1. YAZARLAR

  2. Didier Billion

  3. İsrail-Filistin: Şimdi hangi noktadayız?
Didier Billion

Didier Billion

Yazarın Tüm Yazıları >

İsrail-Filistin: Şimdi hangi noktadayız?

19 Mart 2011 Cumartesi 00:54A+A-

Haftalardır Arap dünyasındaki hareketlilik uluslararası kamuoyunun dikkatini üzerine topladı. İsrail-Arap çatışması da, bunun tam aksine, donmuş gibi görünüyor.

Oysa Arap devrimleri düzenleme perspektiflerini aydınlatabilirdi. Obama yönetimi bir süre İsrailli yöneticileri, omurlu bir barış antlaşmasının Mahmud Abbas'ı kurtarabileceğini, Batı Şeria'da muhtemel bir protesto gösterisini engelleyebileceğini, Ürdün Kralı Abdullah'ı rahatlatacağını ve Mısır'da yapılacak olana genel seçimlerde Müslüman Kardeşler'in büyük bir zafer kazanmalarını engelleyeceğini, dolayısıyla son tahlilde İsrail devletini Arap dünyasında yeniden meşrulaştıracağını açıklamaya çalışarak, bu yönde ilerleyecekmiş gibi görünmüştü.

Şu safhada gerçekleşen ise tam da bunun tersidir. Arap devrim hareketleri medyatik ve siyasi açıdan İsrail-Arap çatışmasını gölgeledi. Yıllardan beri ilk kez Barack Obama, ocak ayında yaptığı birlik konuşmasında bu konuya hiç değinmedi. Arap isyanlarından Bush yönetiminin son dönemlerinde yitirdikleri siyasal alanı yeniden bulduklarını gören yeni muhafazakâr saldırıya dayanmasına karşın Cumhuriyetçi muhalefet ve Demokratların bir bölümü buna karşıydı. Birkaç haftadan beri Arap dünyasındaki hareketlerin George W.Bush tarafından geliştirilen "freedom agenda"nın geçerliliğini açıklayan makale, araştırma ve konferanslar çoğaldı ve bunu açıklayan söylem: Filistin sorunu merkezde değil, halen süren isyanlar güçlü ekonomik ve toplumsal eşitliksizler ve demokratik özgürlüklerin eksikliğinin ifadesidir. Bu akıl yürütmede İsrail-Filistin dosyasıyla ilgilenmenin anlamı yok!

Bu saldırı karşısında, felç olmuş İsrail solu, Arap devrimleri sürecinin İsrail'in bölgede ve uluslararası düzeyde yerini ve imgesini yeniden oluşturmak için muhtemel fırsatlar oluşturduğunu anlatmada en ufak bir inisiyatif almada yetersiz kaldı. Bu durum, tam aksine, İsrail sağı ve aşırı sağını otistik bir siyaset mantığı içinde daha fazla kapanmaya yöneltti. Netanyahu hükümetinin bakanları Tunuslu ve Mısırlı yöneticileri İsrail-Filistin çatışması konusunda muhtemel yeni siyasi yönelimler karşısında gözetim altına almayı bırakmadı. Aynı bakanlar uluslararası kamuoyunu yine aynı ülkelerde İslamcı rejimlerin oluşması riski hakkında uyarmayı da denedi. Eşzamanlı olarak, Netanyahu hükümeti, böylece adına layık bir diyalogdan bir kez daha kaçındıklarını ortaya koyarak, savunma bütçesinde artışa gidileceğini açıkladı.

Filistin cephesinde durum bundan daha parlak değil. Öncelikle El-Cezire tarafından yayınlanan görüşme tutanakları -Palestine Papers- Filistinli görüşmecileri büyük ölçüde zayıflattı, hatta en önemli yetkililerden Saeb Erakat'ı istifaya yöneltti. Filistinlilerarası uzlaşma girişimlerinden sonuç alınmaması da ağırlığını koydu. Esas olarak Mısır'dan gerçekleştirilen uzlaştırma girişimleri Hüsnü Mübarek'in iktidardan düşmesinden sonra kesildi.

El Fetih ile Hamas arasında doğrudan görüşmelerin yeniden başlaması girişimleri şimdilik sonuçsuz kaldı. Hamas önkoşul olarak militanlarının takibinin durdurulması ve aralarından hapsedilmiş olanlarının serbest bırakılmasında ısrar etmekte, El Fetih ise Filistin Yönetimi'nin ve onun resmi kurumlarının meşruiyetinin tanınmasını önkoşul olarak dayatmakta. Görüşmelerin eksikliği karşısında ve Filistin'de demokratik taleplerin oluşmasında etkili olacağından kaygılanarak, resmî olarak görev süresi 2009'da dolmuş olan Mahmud Abbas, sene sonunda başkanlık, genel ve yerel seçimlerin gerçekleşeceğini açıkladı. Bunlar, Hamas'ın 2006'daki zaferinden bu yana gerçekleşen ilk seçimler olacak. Ancak seçimlerin organizasyonu sorun: Hamas bunları reddediyor, Filistin Yönetimi de seçimlerin sadece Batı Şeria'da yapılmasını kabul etmiyor.

Böylece durum tıkanmış görünmekte. Yine de, İsrailliler ile farazi görüşmelerden bağımsız olarak, bir Filistin devletinin kurulmasını hedefleyen birçok girişim başlamış durumda. Öncelikle BM Güvenlik Konseyi'ne taşınan 130 ülke, yani üyelerin 2/3'ü tarafından imzalanan, işgal altındaki Filistin topraklarında Yahudi yerleşimlerini mahkûm eden bir karar tasarısı mevcut. Bu tasarı 18 Şubat'ta 15 üyesi olan Güvenlik Konseyi'nden 14 üyenin oyunu aldı ama ABD vetosuna tosladı. Kongre tarafından da açıkladığımız nedenlerle büyük ölçüde belirlenmeyle gerçekleştirilen bu veto ABD'nin honest broker rolünü ve yine kendi kamuoyunun gözünde bir kez daha başarısız olan Filistin Yönetimi'nin bizatihi kendisini zayıflattı. Bundan biraz daha başarılı bir girişimle Filistinliler, Filistin devletinin tek yanlı olarak tanınması hareketini başlatan girişimlerini sürdürmekteler. 100'den fazla devlet daha şimdiden Filistin devletini tanıdı, Kuzey Amerika ile Batı Avrupa ülkeleri ise şimdilik bu hareketin dışında kaldı. Filistin devletinin tanınması hareketi genişliyor olsa da, yeni bir üye devletin kabulü prosedürünü başlatılması ve böylece ABD'nin birkaç ay sonra gerçekleşecek başkanlık seçimlerindeki konumu sorununu yeniden ortaya konulmasıyla BM'ye görev düşüyor. Nihayet Başbakan Salam Fayyad, Batı Şeria'da gelecekteki Filistin devletinin kurumlarının inşası çalışmalarını özenle takip ediyor. Uluslararası fon sağlayıcılar tarafından mümkün kılınan güçlü bir büyümeye dayanarak, zamanı geldiğinde potansiyel devletin idaresini kolaylaştıracak olan altyapı ve kamu hizmetleri gelişiyor.

Her şeye rağmen hayale kapılmayalım: Bu eylemler ne kadar olumlu olursa olsun kabul edilebilir ve gerçekçi tek perspektif olan siyasi çözümün yerine geçemezler. Bu durum da bir kez daha gerçek görüşmelere yeniden başlaması ve sürdürdüğü yeni yerleşimler kurma girişimlerini sonlandırması ve nihayet uluslararası hukuku kabul etmesi için İsrail devleti üzerinde zorunlu olarak uygulanması gereken baskılar sorununu yeniden gündeme getirmektedir.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT