1. YAZARLAR

  2. Oral Çalışlar

  3. İmralı, Kandil ve Ankara üçgenini anlamak
Oral Çalışlar

Oral Çalışlar

Yazarın Tüm Yazıları >

İmralı, Kandil ve Ankara üçgenini anlamak

22 Ekim 2009 Perşembe 05:56A+A-

Kürt sorunu asıl olarak Türkiye'nin iç sorunudur ve çözüm yeri bu ülkedir. Son günlerde, Türkiye'nin, bütün dünyaya, bu sorunları çözebileceğine ilişkin kendine güvenen bir görüntü verdiğini görüyoruz.

Kürt sorunu asıl olarak Türkiye’nin iç sorunudur ve çözüm yeri bu ülkedir. Son günlerde, Türkiye’nin, bütün dünyaya, bu sorunları çözebileceğine ilişkin kendine güvenen bir görüntü verdiğini görüyoruz. Çözüm için çok önemli bir başlangıç yapıldı. Çok tehlikeli bir viraj dönüldü.

Bu sürece dudak büken, ne yapacağını şaşırmış durumda gelişmeleri şaşkınlıkla izleyen bazı CHP yöneticileri, atılan adımları özetle şöyle yorumlamışlardı: ‘ABD istiyor, bunlar yapıyor.’ ABD’nin sorunun şiddetten arındırılarak çözümü noktasında destek verdiği doğru. Irak’tan çekilirken, Türkiye’nin Kürt sorunu konusunda çözümü kolaylaştırıcı adımlar atılmasına yardımcı olması, ABD’nin kendi çıkarlarının da gereği.

Gazete haberlerine baktığımızda da algılayabildiğimiz gibi, sorunun çözümünün asıl aktörleri bu ülkenin insanları. Abdullah Öcalan’ın çağrısı ve bu çağrının PKK üzerindeki tayin edici ağırlığı, yeni gelişmelerin önünü açtı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “İmralı’yla, Öcalan’la pazarlık yapılıyor” diyerek, toplumda Öcalan üzerinden bir tepki oluşturmaya çalışıyor.

PKK’lılar Türkiye’ye dönüyorlar. Çocukları dağa çıkmış anneler, babalar bu ortam içinde, ‘Benim çocuğum da dönsün’ diye dört gözle yol bekliyorlar. Hükümet,(ve belli ki Milli Güvenlik Kurulu’nun asker üyeleri de) bunun gerçekleşmesini sağlayacak sürece destek veriyor.

CHP neden kanın durması konusunda bugüne kadar atılmış en etkili adımlardan birisini, toplumda kamplaşmayı kışkırtacak bir üslupla karşılıyor? Bundan nasıl bir fayda umuluyor? Tepkisel milliyetçilikten oy mu bekleniyor? Orayı MHP’nin başından itibaren tutmuş olduğu, CHP’ye yer kalmadığı, herhalde fark edilmiyor. CHP’nin böyle bir dönemde ve böyle bir ortamda böyle bir tutum sergileyebiliyor olması, gerçekten de moral bozucu.

***

Kim ne derse desin, 25 yıllık bir ‘düşük yoğunluklu savaş’ın yarattığı acıların, tepkilerin üstesinden gelmek kolay değil. Savaş, her iki tarafta da ağır tahribatlara neden oldu. Yara derinlere işledi. Böyle bir ortam içinde soruna çözüm aranıyor. Hükümetin de, Kürt siyasi kimliği için mücadele eden tarafın da azami düzeyde özen göstermeleri gerekiyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan, PKK’lıların Öcalan’ın çağrısı üzerine gelmesi konusundaki eleştirilere şöyle cevap verdi: “İmralı daha önce yok muydu, şimdi neden gelin çağrısı yapıyor bunu düşünün.”

Kangren olmuş bir sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunun çözülmesi yönünde samimi ve yenilikçi bir irade sergileniyor. Böyle sorunların çözümü, karşılıklı uzlaşmayı, iki tarafın da kendi söylediklerinden bazı fedakârlıklar yapmasını gerektiriyor. Sonuç olarak akan kanın duracağı bir gerçek. Ülkemizin kolunu kanadını kıran, elini ayağın bağlayan bu dert çözüme ulaşacak.

Böyle sorunların çözümünde ‘Vay bak kimi bırakıyorlar’ demek kolaydır. Türkiye gibi demokrasisi oturmamış bir ülkede diğer haksızlıklara dikkat çekerek tepki göstermek kolaydır.

Daha işin başında olduğumuz ortada. Yapılacak çok şey, alınacak çok yol var. Kürtler eski Kürtler değil, Türkler de eski Türkler değil. 25 yıllık ‘savaş’ çok şeyleri değiştirdi... Son 25 yıl içinde dünyada gerçekleşmiş olan değişimin boyutlarını herkes tarafından tam olarak algılanabilmiş değil... Sovyetler Birliği dağıldı, ABD’nin başına bir siyah geldi. Türkiye’de İslami kökenden gelen ve kendi geleneksel tutucu çizgisiyle de bir anlamda hesaplaşmaya çalışan, Avrupa Birliği üyeliğini samimi ve hevesli şekilde hedefleyen bir parti iktidarda.

Bu çok renkli ve karmaşık tabloya adapte olmakta zihinsel olarak zorluk çeken kesimler, PKK’lıların dönüşünü de, onların bir gecede savcılık tarafından ifadelerinin alındıktan sonra serbest bırakılmasını da anlamıyorlar, anlayamıyorlar. Anlamalarını beklemek de gerçekçi değil.

İmralı’daki Öcalan, PKK’nın silahla yürüttüğü yolculuğun sonuna geldiğinin farkında. Otoritesini bu yönde kullanmaya eğilimli olduğunu gösteriyor. Bunun ülkemize bir zararı var mı? Öcalan’ın, PKK’nın dağdan indirilmesi konusunda en etkili isim olmasının büyük bir sorun oluşturduğunu düşünmek ne kadar gerçekçi? PKK’nın dağdan indirilmesi konusunda avantaj sağlanmasının ne gibi bir somut zararı olabilir?

Akılcı siyasetler, kin üzerine, intikam üzerine kurulmaz, ülkenin yararı, toplumun yararı üzerine kurulur. Ankara’nın şu anki davranış kodlarını doğru okumak için bu noktanın üzerinde durmak gerekiyor.

Diyarbakır’ın da sürece benzer bir özenle katılması, Türkiye kamuoyunu kışkırtmayacak bir dikkati, duyarlığı göstermesi çözüm adımlarını kolaylaştıracaktır.

Sürecin ilk ayağını Kürt sorununun şiddetten arındırılması oluşturuyor. Tabii buna paralel yürüyecek demokratikleşme adımları da sürecinin hayati bir boyutunu oluşturuyor. Hükümetin bu alanda da cesaretli adımlar atmaktan kaçınma lüksü yok.

İmralı, Kandil, Ankara üçgeni iyi koordine olursa, Türkiye yeni bir döneme adımını atacaktır.

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum