1. YAZARLAR

  2. Ferhat Kentel

  3. İktidarı taklit
Ferhat Kentel

Ferhat Kentel

Yazarın Tüm Yazıları >

İktidarı taklit

13 Şubat 2010 Cumartesi 22:42A+A-

Kim olursak olalım, hangi farklı ideolojiye, ütopyaya inanırsak inanalım, içinde yaşadığımız dünyadan ve toplumdan bağımsız değiliz. İçinde yaşadığımız toplumun, içinde yüzdüğümüz dilin rengi hayallerimize bulaşıyor. Hiçbirimiz gökten şimdiki zamana “olup bitmiş” bir halde inmiş insanlar değiliz. Bizden öncekilerin inşa ettiği dünyaya iniyoruz ve o dünya, çocukluğumuzdan itibaren bizi yavaş yavaş inşa ediyor.

Eğer etrafımızı kuşatan dünya sertliklerle dolu bir dünyaysa, sertlik normalse, babadan her gün dayak yiyorsak, “sertlik dili” dışında başka dili öğrenmek pek kolay olmuyor.

Ama bu durum, yani dilimizin taşıdığı bütün sertliklere, tıkanıklıklara rağmen başka bir şeyler anlatmaya çalışmadığımız anlamına gelmiyor. Tam tersine, dünyanın en güzel rüyalarını, en adaletli toplum tasavvurlarını, haksızlıklara karşı isyanları, adalet arzusunu taşıyor olabiliriz.

İstisnalar dışında, “şiddet dili” sadece “şiddet için” değildir. Şiddet çoğu zaman, çaresizlikten, korkudan başvurulan ve beceriksizce kullanılan bir dildir. Ama arkasındaki neden ne olursa olsun, şiddet aslında içimizi ve yolumuzu karartır. Şiddet dilini kullandıkça, bize gelinceye kadar yeniden üremiş olan şiddetin tarihini yeniden üretiyor ve bizden sonrakilere taşıyoruz demektir.

Tabii ki o dilin tıpkısının aynısını tekrar etmiyoruz. Tabii ki bizim şiddetimiz “haklı” olabilir. Ama bu, iktidarı daha da güçlendirmediğimiz anlamına gelmez. Bütün farklı şiddet dillerini düşünelim... Jakoben ehlileştirme tornasından elini, kolunu, aklını ve kalbini kaptırarak çıkmış, “geri düşmemek” için geçmişle bağlarını koparmış mutlu ve çağdaş beyaz zümrelerden; “öteki” diye inşa edilmiş her türlü gruptan, Çingeneden, Ermeniden, dindar Müslüman’dan, Kürtten, eşcinselden panik halinde korkan ve nefret edenlerden; dile gelen her türlü hürriyet talebi karşısında “komplo var!” diye bağıranlardan bahsetmiyorum bile... Adalet ve hürriyet talep eden işçi sınıfı örgütlerinden, solculardan, dindarlardan, kadınlardan, Kürtlerden, Alevilerden vb. bahsediyorum... Adalet mücadelesi verenlere bile sinmiş bir iktidar taklitçiliğinden bahsediyorum.

Kutsallık atfettiğimiz, hayatın anlamını bulduğumuzu zannettiğimiz sınıf, parti, örgüt, kimlik adına, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun”un ya da “Ey Türk gençliği”nin gölgesi altında, genç kuşaklar kendilerini feda etti. Onları çoktan feda etmeye karar vermiş olan efendilerin kurbanı oldu...

Güç ilişkileri, toplumun sivilleşme derecesi, tarih bilgimiz, teorik araçlarımız, pratik tecrübelerimiz “bugüne kıyasla” o gün yetersizdi belki ve tabii ki bugünkü tecrübemiz de yarına göre eksik ve yetersiz kalacak. Ancak geçmişin dili kader değildi.

Bugüne gelinceye kadar, sınıf mücadelesinden, kültürel kimliklerden geçtik; bugün farkındayız ki, insan tekini sadece “sınıf”la veya “kültürel”, “etnik”, “dinsel” ya da “cinsiyet” vb. “kimliğimizle” anlatmak mümkün değil. Bunların üzerinde fakat bunları ortadan kaldırmayan, çok daha karmaşık ama çok daha zengin bir total insanlık halini öğreniyoruz yavaş yavaş. Bu total halimizle, herkesle bir şeyler paylaştığımız ama hiç kimseye benzemeyen bir tekilliğe sahibiz.

Bu hali yaşamak kolay değil. Hatta korkutucu, dengelerimizi bozabilecek nitelikte. Bu yüzden, bu zenginlikten kaynaklanan, paradigma değiştiren bu durum bir çok insanın sosyal grubun, sınıfın çok daha fazla içine kapanmasına neden oluyor.

Ama bir zamanların modernist kibrinin tutsağı olmak yerine, adeta Türkiye Cumhuriyeti’nin –kendisi de bir taklit proje olan- kemalist toplum mühendisliğiyle taklitte rekabete girmiş “benim formülüm, benim tahlilim, benim devrim stratejim tek doğrudur” yaklaşımı yerine şimdi daha mütevazı olma zamanı...

Bugünün yazılmasında biz de rol oynadık; bugünden memnun değilsek, önce kendimizle hesaplaşmaktan başlayabiliriz. “Kutsal” diye bildiğimiz ve düşünmemize pranga vuran kurgularla yüzleşmek, kendimizi dünyanın merkezi olarak görmekten vazgeçmek... Bu türden bir yaklaşım, ne adalet çığlığına halel getirir, ne de mücadele arzusuna...

En azından şu iktidarı taklit illetinden kurtulmanın bir yolu olur...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT