1. YAZARLAR

  2. Eric Fottorino

  3. Kendine âşık olma ve ötekinden nefret
Eric Fottorino

Eric Fottorino

Yazarın Tüm Yazıları >

Kendine âşık olma ve ötekinden nefret

20 Ağustos 2010 Cuma 00:37A+A-

Kentsel suçlar uzun zamandan beri ne solun ne de sağın mücadele edebildiği bir sorun. Bu şiddet öncelikle, kendilerinde kamunun yetersizliği ölçüsünde adaletsizlik, yoksunluk ve öfke doğurarak en kendi halindeki kesimlerindeki kişilere vurdu.

Cumhurbaşkanı Sarkozy 30 Temmuz'da Grenoble kentinde yaptığı konuşmada siyasette uyguladığı zaafı kapatmak istedi.

Yapılan, suçla "savaş" ve "yabancı kökenli Fransızların vatandaşlıktan çıkarılması". Suç ile göçmenlik arasında kurulan irtibattır. Göçebe Çingenelerin Brice Hortefeux'ün deyimiyle "büyük silindirde" yaşayanların damgalanmasıdır. Hukuka aykırı bir kavramla, ırkçı söylemleri mahkum edilen içişleri bakanı tarafından yüksek sesle "suç şüphelisi" hırsız-tecavüzcü-kadın sünnetçisi-çokeşli hedefiyle sipariş üzerine "şüpheli suçlu" kavramı oluşturulmasıdır.

2007'de Sarkozy'nin "apartman dairelerinde kesilen koyunlar" söyleminde olduğu gibi günahı tüm Müslümanların üzerine nasıl atabiliriz! Halka yardım örtüsü altında 2012'de seçim zaferi kazanmak isteyen bir devlet başkanının sinik seçmen toplama kaygısı burada kendini açığa vurmaktadır. Hiçbir amaç böyle araçları meşrulaştıramaz, zaten BM raporları Fransa'da yabancı düşmanlığının arttığını ifşa etmektedir.

Sarkozyciliği oluşturan "ayak takımı" ve "sokakları bunlardan silip temizleme" sözlerinin ortaya çıkışından, sanki göç ulusal kimliği tehdit ediyormuş mantığıyla ulusal kimlik ve göç bakanlığının kurulmasından beri cumhurbaşkanı bir duvar ördü. Önyargılar, stereotipler ve iç düşmanlar söyleminden oluşan bir duvar. "Biz" ve "Onlar" arasında, "Gerçek" Fransızlar ile ne çalan ne öldüren ama yabancı kökenli olmanın acısını yaşayanlar arasında düşmanlık duvarı. Kendine âşık olma ile ötekinden nefret etme arasındaki yol hiçbir zaman bu kadar kısa olmadı. Ama Sarkozy günah keçileri göstererek ne suçu ortadan kaldırabilir ne de Woerth-Bettancourt skandalını örtebilir.

Sonuç burada: Kelimeler polemik oluşturmak ve düşünceyi sakatlamak için silah gibi kullanıldı. Sözsel ve fiziki hoyratlığıyla -Romanların yasadışı kampları sökülürken yapılanlardan hiç konuşulmuyor- iktidar her türlü akıllıca düşünceye kapıyı kapatmaktadır. Bir şeyler önermenin gerektiği yerde ancak bir şeyleri protesto ediyor. Bu, dışlama ve yok etme dilidir. Sorunların kaynağına inme reddediliyor. İnsanları sokağa atmak, baskıya yönelme ve eğitim fırsatlarını kısıtlama: suçla en kötü mücadele biçimi bu değil mi?

Bu aşağılama siyaseti kamusal eylemi geriletici bir vizyon getirmektedir. Fransa ırkçı bir devlet değil. Ancak, ırkçılığın etkilerini harekete geçirerek hükümet ilkelerimizi ve değerlerimizi yok ediyor. Hatırlatalım, anayasamızın ilk maddesi cumhuriyetin "tüm yurttaşlara, kökeni, ırkı ya da dini ne olursa olsun tüm yurttaşlarına yasa önünde eşitlik sağladığını" belirtmektedir. Eric Fottorino, Le Monde, 18 Ağustos 2010.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT