1. YAZARLAR

  2. Orhan Miroğlu

  3. JİTEM, geçmiş ve medya
Orhan Miroğlu

Orhan Miroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

JİTEM, geçmiş ve medya

02 Şubat 2012 Perşembe 07:37A+A-

Diyarbakır’daki kazılarda kafatası sayısı 26’ya çıktı. Kazılar yağışlı havalarda duruyor. Sonra yeniden başlıyor. Kazıda görev alan işçilerin bir kısmı izin isteyip işi bırakmışlar. Yürekleri dayanamamış anlaşılan. Ayrılan işçilerin yerine başkaları görevlendirilmiş, bakalım onlar ne kadar dayanacaklar..

Toprağı kazıp, altından yıllar önce öldürülmüş insanlara ait birbirine karışmış kemik ve kafatası çıkarmak zor, insan kolay kolay böyle bir acıya katlanamaz. Ama medyada yürütülen tartışmalar büyük bir rahatlık içinde yapılıyor.

Medya kime mikrofon tutsa önce bir tahmin istiyor. Acaba kemikler daha eski tarihlere ait olabilir mi diye..

Soru şu oluyor genellikle: Kemikler, 1915 katliamında hayatını kaybeden Ermenilere mi, yoksa Şeyh Sait ve arkadaşlarına mı ait?

Kendilerinden tahminlerde bulunması istenenler arasında 1900’lü yılların başlarına işaret edip bu kemikler Kürt isyancılara ait diyenler ve Diyarbakırlı Ermenilere ait diyenler de var.

Sadece o bölgede başka tarihlerde meydana gelmiş birtakım katliamların olduğunu bilmek, kimseye bu hassas süreçte tahmin yapma hakkı vermez. Adli Tıp ve DNA antroplogları dışında kimsenin salt tarih bilgisine dayanarak, bu türden yorumlar ve tahminler yapma hakkı olmamalıdır. Tahminlere değil, gerçeği bilmeye ihtiyacımız var.

JİTEM ve Ergenekon davaları sürüyor, gizlenen, üstü örtülmek istenen ve yakın tarih içinde işlenmiş binlerce cinayet var. Sayıları iki bine yaklaşan kayıplara ait dosyalar daha yeni açılıyor. Ama 1915 ve öncesine ait ne bir soruşturma var, ne de süren bir dava söz konusu.

Bu durumda çıkıp da, bu kemikler yüzyıl öncesine ait olabilir diye garip birtakım tahminler yapmak hiçbir şeye hizmet etmez, etmez ama faillerini az çok bildiğimiz davaların seyrini acaba nasıl etkiler?

Yüzyıl öncesine tahmin de olsa işaret etmek, bugün yüzleşmeye çalıştığımız yakın tarihi gölgede bırakmaz mı?

Açıktır ki, böyle bir süreçte Diyarbakır’da JİTEM’in sorgu merkezi olarak kullanılan bir binanın yakınında bulunan insan kemiklerinin, daha ortada hiçbir tıbbi kanıt yokken, yüzyıl öncesine ait olduğunu söylemek, süreci soğutmaya, devam eden davaları sulandırmaya hizmet eder.

Doğrusu, bu gereksiz ve faydasız tahminlere bir de JİTEM’in o yıllarda gerçekleştirdiği cinayetleri gizlemek isteyenlerin iddiaları eklenince durum içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Geçmişi inkâr eden bu çevrelere göre, bu kemikler çatışmalarda öldürülen PKK’lilere ait. Belediyeler bunları gömecek yer bulamayınca, getirip JİTEM binasının önüne arkasına gömmüşler!

Faili meçhul cinayetlerin işlendiği dönemde henüz dört-beş yaşında olanlar bugün otuzlu yaşlardalar. Türkiye nüfusunun yarısı yaşı, otuzun altında olan gençlerden oluşuyor.

Bu genç nüfusun, son derece isabetsiz ve yanlış, ayrıca dezenfermasyonu amaçlayan tartışmalara bakıp, yaşadıkları ülkenin yakın geçmişi hakkında bir fikir edinmeleri mümkün mü?

Bence değil.

Fikir edinmek bir yana, doğrusu bu yanlış ve alakasız yerden başlatılan tartışmaların JİTEM davalarına karşı gösterilen duyarlılıkları da olumsuz yönde etkilediği kanısındayım.

Ülkenin bir coğrafyasında işlenmiş cinayetler konusunda insanlar medyadan çok az doğru, ama çok fazla yanlış şey duyuyorlar..

Medyanın tutumu ve program konsepti o hale geldi ki bugün o kemiklerin oralara gömülmesinden sorumlu olarak yargılananları televizyonlara çıkarmayı, medya, marifet hatta fikirlere eşit mesafede olmak gibi bir şey sanıyor.

Fikirlere eşit mesafede olma uğruna, suçla dolu geçmişinin hesabını vermemiş, tersine suçla dolu bu geçmişi hala büyük bir cesaretle savunan eski JİTEM’ciler televizyon programlarında cirit atıyor. Normal bir ülkede Ergenekon benzeri bir davadan yargılananların kendilerini savcılara ve mahkemelere karşı savunma hakkı vardır elbette. Ama normal bir ülkede, geçmişi suçla dolu hiç kimseye, suçsuzluğu kanıtlanıncaya kadar, medyada saatlerce konuşma hakkını vermez kimse.

Bizde oluyor ama.

Olduğu için de her geçen gün hakikatten biraz daha uzaklaşıyor bu ülke..

Bir on yıl kadar JİTEM var mı yok mu, onu tartıştık. Şimdi bu tartışma geride kalmış görünüyor, en azından kamuoyu açısından diyelim. Ama şimdi de JİTEM’in cinayetlerini aklamaya geldi sıra. Tedavüle sokulan fikirler gerçekten ibretlik.

“JİTEM yaptı, ama PKK’de yaptı.”

Binlerce cinayetin kamuoyunda yarattığı hissiyatın böylece zayıflaması amaçlanıyor.

İnsanlar bir çeşit fit olma durumuna davet ediliyor sanki.

PKK’nin sorumlu olduğu birçok siyasi cinayet, iç infaz ve sivillere karşı girişilmiş eylemler vardır kuşkusuz. Bunları kimsenin inkâr edecek hali yok. Ama bu gerçek, bir başka büyük gerçeği yani devletin bir dönem, kendi yurttaşlarına karşı izlediği, imha politikalarının üstünü örtmek amacıyla kullanılmamalıdır.

Yanlış anlamıyorsam böyle bir çaba var. Ve bu çaba, her şeyden önce dünün JİTEM’cilerinin, bugünün Ergenekoncularının Fırat’ın ötesindeki faaliyetlerini gizlemeye ve masum göstermeye yöneliktir ve hiç kuşku yok ki, devleti ve hâlâ aramızda dolaşan katilleri geçmişin ağır yükünden ve hesabından kurtarmayı amaçlıyor.

İşin kötü tarafı bu politikanın Kürt siyasetinde de bir karşılığının olması..

Ortada fol yok yumurta yok, ama bu siyaset adına konuşanlar, kimse onlara unutun şu ölüleri, gelin artık barışalım dememişken, 17 500 faili meçhulü unutmaya hazırız demişlerdi vaktiyle.

Uludere katliamını Lahey’e, BM’ye taşıyorlar şimdi (yanlış anlaşılmasın hiç karşı değilim), ama JİTEM’in işkence merkezinin yanında çıkan kemiklere bakmakla yetiniyorlar..

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT