1. YAZARLAR

  2. Abdullah Muradoğlu

  3. İbn-i Haldun ve küresel değişim fırsatı!
Abdullah Muradoğlu

Abdullah Muradoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

İbn-i Haldun ve küresel değişim fırsatı!

22 Haziran 2011 Çarşamba 00:23A+A-

İbn-i Haldun'un 600 yıl önce "Mukaddime"sinde dikkat çektiği tespitler bugün Batılı entelektüellerin üzerinde en fazla durduğu gelişmelerle örtüşüyor.

İngiliz filozof Arnold Toynbee'nin 'Herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir zihin tarafından yaratılmıs en büyük bir tarih felsefesinin sahibi" diye nitelediği bu cihangir zekayı bir kez daha rahmetle anıyoruz.

"Geliş Kenti: Tarihin En büyük Göçü Nasıl Dünyamızı Yeniden Şekillendiriyor" başlıklı kitabın yazarı Doug Saunders, geçenlerde "Los Angales Times"da bir makele yayımladı.

Makale "3 dünya liderinden biri Erdoğan" başlığıyla yansıdı gazetelerimize.

Doug makalesinde "İnsanlık tarihinde hiçbir zaman o kadar sayıda insan, yaşadığı yerlerini ve hayat tarzlarını o kadar çabuk değiştirmemişti. Bu, fırsat veya tehlike sunuyor" demiş.

Kentlerin toplumları birleştirip bölünmelere son verebilen siyasi liderleri ürettiğine dikkat çeken Doug, örnek olarak Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Los Angeles Belediye Başkanı Antonio Villaraigos'u göstermiş..

***

Doug'a göre Arap dünyasındaki devrimler, Çin'deki yeni protestolar ile Hindistan, Türkiye ve Güney Amerika'daki ekonomik patlamalar insanlık tarihinin en büyük nüfus kaymasından kaynaklanıyor.

Bu olgunun zamanımızın en önemli ve en yanlış anlaşılan küresel olayı olduğuna dikkat çekiyor Doug ve bakın neler diyor:

"Kırsal-kentsel göçmenleri temsil eden partilerin iktidara gelmesinden sonra on yıllık demokratik istikrarı, açık sınırlar ve ekonomik büyüme tecrübesini yaşayan Brezilya ve Türkiye'ye bakınız. 'Geliş kent' mahalleleri, giderek toplumları birleştirip bölünmelere son verebilen siyasi liderleri üretiyor. Brezilyalı Cumhurbaşkanı Luiz İnacio Lula da Silva, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Los Angeles Belediye Başkanı Antonio Villaraigosa, hepsi, en alt basamaktaki kentsel mahallelerde büyümüş olan, kırsaldan kente göçmenlerin çocuklarıdır. Bu mahalleler, başarmak istiyor. Birçok Amerikan mahalleleri gibi yeni bir orta sınıfın doğum yerleri olabilirler. Ancak aynı zamanda göçmenlerin, doğal başarma eğilimlerine duvarlar konulduğunda tüm bir ülkeyi tehdit eden, şiddetli başarısızlık sarmalı oluşabilir."

Sanki Doug, İbn-i Haldun'un Mukaddemesi'nden alıntılamış, sanki sadece şehirlerin ve devletlerin isimleri değiştirmiş..

İbn-i Haldun kırsaldan gelen asabiyeti kuvvetli kitlelerin asabiyetini kaybetmiş şehirli yönetici elitlere galebe çaldıklarına dikkat çekiyordu.

Yeni asabiyetler yeni devletler, yeni medeniyetler kuruyorlardı.

***

İbn-i Haldun da çökmekte olan "Endülüs"ten "Kuzey Afrika"ya göçen bir beyin idi.

Sürekli yer değiştirerek tutunmaya çalışan İbn-i Haldun en son Mısır'da karar kılmıştı.

Tunus'ya yaşayan ailesi de bir gemiyle Mısır'a doğru yola çıkmıştı.

Gemi Libya açıklarında çıkan bir fırtınada batmıştı.

Daha geçenlerde yüzlerce Afrikalı göçmen de Libya açıklarında hayatlarını kaybetmiştiler.

Bu bölgelerden Avrupa'ya büyük bir göçmen akışı var ve bir türlü önüne geçilemiyor.

Yaşlanmış nüfusları ve kaybettikleri asabiyeleriyle her geçen gün zayıflayan Avrupa siyasasının önündeki en ciddi sorunlardan biridir göçmenler.

Avrupalılar da sömürgeci dedelerinin işledikleri cürümlerin bedellerini ödüyorlar.

Miadı dolan dünya-sistemini değiştirecek güç de sömürgecilerin mağduru ülkelerin genç kuşaklarıdır.

Tahrir Meydanları kapitalist sömürgecilerin topraklarından koparttığı çiftçilerin torunlarının elinde şimdi.

"Kahır ve baskı"nın yanı sıra küçük bir zümrenin yararlandığı "Refah"ın devletler için yıkıcı unsurlar olduğuna dikkat çekmişti İbn-i Haldun.

Bakın diktatörlükler, vesayet rejimleri bir bir devriliyorlar.

Avrupa'nın Ortaçağı başlamıştır, Doğu'nun Yeniçağı doğmak üzeredir.

Türkiye'nin yıldızının parlamasını biraz da bu büyük değişimle anlamaya çalışalım.

Doğu Türkistan'ı unutmayacağız!

"Doğu Türkistan Dâvâsı"nın efsanevî lideri İsa Yusuf Alptekin'in mücahit oğlu Arslan Alptekin de Rahmet-i Rahmana kavuştu.

Yaşamını yurdunun özgürlüğüne adayan İsa Yusuf büyüğümüzle vefatından kısa bir süre önce tanışma şerefine kavuşmuştum.

1950'lerde Mao'nun komünist rejiminin mağduru olarak Türkiye'ye hicret etmişti İsa Yusuf Bey

Vefatından sonra bayrağı Arslan Bey devralmıştı.

Arslan Bey babasıyla birlikte hicret yolculuğu sırasında Himalaya dağlarında donma tehlikesi yaşamış ve ayak parmaklarını kaybetmişti.

O yolculukta pek çok Türkistanlı muhacirin yanı sıra küçük kızkardeşi Yalkın da yaşamını yitirmişti.

Arslan Bey de Doğu Türkistan davasının bıkmaz usanmaz bir neferiydi. O da babası gibi sürgünde vefat etti.

Ne tuhaf, Doğu Türkistan'ı sömürge haline getiren Mao'nun Çin'i uluslararası kapitalizmin "amele pazarı" oldu.

Dünya kapitalizmine karşı Sovyet Rusya'nın ardından "ikinci kale" olarak görülen Çin şimdi devasa bir ucuz emek pazarı.

"Komünist Parti" hala işbaşında ve Doğu Türkistan hala esaret altında.

İsa Yusuf ve oğlu Arslan Bey'i unutmayacağız, Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerlerine olsun.

12 Eylül ve halk vicdanı!

Ali Sirmen darbelerle ilgili bir programda, 12 Eylül 1980 günü Türkiye'de egemen olan genel ruh halini anlatmak için şunları söylemişti:

"O sıralarda insanlar çatışma ve kardeş kanı durdu diye seviniyorlardı. Atatürkçü bir tarih öğretmeni olan annem bile 'Allah benim ömründen alsın Kenan Evren'e versin' diyordu."

O günkü halkın psikolojisi ülkeyi bir askeri darbeye sürükleyen koşullarda darbecilerin rolünü irdeleyecek durumda değildi.

Halk rahat bir nefes almıştı ve tek düşündüğü şey memleket çocuklarının hayatlarının kurtulduğu idi.

Zaten başka türlü, bir askeri darbe nasıl meşruluk sağlayabilir ki kendine?

Aradan zaman geçtikçe, siyasal şiddet olaylarının arkasındaki gerçekler bir bir ortaya çıktıkça kanaatler de değişti. Darbenin önceden tasarlanmış bir büyük oyunun parçası olduğu ve olayların bu minvalde yönlendirildiği anlaşıldı.

12 Eylül halk vicdanında mahkum edilmiştir.

Halkımız karanlık tezgahlara karşı çok daha bilinçli ve çok daha uyanık şimdi.

Kimse kanmıyor artık darbe oyunlarına.

Kendileri de 12 Eylül'ün mağdurları olan "CHP" ve "MHP" gibi partiler "Anayasaya değişikliğine hayır" kampanyası açmasaydılar referandumdan yüzde 58'in çok çok üstünde bir sonuçla karşılaşacaktık.

12 Eylül'le "referandum" üzerinden hesaplaşmayı sağlayacak olan tarihi fırsatın kaçırılmasında payları var bu partilerin.

Yeri gelmişken hatırlayım dedim.

YENİ ŞAFAK 

YAZIYA YORUM KAT