1. YAZARLAR

  2. Muhsin Önal Mengüşoğlu

  3. İnsanın Özgürlüğü Allah’a İman Etmekle Başlar
Muhsin Önal Mengüşoğlu

Muhsin Önal Mengüşoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

İnsanın Özgürlüğü Allah’a İman Etmekle Başlar

22 Kasım 2013 Cuma 22:09A+A-

İnsanoğlunun tarih sahnesinde yer almaya başlamasıyla birlikte inanma olgusu da varlığını ortaya koymaya başlamıştır. Kişi inanır çünkü sığınma ihtiyacı duyar. Bir başka değişle inanmak sığınmanın palaskasıdır. Onu kuşatır, sarar ve şekillendirir. Öte yandan sığınılacak otorite ne kadar güçlü ise o kadar rahat edilecektir. Zira kendisine tabi olunan merciinin kompleks, kibir ve kısıtlamalardan ne düzeyde arındığı onun yüceliğiyle doğru orantılıdır. Allah’ın otoritesinin sınırsızlığı göz önüne alındığında da başka kapılar aramanın manasızlığı ortaya çıkmaktadır.

Allah Kısıtlayan Değil Özgür Kılandır

Dünya üzerinde Allah’ın yasası haricinde hiçbir din yahut ideoloji yoktur ki kişiyi sınırlandırmasın ve onu bir dizi engellerle şekillendirmeye çalışmasın. Beşerin icat ettiği tüm anlayışların dayandığı temel aynıdır: Bireyden çok toplumun inkişafını hedeflemek ve hürriyeti kendi çizdikleri sınırlar dâhilinde hareket edildikçe mümkün kılmak. Hâlbuki Allah önceliği bireye tanımıştır. Onun prangalarından kurtulmasıyla toplum da zincirlerini kıracaktır. O, ruhunu sarıp sarmalayan; zihnini çepeçevre kuşatan bağ ve düğümleri benliğinden söküp attıkça hem Yaradanına yaklaşacak hem de kendisini özgür kılacaktır. Diğer taraftan Rabbimiz insana öncelikle akletmesini tavsiye etmektedir. Bir başka değişle Allah taklidi bir imanı değil bilakis akla dayanan, düşünerek, bilinçli bir eylem olarak edinilen imanı kabul eder. Dolayısıyla inanmanın olmazsa olmaz şartlarından ilki "aklın baliğ olması" yani bireyin analiz, sentez değerlendirme yapabilecek; iyi ile kötüyü ayırt edebilecek seviyede bir akla sahip olması gerekliliğidir. Akletmeyi bilen insan Allah’ın gazabından da kurtulacaktır. Nitekim “Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir” (Yunus, 100). Bununla birlikte Allah zihni melekelerini işletmekten kaçınanları sağır ve dilsizlere benzetmekte onları şer odağı kabul etmektedir: “Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan (gerçeği görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir” (Enfal, 22). Ardından da sunduğu reçeteden daha iyisine rastlandığı takdirde ona iman edilmesini salık vermektedir. Bu bir meydan okumadır ve böylesine bir cesarete sahip olabilecek ikinci bir merci yoktur: “De ki: Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler”(İsra, 88). “Yoksa onu (peygamber) kendiliğinden uydurdu mu diyorlar? De ki: «Öyleyse, eğer (iddianızda) doğru söyleyiciler iseniz siz de onun benzeri bir sûre (meydana) getirin. (Bu hususta) Allah’tan başka gücünüzün yettiği (güvendiğiniz) kim varsa onları da (yardıma) çağırın!” (Yunus, 38). “ Onu (Kuranı) (Muhammedin kendisi) uydurdu! diyorlarsa, (onlara) de ki: Madem öyle, doğru sözlü kimselerdenseniz, o zaman, onunkilerle aynı değerde insan zihninden çıkma on sure getirin (de görelim); hem (bu iş için) Allahtan başka kimi (yardıma) çağırabilirseniz çağırın” (Hud, 13). “Eğer kulumuz (Muhammed)'e katımızdan safha safha indirdiğimiz vahyin bir kısmından şüphe ediyorsanız o zaman aynı değerde bir sure getirin (de görelim) ve -eğer dediğiniz doğruysa- Allah'tan başkalarını da size şahitlik etmeleri için çağırın” (Bakara, 23). Cezalandırma ise ancak talep edilenin yerine getirilmemesi durumunda gerçekleşecektir: “Eğer, yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır.” (Bakara, 24). Şüphesiz ki Yaradanın gazabına uğrayacak olanlar, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini yani Allah’a iman ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler ve nankörlerdir.

Huzur Kalbin Allah’a Ulaşmasıdır

Şurası aşikârdır ki ancak kendisinden emin bir inanç sistemi akletmeyi inanmanın öncülü kabul edebilir. Yaradanın kalben iman etmeye bu derece vurgu yapmış olması da sunduğu reçetenin kusursuzluğundadır: “Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur” (Hac, 46). “Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve debdebesidir. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek mi?” (Kasas, 60). “Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır” (Ankebût, 35). "Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir." (Şuarâ, 28). İnsan, Allah’ın indirdikleriyle tanıştıkça ruhu zenginleşecek ve özgüveni artacaktır. Zira Yüce Rab, beşere hak ettiği değeri vermiş ve onu her fırsatta hak ettiğinin karşılığını alacağı konusunda bilgilendirmiştir: “Allah, herkese kazandığının karşılığını vermek için böyle yapar. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir” (İbrahim, 51). “Ve şüphesiz ki, insan için kendi çalıştığından başkası yoktur. Ve elbette ki, çalışmasını yakında görecektir. Sonra (onun çalışması) en tamam bir mükâfaat ile mükâfaatlandırılacaktır. Ve şüphe yok ki, en son gidiş Rabbinedir” (Necm, 39-42). Böylesine net ve davetkâr bir hitaba teslim olanlar kazanacak dışarıda kalanlar ise kaybedecektir. Allah insanın fıtratını en iyi bilendir. Onu rahatlıkla gören ve gözetendir. Sağlıklı bireylerden oluşmuş bir toplumun inkışaf edip özgürleşeceğini; huzur bulup, refaha ereceğini en iyi idrak edendir. Dolayısıyla da dinini fıtrata göre şekillendirmiştir. Fıtratı dinine göre değil...

İnanmak İradi Bir Eylemdir

Beşeri ideolojilerde ise kula, devlete, metaya vb. hususlara kulluk prensibi esas alınmıştır. Onların normları ve değerleri kesinlikle tartışılmazdır. Bunlar kesin bir ön kabulle benimsenmeli ve sorgulanmamalıdır. Bırakın daha iyisinin var olduğunu iddia etmeyi, bu düşünceyi zihninizde tasarlamanıza bile müsaade yoktur. Herhangi bir rakibe; itirazcı bir bakışa tahammül bile edilememektedir. Önce sistem kurulur ardından da kişi bu sisteme uydurulur. Bir başka değişle tepeden inmeci yani jakoben bir anlayışla doktrinler kurgulanır. Birey asla merkezde değildir. Kişiye sadece figuran rolü biçilmiştir. Amaç rejimi ayakta tutmak ve ne pahasına olursa olsun dikte edilenleri gerçekleştirmektir. Karşı duranlar, muhalif tavır takınanların söz söylemeye hakkı yoktur. Onlar derhal toplumdan aforoz edilir. Hâlbuki Allah insana dünyada yaşama hakkı tanımıştır. Akledip, düşünmesi için mühlet belirlemiştir. Kabullenmediği takdirde ise daha doğrusuna ulaşması için irade ve özgürlük ortamı tesis etmiştir. Daha önce de ifade edildiği gibi cezalandırma ise ancak mağlup olduğu halde heva ve heveslerine uymaya devam edenler içindir.

Beşeri ideolojilerin içtimai manada huzuru tesis etme ideali de kesinlikle ütopik bir temele dayanmaktadır. Zira bu hedefe hiçbir zaman varılamaz ve hatta varılması teklif bile edilemez. Nitekim dünyevi sistemlerin hiçbirisi insanlığın bütününü kuşatacak bir özgürleşme modeline sahip değildir. Huzur ancak kuru kuruya itaatle mümkün olabilmektedir. İnsanın boynuna adeta zincir takılmaktadır. Çırpınan, boynundaki prangalara isyan edenlere mühür vurulmaktadır. Kişi, eşya yahut herhangi bir olgu Tanrılaştırılmakta ve ona tapılmaktadır. Emin, dosdoğru ve güvenilir bireyler olmaktan ziyade itaat eden, ses çıkarmayan, zihnini dünyevi Tanrısına köle eden kimseler mükâfatlandırılmaktadır. Farklı sesler yahut farklı şeyler söyleme telaşında olanlar kesinlikle cezalandırılmaktadır. Söze ‘La’ ile başlamak kesinlikle mümkün değildir.

Tevhid Özgürleştirir

Hülasa, insana dünya üzerinde birtek Allah dilediğini yapma imkânı sunmuştur. Onu biricik kabul etmiş ve ona sorumluluk vermiştir. Ayrıca doğruya ulaşması için mühlet tanımış mutlak manada cezalandırmayı tehir etmiştir. Diğer taraftan kalbinin sesini dinleyip akletme melekesini işletenler ödüllendirilecektir. Buna mukabil beşeri ideolojilerin özgürlük alanları çok dardır. Düşünmek, akletmek ve sonrasında itaat etmek için kesinlikle vakit yoktur. Yasaklar konur ve uygulanır. Tahdit ve engellemeler huzura ulaştırmak için değil korkutmak içindir. İkna olmak, dinginleşmek ve huzura ermek hiçbir mana ifade etmemektedir. Amaç, belirli bir erki: yasa koyucuları ve yönetenler zümresini mutlu etmektir. Dolayısıyla da kişi yahut eşyanın Tanrılaştırıldığı dogmalardan arındıracak olan yegâne irade Allah’ınkidir. İnsan ancak Allah’a iman ederse hürriyetine kavuşur. Bir başka değişle insanı ancak Allah özgür kılar. 

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum