1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. İHH İle Afrika’nın Boş Midesine Yolculuk
İHH İle Afrika’nın Boş Midesine Yolculuk

İHH İle Afrika’nın Boş Midesine Yolculuk

Süleyman Ceran, kurban bayramında gittiği Afrika'ya dair izlenimlerini yazdı.

14 Kasım 2012 Çarşamba 12:12A+A-

İHH 2012 Kurban Organizasyonu ile Burkina Faso'ya giden Haksöz Dergisi yazarlarından Süleyman Ceran, sitemiz için izlenimlerinden oluşan bir yazı kaleme aldı. Yazısına Burkina Faso'ya geçmek için gittikleri Fas'ı anlatarak başlayan Ceran bu eski Fransız sömürgesi ülkenin sosyal yapısına dikkat çekiyor. 

***

İHH İle Afrika’nın Boş Midesine Yolculuk -1-

Süleyman Ceran

Hicri 1433. Ülkemizden Allah’a yakınlaşmak maksadıyla adanan kurbanların bir kısmını Afrika’nın taa derinliklerinde yer alan kardeşlerimizle paylaşmak, selamlaşmak, hal hatır sormak, ümmetin dağılan tespih tanelerinden birinin hal-i pür melalini görmek için İnsani Yardım Vakfı (İHH) gibi önemli bir kurumun organizasyonu ile Burkina Faso’ya doğru yola çıkıyoruz. Camiler, mescitler, yetimhaneler ve çeşitli komplekslerden tutun da ültrason cihazları alımına kadar hatta bu sene Macaristan’da Macarca Kur’an dağıtımına varıncaya dek oldukça geniş bir yelpazede hizmet veriyor İHH. Yüzün üzerinde ülkede artık yaşayan bir organizma gibi hareket eden, dünyanın en güçlü yardım örgütlerinden biri olan İHH’yı daha yakından tanıma imkânı da bulmayı ümit ediyoruz bu vesileyle. Ekip başımız Hasan Ramazan Yılmaz, mazeretinden dolayı sonradan dâhil olacak bize. Ahmet Şeref Özkara ve Ali Rıza Arıkan isimli ağabeylerimizle seyahatimize başlıyoruz.

Burkina Faso’ya gidebilmek için Afrika’nın en önemli aktarma istasyonu olan Fas’a ulaşmamız gerekiyor önce. Yerel saatle 11.30’da Muhammed V Havaalanı’na iniyoruz. Burkina’ya gidecek uçağımız gece yarısından sonra hareket edecek. Biz de bu süre boyunca Fas’ın başkenti Kazablanka’yı, Faslı kardeşlerimizin tabiriyle “Darü-l Beyda”yı gezmeye karar veriyoruz. Fas’a bağımsızlığını kazandıran ve asıl adı Sidi Muhammad Ben Yusuf olan V. Muhammed’in adının verildiği hava alanından, sonraki Kral II. Hasan adına yapılmış camiye doğru tuttuğumuz taksi ile yola çıkıyoruz. Batılıların “Morocco”, Faslıların “El-Mağrib” dedikleri ülkenin baş şehrindeyiz. 60 yıl önce Humphrey Bogard’ın dünyaya tanıtarak adeta kanına girdiği kent, şimdilerde Warner Bross’un tekrar başka bir film çekmeyi düşündüğü sinematografik bir coğrafya aslında. Her yer çekilmeyi bekleyen fotoğraflarla dolu. Zakkum, kaktüs ve palmiye sarmış dört yanı. Yol kenarları limon ağaçlarıyla caddeler ise Fransız sömürgesinin bariz sembolü Citroen’lerle dolu. Türkiye’deki BİM’in Kasablanka’daki şubelerinden birini görüyoruz sonra; insanın hemşerisini görmesi gibi bir şey bu durum.

II. HASAN CAMİİsuleyman-ceran_burkina_faso_fas-(4).20121114121253.jpg

Kazablanka’nın batısındayız. Afrika’nın burnunda. Hemen karşı kıyımız İspanya. Cebelitarık Boğazı ile yüz yüzeyiz. Sevgili Tarık Bin Ziyad’ın kulaklarını çınlatıyoruz bu vesileyle. Kral II. Hasan’ın (Muhammed el Sadis bin el Hasan) gördüğü rüya üzerine inşasına karar verdiği 6 yılda tamamlanan II. Hasan Camii’nin hemen önündeyiz. Michel Pinseau isimli bir mimar tarafından tasarlanan ve Bouygues tarafından inşası tamamlanan, Atlantik Okyanusu’nun kıyısında denizin doldurulması ile elde edilen devasa ibadethane, göz kamaştırıcı. “İslam’ın en batıdaki simgesi” olarak gösterilen, Afrika’nın giriş kapısında, uzaydan bile görülebilecek çapta toplamda yüz bin müslümanın aynı anda ibadet etmesine imkân tanıyan camiyi ifade edecek tek kelime, “görkem” olmalı. 210 metre uzunluğundaki minare ise eşsiz.

Gel-git denen coğrafi olayın nasıllığının görülmesi üzerine bir laboratuar kurulmuş sanki caminin yanına. Çoktan çekilmiş olan denizin kayalar arasında bıraktığı birikintilerdeki balıkları, ahtapotları elleriyle toplayan insanları görünce şaşkınlığını gizleyemiyor insan. Birkaç saat sonra oralar tekrar deniz tarafından kapanacak. Birileri için rızık kapısı bu sular. Caminin içi dev fil ayaklarından müteşekkil. Düzenli bir halı serili değil tüm camide. Minbere yakın yerlere konuşlandırılmış kilimvari örtüler ve seccadeler üzerinde ibadet yapılabiliyor. Kırmızı halıların ve onları çevreleyen metal ayraçların varlığı resmi bir alana dönüştürse de camiyi, ara ara içerde kanatlanan güvercinler normalleştiriyor ortalığı. Ramazanda tıka basa dolan, dışarıda on binlerce müslümanın saf tuttuğu teravih akşamları okyanus dalgalarının muhteşem sesine eşlik eden Kur’an tilavetinin benzersizliğini hayal ediyorum. ...

Yazının devamı ve diğer fotoğraflar için tıklayınız...

 

HABERE YORUM KAT