1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. İsmi “balyoz” değil de “pamuk” olsa mesela...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

İsmi “balyoz” değil de “pamuk” olsa mesela...

25 Ocak 2010 Pazartesi 05:35A+A-

Kamuoyunda “Balyoz Güvenlik Harekat Planı” olarak nam salan, 2003 yılına ait olduğu söylenen darbe planlaması hakkında, Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler, “Bu planın ismi asla iddia edilen isim değildir” dedi...

Soru: Bu planın isminin asla bu olmadığı bilgisi, neyi açıklar?
Cevap: İsmi ne olursa olsun böyle bir planın olduğunun resmi olarak kabul edildiğini açıklar...
Devam ediyor Tümgeneral Güler: “Bir kez daha altını çizerek söyleyeyim, bu planın ismi asla o iddia edilen isim değildir. O planla bağlantılı olarak geri bölge emniyeti ve sıkı yönetim uygulamasının görüşüldüğünü açıkladık. Bu konular dışında da iddia edilen hususlar için ise ‘aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmeyeceği’ diyerek kınadık. Acaba, burada anlaşılamayan ne var diye düşünüyorum.”...
Anlaşılmayan o kadar çok şey var ki Sayın Güler... Siz ifade ediyorsunuz, “Sıkıyönetim Uygulamasını” görüşmüşsünüz. Daha evvel de bunlar “harp oyunudur” denmişti zaten... Oyun bile olsa, camilerin patlatılması, uçaklarımızın düşürülmesi, 200 bin kişinin tutuklanması, gazetecilerin iki ayrı listede susturulacaklar ve susturacaklar olarak alt alta yazılması... Kısacası tüm bu oyunlar... İsmi ne olursa olsun çocuk oyunu değildir. İşte bizim de anlayamadığımız budur...
Ayrıca anlayamamakta, tedirgin olmakta, karşı çıkmakta haklıyız, uzun bir tarihi tecrübe olarak, askeri cuntanın yönetime el koyduğu, demokrasiyi askıya aldığı bir ülkede yaşadığımız gerçeğini nasıl unutabiliriz? 1960’ta halk oyu ile seçilmiş başbakanın ve bakanların, 1980’deyse genç insanların asıldıklarını nasıl unuturuz? Ya 1997’deki yağlı kazığa oturtulmakla tehdit edilen kadın bakanı, makadına süngü takılıp sokak sokak dolaştırılmakla korkutulan gazetecileri, yorgancıdan kebapçıya, muslukçudan bakkala herkesi tek tek fişleyen Batı Çalışma Gurubu’nu, “Topyekun Savaş” ilan edilen sivil halkı... Tüm bunları nasıl unuturuz?
Şimdi de kalkıp, “akla ve vicdana uymayan” bir senaryo olduğu söyleniyor... 1960, 1980 ve 1997 darbeleri çok mu akla ve vicdana uygundu? Kusura bakmayın ama, bugüne kadar yaşadıklarımızın hangisi “akla ve vicdana” uyuyor?
Burada belirttiğiniz üzere “anlaşılmayan bir şey yok”...
Tam tersine, her şey ayan beyan anlaşılıyor, halk anlıyor, biliyor, görüyor...
Anayasa Mahkemesi’nin askeri kişilerin sivil mahkemelerde yargılanması konusundaki yasa değişikliğini iptal etmesi hakkındaki soruyu cevaplayan Genelkurmay Başkanlığı Adlî Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu ise, “verilen karara saygılıyız” dedikten sonra, görülmekte olan davaların en kısa zamanda askeri yargıya intikal etmesi gerekliliğinden söz etmiş. Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda yapılan hukuki yargısal denetim ve aramalar hakkında ise, “Devlet sırrı niteliğinde olan bazı planlarla ilgili olarak güvenlik prensibi ihlali olmuştur. Mevcut usuller gereği uzun yıllar büyük emek verilerek hazırlanan ve geliştirilen söz konusu planlar geçerliliğini kaybetmiştir. Bu nedenle bu planlar iptal edilecektir” şeklinde beyanatta bulunmuş...
Bu nasıl bir devlet sırrıysa, devletten bile saklı!
Devletin hukuki denetiminden saklı.
Devletin yargıç ve savcısından saklı...
Hukuki denetimi, devlet sırrının ihlali ve güvenlik konseptinin iptali olarak gören bu bakış açısı ile ne kadar demokrasi olursa o kadar demokrasi...
Anlaşılmayan ne var deniyor...
Demokrasi giremez, sivil hukuk giremez, sivil yargı denetleyemez, soru sorulamaz dendikten sonra... Hakikaten anlaşılmayan bir şey de kalmamış demektir...
İsmi balyoz değildi deniyor...
Tamam pamuk olsun...

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT