1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. İran ve Rusya’nın Halep’te Çocuklarla Savaşı
İran ve Rusya’nın Halep’te Çocuklarla Savaşı

İran ve Rusya’nın Halep’te Çocuklarla Savaşı

Rusya ve İran’ın Halep savaşı tam olarak kadınlara ve çocuklara karşı bir savaş. Halep, sadece Rusya, rejim ya da diğer mezhepçi güçlerin kurbanı değil. Müesses dünya nizamının çifte standartlı adaletsiz yapısının da kurbanı.

03 Ekim 2016 Pazartesi 00:39A+A-

Abdülkadir Şen / STAR

Suriye krizi 5. yılını geride bıraktı. Geçtiğimiz 5 yıl uluslararası ve uluslar üstü kurumlar ve savaşa dâhil olan tüm taraflar için tam bir sınav oldu. Çözüme dair bugüne kadar pek çok yöntem devreye sokuldu. Ancak hala Suriye’de çözüm ufukta görünmüyor. Geçen bu süre zarfında Suriye, sadece uluslararası siyasi çözüm önerilerine değil aynı zamanda savaş,  ölüm, katliam, kötülük, siyaset gibi kavramların değil pratiğini, anlamını dahi bu savaşta yaşayarak öğrenen çocuklara ve hatta bebeklere mezar oluyor. Bu savaşı diğer pek çok savaştan ayıran temel bir fark daha var. En masumların en fazla katledildiği, en katliamcıların çözümün saygın (ya da zaruretten saygı duyulması gereken) tarafı olduğu ve en canilerin en az terörist olduğu bir savaş bu.

Suriye Savaşı son yıllarda pek çok grubun, devletin ya da bölgesel gücün dâhil olmasıyla karmaşıklaşan çok sayıda aktörün dâhil olduğu savaşlar için kullanılan hibrid terimine de en uygun savaş. Yaşanan krize etkin bir çözüm bulunamamasının temel nedenlerinden biri de budur. Elbette çatışmaya taraf olanların kirli siyaset ve emelleri de çözümsüzlüğün diğer önemli nedeni.  İşte tüm bu kirli ilişkiler ve siyaset ağları içerisinde Türkiye’nin bugüne dek yürüttüğü insani politikaların kıymeti daha net görülüyor. Türkiye şimdiye dek Suriye krizinde tarihine, onuruna ve değerlerine halel getirecek büyük hatalar yapmış değil. Suriye halkı bu açıdan Türkiye’nin bütün teröristlerin anası ve tüm darbeci cuntaların efendisi olan ABD’nin Fırat Kalkanı operasyonuna katılımına izin vermemesini umut ediyor.

Çözüm projesi mezarı

Bu kanlı savaş arenasına bir son vermek konusunda pek çok yöntem denendi. Uluslararası toplum çözümün tarafların masaya oturmasıyla mümkün olduğu tezini sürekli işliyor ve zaman zaman buna dair bir takım çözüm önerileri devreye koyuluyor. Savaşın başından itibaren sırasıyla Arap Birliği Gözlem Heyeti (19 Aralık 2011-28 Ocak 2012), BM Gözlem Heyeti ve Annan Planı (22 Nisan 2012- 15 Haziran 2012), Cenevre 1-2 Müzakereleri gibi çok sayıda girişimde bulunuldu ve bu girişimlerin tümünün ortak özelliği gerçekçi olmayışlarıydı. Daha sonraki dönemde ise Riyad ve Viyana Görüşmeleri ile siyasi bir çözüm arayışına girildi ancak bu teşebbüslerin de geçmişte yapılan benzer teşebbüslerle aynı illetlerden muzdarip olup benzer maraz ve çıkmazlarının bulunduğunu söyleyebiliriz. Ne yazık ki siyasi projelere mezar olan Suriye krizi Kurban Bayramı döneminde ABD ve Rusya tarafından ilan edilen ateşkes merkezli siyasi çözümün de mezarı oluverdi. Daha da vahim olan ise başarısız olan her denemenin yeni çözüm önerileri ve projelerini daha da zorlaştırıyor olmasıdır.

Ölü doğan bir Ateşkes

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan uluslararası topluma seslendiği bir konuşmasında Halep’e gıda girişini de öngören ateşkes anlaşmasının zaten ölü doğduğunu belirtmişti. Peki Suriye konusunda belki de en fazla sözü geçen siyasi liderlerden biri olan Erdoğan’ın bu ifadeleri ne anlama geliyordu? Suriye’de bugüne kadar çözüme dair ortaya konulan pratikler başarı şansından olabildiğince uzak ve saha şartlarından kopuk planlardır. Yukarıda saydığımız çözüm denemelerinin başarısız olma nedenleri başarılı olma nedenlerinden çok daha fazladır. Bir iç savaşın çözümü ile ilgili uluslararası ilişkiler teorilerinin son 100 yılda edindiği tecrübe ve birikimin bu ateşkes ve siyasi çözüm planlarında göz ardı edildiği görülmektedir. Peki bu başarısız siyasi çözüm projelerinin ortak özelliği nedir?

1- Bu projelerin tümünde tarafların tümü masaya çağrılmamaktadır.

2- Savaş sanki Rusya ile ABD arasında yaşanıyormuş gibi sadece bu iki güç ateşkes ilan etmektedir.

3- Taraflara eşit muamele yapılmamakta, muhalefetin parçalı hali bahane edilerek muhalefet yok sayılmaktadır.

4- Siyasi çözümün başarılı olması için temel şartlardan biri olan ateşkese rejim ve Rusya hiçbir zaman riayet etmemiştir.

5- Ateşkes süreçlerine Suriye’nin en güçlü İslâmi yapıları dahil edilmemekte, ateşkes adı altında muhalefet bölünmeye çalışılmaktadır.

6- Halep başta olmak üzere pek çok kuşatma bölgesine ya gıda girişi yapılmamakta ya da bozuk gıda ürünleri ile göstermelik şovlar yapılmaktadır.

7- Suriye muhalefetine laik bir yönetim tarzı zorla dayatılmaktadır.

8- Yapılan ateşkes anlaşmaları ve siyasi çözüm önerilerinin metinleri Türkiye gibi bir aktör devletten bile gizlenmekte, dolayısıyla komplo olduğu ortaya çıkmaktadır.

İran’ın rolü gizleniyor

Erdoğan’ın ateşkesin zaten ölü doğduğuna dair ifadeleri yukarıda bazı maddelerini saydığımız ve siyasi uzlaştırma projesinin başarılı olmasının olmazsa olmaz şartlarından sayılan bu maddelere haiz olmaması nedeniyledir. Zira uluslararası toplum olarak genel kabul gören Anglo-Amerikan dünya ve ek olarak Rusya ve Çin gibi güçlerin dâhil olduğu aktörler öncelikle muhataplarına saygı sorunu yaşıyor. Güç ve iktidarları ile 500 bin şehid veren Suriye halkına olması gerekeni değil olmasını istedikleri çözümü dayatıyorlar. Suriye halkı ise bugün İran, Rusya, Çin,  Irak, Esed rejimi, Hizbullah ve Şii milislere rağmen destansı bir mücadele ile Türkiye halkının 15 Temmuzda gösterdiği direnişi tam beş yıldır gösteriyor. Özgür adamlara dayatılan bu zillet, esaret ve kölelik dayatması kısa süre içinde fiyaskoyla sonuçlanan ve tarihin çöplüğüne gömülen hurda projelere dönüyor. Ancak savaş uzadıkça bu enkaz altında maalesef körpe yavrular da kalıyor. Rusya, Suriye ateşkesini olabileceği en insanlık dışı yöntemle sonlandırdı. Birleşmiş Milletler’in ateşkes şartları çerçevesinde kuşatma altında bulunan Halep’e gönderilmek üzere hazır bulundurduğu 20’den fazla  yardım tırı Rus Hava kuvvetleri tarafından şoförleriyle beraber imha edildi. Uluslararası toplumun ise konu hakkında utangaç bir kaç itirazının dışında tepki göstermemesi Suriye krizindeki durumun vahametini gözler önüne seriyor. Rusya ateşkesin bozulmasının hemen ardından kuşatma altında tuttuğu Halep halkını sindirmek için hastaneler, camiler ve Pazar yerleri de dahil olmak üzere yüzlerce noktayı hedef aldı. Bayramın son günü başlayan bombardımanların ilk gününde 180’i aşkın sivil hedef vuruldu ve son bir haftada bini aşkın çocuk ve kadın dahil masum insan katledildi. İşin daha da acı tarafı beş yıllık savaş boyunca bağımsız tarafların da kabulüyle 367 sivilin ölümüne neden olduğu iddia edilen Şam’ın Fethi Cephesi ve pek çok İslâmi grup terör listesindeyken sadece bir haftada onların 3 katı sivil katleden Rusya saygın bir taraf olma pozisyonunu sürdürüyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin ateşkes anlaşmasının başarısızlığa uğramasının ardından Rusya ve rejime yönelik kısık sesli eleştirilerinin ise caydırıcı olmadığı ve daha da vahim olanın zaten ABD tarafından pek de bir caydırıcılık hedeflenmediği ortada. ABD’nin Rusya’yı ateşkesi ihlal etmekle suçlamasına rağmen BM konvoyunun vurulması gibi bir savaş suçunu BM’ye taşıması zaten BM’nin yapısı itibariyle mümkün değil.

Savaşın paradoksları

İşte Erdoğan’ın sık sık “Dünya beşten büyüktür” sözüyle dikkat çektiği çifte standart budur. Zira Rusya BM’de veto yetkisine sahip beş ülkeden biri ve sadece kendi yaptığı ihlal ve savaş suçlarını değil İran, Irak ve Hizbullah gibi boğazına kadar vahşete batmış ülkelerin de suçlarını örtmeyi başarıyor. Mesela Halep’i işgal eden güçlerin yüzde 70’i Irak, Lübnan, İran ya da Afganistan’dan gelen Şii milislerden oluşuyorken uluslararası toplumda hala yabancı terörist denildiğinde akla asla bu Şii milisler gelmiyor ve gözler hemen Sünni savaşçılara çevriliyor. Rus hava güçlerine Halep’teki sivil koordinatları İran verirken pek çok kesim İran’ın rolünü gizleme eğilimi gösteriyor. Rusya Suriye’deki varlığını Ortodoks Hıristiyan nüfusu korumak amacıyla meşrulaştırmaya çalışırken Ukrayna’da Ortodoks dindaşlarını füturuzca bombalayıp katledebiliyor. Suriye savaşı buna benzer pek çok paradoks ile dolu. Bütün bunlara rağmen, katliamcılar her gün onlarca çocuk ve bebeğin yanmış ve parçalanmış bedeni basına yansırken ve kullandıkları yasak silahlar ortadayken, “Vahabilere karşı savaşıyoruz” teziyle meşruiyet elde etme çabasında. Rusya ve İran’ın Halep savaşı ise tam olarak kadınlara ve çocuklara karşı bir savaş. Ve uluslararası toplum tüm bunların farkında olmasına rağmen güçlüden yana ve güçlünün şekillendirdiği bir adalet sistemine sahip.

Kısacası Halep, sadece Rusya rejim ya da diğer mezhepçi güçlerin kurbanı değil. Müesses dünya nizamının çifte standartlı adaletsiz yapısının da kurbanı.

 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum