan umutlananların Kürt olmayan kesimi (ve bu arada elinizdeki gazete), Kürtlerin bir yandan umutlanırken bir yandan da ne kadar derin bir güvensizlik duyduğunu algılayamıyor sanıyorum.

Geçtiğimiz aylarda Kürt illerinde en çok duyulan soru herhalde “Diyarbakırspor maçı kaç kaç?” (veya “Maçta yine Kürt düşmanı sloganlar bağırılmış mı?”) değil, “AKP hükümeti samimi mi acaba?” olmuştur. Kaygıyla, umutla, inşallah samimidirler duasıyla.

Bu soruyu anlamamak mümkün mü?

Kürtlerin 90 yıldır yaşadıklarını bilmeyince, anlamayınca, en azından sezmeyince, mümkün. Onyılardır birikmiş olan güvensizliği fark etmemek mümkün.

Ve her gün, her an bu güvensizliği pekiştirecek, haklı kılacak bir şey oluyor.

Şu anda yüzbinlerce Kürdün “Leyla Zana’dan ne istediniz be, bu mu sizin açılımınız?” diye düşündüğünden, Ahmet Türk’e bile tahammül edemeyen bir devlete zerre kadar güvenmemek gerektiğine bir kez daha emin olduğundan hiç kuşkum yok.

Bunları anlamayınca, PKK’nin Kürtler için ne anlama geldiğini çakamamak, Kürtlerin PKK’ye düşman olabileceğini zannetmek de mümkün oluyor.

Mümkün değil. Vazgeçin bu hülyadan.

PKK’ye karşı yapılan her şey, ister operasyon olsun, ister Obama’yla görüşmeler, Türkler tarafından “teröre karşı faaliyet” olarak algılanıyor. Kürtler tarafından ise “Kürtlere karşı faaliyet” olarak. Kürt algısında “terör” diye ayrı bir şey yok çünkü, kendi kızları ve oğulları var. Eşit ve özgür vatandaş olma mücadelesi veren kızları ve oğulları.

Dolayısıyla, “PKK’yi eziyoruz, Kürtlerle barışıyoruz” Ankara’dan bakınca çok makul bir strateji gibi görünebilir, ama Diyarbakır’da güvensizliği pekiştirmekten başka işe yaramaz.

Keza, Sayın Öcalan’ın hücresinin birkaç santim küçültülmesi Ankara’da önemli değildir, ama Diyarbakır’da yine bir küçümseme, yine bir tafra satma, yine bir “Kürtlere haddini bildirme” olarak algılanır, onyılların güvensizliğini pekiştirir.

Nasıl çıkacağız peki bu çıkmazdan?

Ben AKP’nin samimi olduğuna inanıyorum. Olmasaydı, hiç bulaşmazdı bu işe; durup dururken arı kovanına çomak sokmazdı. Kimse de ona bir şey demezdi.

Madem çomağı soktu bir kere, sorunu çözmek de ona düşüyor. Tereddüdü ve çekingenliği bırakıp doğru dürüst adım atarak. Kürtlerin güvensizliğini aşan, ikirciksiz adımlar atarak. Çözüm, haksızlığı yapan taraftan gelir çünkü, haksızlığa uğrayan taraftan değil.

Yarı yolda vazgeçerse, zaten geçmiş olsun AKP hükümetine.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT