1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. İklim Konferansı: Büyük Yanılgı...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

İklim Konferansı: Büyük Yanılgı...

11 Aralık 2009 Cuma 02:52A+A-

Danimarka’daki “İklim Konferansı”, dünyanın kaderini konuşuyor aslında... 192 ülkeden 15 bin kişi katılıyor zirveye. Yerkürenin bedeni dediğimiz her şey, hayatın devam ettiği hava, su ve toprak, iklimlerin kaderiyle bağlı...

Atmosferdeki devasa delikler, kalkanı yırtık ihtiyar gezegenimizi her saniye, kıyamete bir nefes daha yaklaştırıyor. Yerküre ısınıyor. Buzullar eriyip, sular yükseliyor. Yükselen soğuk su, çarptığı kıta kıyılarından başlamak üzere, tüm ana karalarda mevsimleri altüst ediyor. Şimdiye kadar şahit olmadığımız cehennemî yazlar, kaçan yağmur bulutları, ani seller, sağanaklar, toprak kaybı... Birbirine bağlı zemberekler gibi, her şey birbirini etkileyerek, ahengten kaosa doğru bir sarsıntı geçiriyor...

Adına “Aydınlanma” denen şey, bize sadece büyük dünya savaşları, sömürgeler, talan edilmiş kayıp kıtalar, bozuk düzen, adaletsizlik ve har vurulup harman savrulmuş bir gezegen bıraktı... Tabiatı kontrol etmek ve emek yönetimi ismi altında yaşadığımız her yüz yılı, guya üretim övgüsü eşliğinde, hanemize kazanç olarak yazmak öğretildi bize... Heyhat, zehirden ve ölümden başka bir şey üretememiş insanlık!

Kimyasal başarılarımızın bize sunduğu şey konuşuluyor bugün Kopenhag’taki İklim Konferansı’nda... Zehirli sera gazı... Gezegeni dıştan içe doğru yiyen güveli bir ceket gibi giyinmişiz onu üstümüze... Bugün iklimlerin ölümünden sorumlu bu ölüm gazıyla teneffüs ettiğimiz havayı rehin almış iki ülke var: Amerika ve Çin... Dünyanın gözünün içine baka baka, hepimizin bindiği gemiyi oymaya devam eden bu iki ülke... Dünyada kan döküp bozgunculuk çıkaran ilk insanın cinayetine ortak oluyorlar...

¥

Dünya, onu konuşuyor: İklimler...

İklimya... İklimlerin annesi. Hz. Adem ve Hz. Havva’nın dillere destan güzelliği ile anlatılan ilk kızları... Kabil’in ikiz kardeşi... Hikayelerin anlattığına göre, Hz. Adem’in her batında biri erkek diğeri kız olmak üzere, ikiz doğarmış çocukları. İlk önce, Kabil ile İklimya doğmuşlar. İkinci batındaysa Habil ile Lübade gelmiş dünyaya. Kurala göre, ikizler diğer batındaki eşlerle evlenecekse de Kabil, kendi ikiziyle evlenmek istemiş. İtiraz etmiş bu duruma. Kurbanlar adamış iki erkek kardeş Rablerine. Kabil çiftçi, Habil ise çoban ve avcıymış. Kabil, yeryüzünü kontrol etmeyi, ürün elde etmeyi, ekip biçmeyi, tabiata yön ve şekil vermeyi tercih eden bir kişilik. Habil ise, toplayıcıdır, tabiatla uyum içinde, onun düzenini sarsmadan, ona tabi olarak ve elbette Kabil’e göre daha sade, kanaat gerektiren bir hayatı sürmektedir... Habil, elde etmeyi ve başarıyı kendine şiar edinmiş Kabil tarafından öldürülür en sonunda. Bu iki kardeşin dramatik öyküsü Kur’an-ı Kerim’de de anlatılır. Kabil, öz kardeşini öldürdükten sonra fark eder, işlediği cinayetin bedelini. Ama ok yaydan çıkmıştır bir kez... Daha sonra, sürgüne kaçtığı, güney Arabistan’da kendi çocuklarından bir nesil büyüttüğü anlatılır... “Her şey, İklimya’nın yüzünden çıkmıştır” der bundan sonraki tarihçiler... İklimya dünyayı, Kabil’se ona tutkuyla sahip olmak isteyen insanoğlunu temsil eder...

Dünyanın ilk savaşı iklim yüzünden çıkmıştır, böyle giderse, son savaş yani kıyametimiz de iklimden kopacak gibi...

Kopenhag’daki İklim Konferansı’nı, endüstriyel bir özeleştiri, antikapitalist bir nasihat, sanayi gelişimine dair ciddi bir gözden geçirme olarak, fıtratla barış çağrısı olarak okuyabiliriz...

Kopenhag’daki İklim Konferansı’nı, aklın ve gücün dışında her şeyi reddederek kutsalını yitirmiş insanoğlunun, yeni mistik arayışı olarak da okumak mümkün... İnsanlık, avucunda kıvrandığı varoluş krizini, tanrıtanımazlığını, hırsını ve hadsizliğini gözden geçiriyor aslında... Eski bir söze, uyarıya varıyor işin sonu: Edep Yahu...

William Chittick’in, “Doğu’nun Tin’i”nde özetlediği gibi her şey: “İnsanlar, modernizm içinde pek çok şeyi unuttular. Kutsalı unutanlar, modernizm ile birlikte insan mutluluğunun Allah’tan bir kopuş yaşayarak yaşanabileceğini düşündü. Bununla birlikte tüketim toplumu kendini mutlu etmeye uğraştı, ama bunu beceremedi. Modern toplumlarda yaşayanlar her geçen gün daha da mutsuz olduklarını görüyor. Ancak kutsal olanla kurdukları bağı hatırladıkça, nasıl mutlu olabileceklerini anlıyorlar...”

Kabil’in oğulları olarak, “büyük yanılgımızı” konuşuyoruz Kopenhag’da...

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT