1. YAZARLAR

  2. Hamdullah Öztürk

  3. Kamyondaki el bombaları ikinci Samet Kuşçu Vak'ası mıdır?
Hamdullah Öztürk

Hamdullah Öztürk

Yazarın Tüm Yazıları >

Kamyondaki el bombaları ikinci Samet Kuşçu Vak'ası mıdır?

14 Mart 2010 Pazar 11:25A+A-

Bir kamyon bazı kesimlerin muzmer duygularını patlatıverdi. Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda hakkaniyet adına ileri sürdükleri ne varsa hepsini bir anda unutturdu.

Asıl problem de bu zaten. Bir kesim, hukuk ve hakkaniyetten bahsederken asla hukuk adına söylemiyor bunları. O yüzden toplumun kahir ekseriyeti inanmıyor; sadece korkuyor. Ellerine küçük bir fırsat geçirdiklerinde nelere yeltenebileceklerini çok iyi biliyor onların. Çünkü herkesin yaşanmış bir geçmişi var. Güneydoğu'da, öncesi ve sonrasıyla 28 Şubat'ta, 12 Eylül, 27 Mayıs ve tek parti döneminde...

Herkes önce bir "aman!" diyor. Sonra, "Türkiye'de bunlar olur muydu?" derken bile, "Hele bir sonunu görelim!" temkinini elden bırakmıyor.

Korku iliklere işlemiş. Bu psikolojiyi iyi bilenler, "analiz" adı altında, ha bire komplo teorisi kuranların kulağına fısıldamayı ihmal etmiyor. Mesela, kamyonla ilgili hemen iki türlü komplo üretilebiliyor bu tezgâhta:

Birincisi: İşte bakın! Polis ve savcılar böyle önyargılı davranıyor. Ergenekon da böyle, Balyoz da, Erzincan da...

İkincisi: Bomba kamyonu ihbar vasıtasıyla kasten yakalatıldı. Siz olacakları seyredin asıl. Samet Kuşçu olayının farklı bir versiyonu tekrarlandı. Polis, bundan sonra silah işlerine elini bile süremeyecek! Bütün bu süreç nasıl tersine çevrilecek göreceksiniz!...

Eski adıyla propaganda, yeni adıyla psikolojik harekât elbette çok önemlidir ama sadece bir araç olarak önemlidir. Bu kesimler Türkiye'deki gelişmeyi, yükselen potansiyeli ve yaşananların arkasındaki çok yönlü gerçekleri kabullenmek istemediklerinden dolayı her şeyi psikolojik harekâta indirgiyorlar. Hâlâ, iyi düşünülmüş bir psikolojik harekâtın ardından, toplum mühendisliğinin yüksek dozlu seanslarıyla, milletin genleri üzerinde yoğun bir çalışma yaparak, problemi kendilerince çözebileceklerini düşünüyorlar.

Kamyon hakkındaki yayınlar bir kere daha gösterdi ki, adına ister derin devlet denilsin, ister Ergenekon ya da cunta tarzı oluşum, ne denilirse denilsin, sürekli kendini hissettiren ve medyadan, sivil toplumdan, yargı mekanizmalarına kadar çok geniş bir alanı etkileyebilen yapılanmalar var. Yeni olan şey bu yapılanmaların artık eskisi gibi, hukuku yok sayarak, milli iradeyi yok sayarak ve kendini devlet yerine koyarak istediği gibi davranma lüksünü elde edemediğidir.

Buna çare olarak, zirvesini, Doğu Perinçek gibi olayları NATO ve Süper NATO kapsamında ele alanlarla, denge unsuru devletlerin operasyonu bağlamında değerlendirenlerin oluşturduğu çeşitli marka ve çaptaki propaganda elemanları devreye sokuluyor. Bu oyuna dahil olanların çok büyük bir kısmı, aslına bakılırsa kendileri de ne dediklerini tam olarak anlamıyorlar. Laf kalabalığı sıkılsa, bir tek cümle kalıyor: "İyi de kardeşim. Arkasında ABD yoksa bütün bunlar nasıl oluyor?"

Bir tavsiye aldım son günlerde. Ankebut Sûresi'nden başlayarak Rum Sûresi'ni dikkatlice okuma tavsiyesi. "Bu iki sûreye iyi bak!" dedi, bir arkadaşım; "Eğer görebilirsen bu cümbüş içinde yer alan dindarların, hocası, bürokratı ve siyasetçisinin acınacak halini iyice anlayacaksın. 'Nasıl oluyor?' sorusunu sorarken, akıllarına, Allah (cc) hiç geliyor mu? Hâlbuki imanları, devletler arasına muvazeneyi kuran süper gücün de üstüne çıkartarak, Allah'ın adaleti, hikmeti ve izzetinin rahimiyyet burcunda tecellisi açısından baktırabilmeli değil miydi onlara? İman eğer farklı bakış açıları kazandırmamışsa, mü'min ferasetinden nasıl bahsedebiliriz ki? İmanın kalbe kazandırdığı ziya, aklı nurlandırmıyorsa, gözler nasıl düzgün görecek ki? Şaşı görenler, gidip Perinçek'in izlerini takip etmekten kurtulabilirler mi?"

İlgimi çekti. Rum Sûresi'ni yer yer geriye dönüşler yaparak dikkatlice okudum. Hayretler içinde kaldım. Aklıma Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "zihinleri silkeleme" tabiri ve otuz kasetlik "Kur'an" serisi geldi. Başından beş-altı tanesini dinledim. İnsan uykudan uyanır gibi oluyor. Ve bir kere daha iliklerine kadar hissediyor ki, "En güzel söz Allah'ın kelamıdır. En güzel yol da Efendimiz'in yolu..." Kur'an'ı hepimiz okuyoruz ama asıl önemli olan, onu nasıl okumamız gerektiğini öğrenmek galiba...

YAZIYA YORUM KAT