1. YAZARLAR

  2. ALİ EMRE

  3. Işığı Sönmeyen Çerağ: İzzeddin Kassam
ALİ EMRE

ALİ EMRE

Yazarın Tüm Yazıları >

Işığı Sönmeyen Çerağ: İzzeddin Kassam

14 Nisan 2017 Cuma 21:35A+A-

1

Müslüman Şark’ta yaşanan işgaller, kıyımlar, ihanetler, kitlesel acılar ve aymazlıklar öteden beri bizi üzüyor elbette. Hem Batılı zorbalara ve işbirlikçilerine karşı direnmeye çalışıyoruz hem de iç bünyedeki olumsuzlukları, uyuşukluğu, vurdumduymazlığı, sömürüye elverişli bir ortam yaratan cehaleti, körlüğü, bencilliği aşmaya çabalıyoruz.

İşte bütün bu olup bitenler karşısında ısrarla içine kapanan, tepki vermekte geciken, tanıklığı önemsemeyen, zulme ve katliamlara sesini yeterince çıkarmayan, bilakis Batı’ya yaranma ve yaltaklanma huyunu terk etmeyen, içten içe çürüme ve yozlaşma ateşine odun taşıyan kişiler, çevreler, anlayışlar da var kuşkusuz Doğu’da. Taşıdığı güç ve potansiyelden haberdar olmayan, mayasını oluşturan değerler dizgesinden yüz çeviren, tarihsel birikimini ve coşkusunu da birçok coğrafyada berhava eden bu ölgün ve zehirlenmiş tutumu eleştirmek amacıyla yaklaşık on yıl önce İçi Geçen Kandil başlıklı uzun bir şiir yazmıştım. O şiirin bir yerinde şu dizeler de yer alıyordu:

Ne Battal Gazi ne Zengi ne de İzzeddin Kassam

Havai fişekle, cılk amigo herzeleriyle

İrkilip yiter

Doğu’da nicedir her destan. [1]

Zaman içerisinde fazlasıyla efsanevî bir kişiliğe bürünen, anonim bir kahraman hâline gelen Battal Gazi ve ders kitaplarında bir cümleyle bile kendisinden söz edilmeyen Nureddin Zengi için de durum çok farklı değildi ama adı bir şekilde sürekli gündeme gelen, Filistin direnişinin de temellerini atan, İslamî uyanışın sembol isimlerinden biri olan, HAMAS’ın silahlı kanadına ve yaptığı bir rokete adı verilen İzzeddin Kassam hakkında neredeyse hiçbir kitap hatta kapsamlı bir makale bile yoktu Türkçede. [2]

Düşünce ve siyaset alanındaki bu bîgânelik, bu umursamazlık, bu yetersizlik edebiyat, sanat alanında da farklı bir manzara çıkarmıyordu elbette karşımıza. Osmanlı’nın son yıllarındaki önemli bazı olay ve çabalarda da ciddi bir yeri, etkinliği olan İzzeddin Kassam’la ilgili -görebildiğim kadarıyla- Elyasa Koytak’ın bir şiirinden başka dişe dokunur hiçbir örnek ya da değini yoktu bizde. [3]

2

O dönemde de oldukça sıkıntılı günler yaşayan müslümanların hürriyeti,  izzeti ve Filistin’in bağımsızlığı için yıllarca mücadele eden, Kassâmiyye hareketinin de önderi olarak kabul edilen bu kıymetli âlim ve mücahidin tam künyesi, Muhammed İzzüddîn b. Abdilkadir b. Mustafâ el-Kassâm.

1882 yılında, o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan Suriye’de, Lazkiye’nin güneydoğusunda bir liman şehri olan Cebele’de doğdu. Âlim ve sûfi bir adam olarak bilinen babası, bir medresede müderrislik yapmasının yanında şeriat mahkemesinin de üyesiydi. Aynı zamanda Kadirî tarikatının o bölgedeki mürşidi olarak tanınıyordu.

Birçok akranı gibi ilk eğitimini dindarlığıyla bilinen ailesinden, çevresinden ve babasından alan İzzeddin, 1896’da on dört yaşındayken kardeşi Fahreddin ile birlikte Kahire’ye, büyük bir ilim merkezi olan Ezher’e gitti. Çocukluğunun ve gençlik yıllarının büyük bir bölümünü burada geçirdi. Bu sırada dünyada ve ülkede önemli değişimler yaşanmaktaydı. 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edilmiş, ardından da II. Abdülhamid tahttan indirilerek İttihad ve Terakki yönetime el koymuştu.

İzzeddin, 1909’a kadar süren eğitimi sırasında özellikle Muhammed Abduh ve Muhammed b. Abdülmâlik el-Alemî gibi âlimlerden, hocalardan ders aldı. M. Reşîd Rızâ, İzzeddin Alemüddin et-Tenûhî, Züheyr eş-Şâvîş ve Ali et-Tantâvî gibi önemli şahsiyetlerle tanıştı, sohbet etti, dostluk kurdu. Bilgisini, birikimini, görgüsünü, deneyimini çeşitli vesilelerle artırıp pekiştirdi. Katıldığı sohbet ve derslerde, kendini yetiştirmenin yanı sıra hitabet sanatının inceliklerini de öğrendi.

Yirmi yedi yaşındayken Mısır’dan ayrılıp memleketi Cebele’ye döndü. Babasının medresesine müderris oldu. Hocalıkla yetinmedi, aynı zamanda Mansûrî ve İbrâhim b. Edhem camilerinde vâizlik görevi de üstlendi. Öğrendiklerini, çeşitli alanlarda edindiği birikimi hem derslerine katılan gençlere hem de yöre halkına aktarmaya çalıştı. Vaazlarında İslâmî dirilişin ancak öze dönerek sağlanacağını, emperyalizmin en büyük düşman olduğunu dile getirdi. Ünü giderek tüm Suriye’de yayılmaya başladı. Ülkede ve dünyada olup bitene kulak kesilmeyi de asla ihmal etmedi. Bu dikkati ve duyarlılığı, onu emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı keskin ve dakik bir muhalif hâline getirmiş, tepki vermekte hiç gecikmeyen bir dava adamı yapmıştı.

İzzeddin Kassâm henüz iki yıllık bir müderris iken, İtalyanlar’ın 1911’de Osmanlı hâkimiyetindeki Libya’ya saldırmasına karşı harekete geçti. Libya, bulunduğu yere epeyce uzakta kaldığı için önce düzenlediği gösteri hareketleriyle işgale tepki verdi. Ardından yazıları ve vaazlarıyla halkı silâhlı mücadeleye çağırdı. Bununla da yetinmedi; gönüllü asker ve para toplamaya girişti. Büyük imkânsızlıklar içerisinde İtalyanlara karşı savaşan Osmanlı askerlerini ve Libya halkını desteklemek için bir de marş yazdı.

Bu cesur ve mücahid adam, sayıları 250’yi bulan gönüllüleriyle birlikte Libya’ya, Trablusgarp’a gitmek için şartlarını zorlayarak hazırlıklarını tamamladı. Giysi, silah temin etmeye çalıştı, gideceği güzergâhı belirledi, bağlantılar kurmak için uğraştı ve ardından yola koyuldu. Fakat bu sırada Balkan Savaşı’nın çıkması ve İtalyanlar’la bir anlaşmaya varılması üzerine geri döndü. Yokluk, yoksulluk, çaresizlik ve kargaşayla dolu bu süreçte asla çaresizliğe kapılmadı, umudunu hiç yitirmedi, derslerine ve diğer çalışmalarına büyük bir azimle devam etti.

İki yıl sonra I. Paylaşım Savaşı başladığında, hiç tereddüt etmeden doğrudan Osmanlı ordusu saflarında çarpışmak üzere bölgede, Suriye’de ulaşabildiği yetkililere başvuruda bulundu. Bunun üzerine askerî eğitimden geçirildikten sonra cephede garnizon imamı olarak görevlendirildi. Elinden gelen ne varsa onu yapmak için gece gündüz koşturdu.

Batılılar tarafından “Ortadoğu” olarak adlandırılan coğrafyadaki birçok yerleşimin Osmanlı Devleti’nden ayrılması meselesi ortaya çıkınca memleketi Cebele’ye döndü ve bütün imkânlarını seferber ederek bir halk ordusu oluşturdu. I. Paylaşım Savaşı’nın ardından Fransızlar Suriye’ye yerleşince, Ömer el-Baytâr ile birlikte direniş hareketine başladı. Fransız birliklerine saldırılar gerçekleştirdi. Sınırlı imkânlara sahip bu kıyam ses getirdi. İşgalci Fransızlar tarafından gıyabında idam kararı verildi. Aranmaya başlandı. Mücadelesine bir süre daha devam eden İzzeddin Kassâm, 1921’de Filistin’e geçerek Hayfa’ya yerleşti.

İzzeddin Kassâm, Hayfa’da da boş durmadı, saklanmadı, müslümanları uyarmaktan ve mücadeleden vazgeçmedi. Ders halkaları oluşturarak hocalık yapmaya devam etti. Bir yandan da İstiklâl Camii’nde imam-hatiplik yaptı. 1926’da Genç Müslümanlar Birliği’ne (Cem‘iyyetü’ş-şübbâni’l-müslimîn) girdi ve bir süre sonra da bu cemiyetin başkanlığına seçildi. Bu vesileyle köyleri dolaşmaya başladı, İngiliz işgaline ve siyonist harekete karşı halkı uyarmaya, bilgilendirmeye, bilinçlendirmeye gayret etti. Yahudilere arazi satılmasına şiddetle karşı çıkarak bunun önlenmesini istedi. Burada, daha sonraları Filistin ulusal savaşına önderlik eden el-Fetih’in fikir babası Hacı Emin el-Hüseyni ile tanıştı. Ancak onun milliyetçi fikirlerine uzak durdu. Çevresinde toplanan ve “meşâyih” (kendisinin ölümünden sonra Kassâmiyyûn) denen taraftarlarının örgütlenmelerini sağladı. İşgale direnmek amacıyla küçük askerî hücreler kurdu. Lübnan-Filistin sınırında gerilla savaşı başlattı.

Bu yıllarda bölgede İngiliz manda yönetimi vardı. İzzeddin Kassâm, siyonizmin İngiliz manda idaresi tarafından desteklendiği kanaatiyle esas mücadelenin İngilizler’e karşı yürütülmesi gerektiğine inanıyordu. Genel bir mücadele için yapılması gerekenleri düşündü, istişarelerde bulundu, taraftarlarını çoğaltmaya çalıştı. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra, Balfour Deklarasyonu’nun yıldönümünde, 2 Ekim 1935’te yönetime isyan ettiğini duyurarak ayaklanmayı ve cihadı başlattı. Fakat ilerleyen günlerde İngilizler teşkilâtın gizli karargâhını bastılar. Nablus ile Cenîn arasındaki Ya’büd mevkiinde, sayısı 15’i bile bulmayan arkadaşıyla birlikte İzzeddin Kassâm’ı kuşattılar. 500’den fazla asker tarafından çembere alınmasına rağmen Kassâm teslim olmadı, direndi, çatışmaya girdi. 20 Kasım 1935’te İngilizler tarafından şehid edildi. Cenazesi Hayfa’ya götürüldü, ertesi gün binlerce insanın katılımıyla defnedildi.  Bu çatışma İngilizler’e karşı yürütülen silâhlı mücadelenin başlangıcı oldu. Daha sonra 19 Nisan 1936 günü patlak veren ve ilk intifada sayılan Filistin ayaklanmasında “Kassâmcılar” çok önemli bir rol oynadılar. [4]

İzzeddin Kassâm’ın hareketi, İngiliz idaresine karşı cihad fikrinde birleştiği diğer hareketlerden, özellikle Mısır’daki İhvân-ı Müslimîn’den daha çok askerî tarafı ağır basan bir hareket olmasıyla ayrılan bir oluşumdu. Nitekim HAMAS bünyesinde bir araya gelen direnişçi gruplar, 1980’lerin sonlarında askerî kanatlarına İzzeddin el-Kassâm adını verdiler. Filistin’de zor şartlar altında üretilen bir roket de onun adıyla anıldı.

Çabası, fikirleri, kararlılığı, mücadelesi; bir çerağ gibi Filistin’deki İslami direnişe yol göstermeye ve yeryüzünü titreştirmeye devam ediyor.

 

[1] Ali Emre, Onarılmış Yas Bitiği, 2. Baskı, İz Yayıncılık, İstanbul 2016, s. 14.

[2] Daha sonra 2012’de nihayet bir kitap yayımlandı: Ali Rıza Akgün, Filistin Direnişinin Önderi ve Sembolü Şeyh İzzeddin el-Kassam, Bengisu Yayınları, İstanbul 2012, 112 s.

[3] İzzeddin’in Kassâm’ın biyografisinden bölümler de içeren İzzeddin El-Kassam’a Övgü başlıklı bu hacimli ve etkileyici şiir için bkz: Elyasa Koytak, Hicretsizlik, Avangard Kitap, İstanbul 2015, s. 45-53.

[4] İzzeddin Kassâm’ın hayatı ve mücadelesi hakkında İslam Ansiklopedisi’nde bile sadece yarım sayfalık bir maddenin yer alması üzücü ve düşündürücüdür. Bu yazıda bizim de yararlandığımız bu madde için bkz: Mustafa L. Bilge, Kassâm, İzzeddin, TDVİA, C. 24, s. 582.

*

Not: Bu yazı aynı zamanda Temmuz Dergisi'nin 9. sayısında da yayınlanmıştır

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum