1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. ‘’Hz Hüseyin’in Şehadeti ve Çıkarılacak Dersler’’
‘’Hz Hüseyin’in Şehadeti ve Çıkarılacak Dersler’’

‘’Hz Hüseyin’in Şehadeti ve Çıkarılacak Dersler’’

BARTIN Özgür Der’de bu hafta ‘’Hz Hüseyin’in Şehadeti ve Çıkarılacak Dersler’’ konulu seminer sunumu gerçekleştirildi.

10 Mart 2019 Pazar 23:44A+A-

Ali Kahraman’ın sunduğu seminerde şunlar ifade edildi:

Hilafetin Saltanata Dönüştürülmesinde İlk Adım

Muaviye’nin Hilafete Geçişi Hz. Ali’nin Hâricîler tarafından şehid edilmesinden sonra ise Kûfelilerin biati üzerine Hz. Hasan hilafet makamına geçti (40/660). Diğer taraftan, Muaviye’de 40/660’ta İliyâ (Kudüs) şehrinde Şamlılar tarafından halife ilan edildi. Hz. Ali’nin şehid edilmesiyle Suriye halkından “Emirulmüminin” unvanıyla biat alan Muaviye’nin tamamen hilafeti ele geçirişi,  Iraklılar tarafından babasının yerine halife seçilen Hz. Hasan’ın Muaviye ile anlaşarak hilafet mücadelesinden ümmetin maslatı için vazgeçerek, hilafeti ona devretmesiyle gerçekleşti.

Raşid Halifelerin iş başına getirilmesi esnasında şura, istişare, seçim, bey’at, emanet, ehliyet, liyakat ve toplum tarafından takdir edilme gibi esaslar ön plana çıkmış, bu özellikleri üzerinde topladığı düşünülen şahısların halifelik makamına geçmesi sağlanmıştı. Bu dönemde idarecilerin tespiti verasetle, babadan oğula geçmeyle olmamıştı.

Yezid’in Veliaht Tayin Edilmesi

İslâm tarihinde şûra ve seçime dayalı halifelik sistemini değiştirerek yerine oğlunu tayin fikrini (veliahtlık) ilk izhar eden Muaviye’dir. Veliahtlık fikrinin kim tarafından ortaya konulduğu hakkında kaynaklarda birbiriyle farklılık arz eden rivayetler bulunmakla birlikte şunu ifade edebiliriz ki Muaviye’nin, oğlu Yezid’i kendisinden sonra toplumun başına geçirmek üzere veliaht tayin etmesine dair düşüncesi kendisi henüz hayatta ve idari bakımdan çok güçlü olduğu dönemde toplumun gündemine getirilmiştir.

Muaviye, bu maksatla teşebbüse geçmiş ve eyaletlerdeki valilerine bu düşüncesini iletmişse de özellikle Basra valisi Ziyad ve daha başkalarının bazı itirazları sebebiyle bu planı uygulamayı bir süre geciktirmiştir.

Muaviye, Yezid’e biat almak için öncelikle kendisine yakınlığıyla bilinen Şamlılara müracaat etti ve onların biatlerini aldı.Sonra da Iraklılar biatlarını kendine has yöntemlerle almayı başardı, bundan sonra Medinelilerin de biatlarını almak için teşebbüse geçti.Hastalandığında Yezid’e hitaben: “Oğulcağızım! Ben seni seferlerde dolaşmaktan müstağni ve her işi sana âsan kıldım. Düşmanları yumuşattım. Arabı sana boyun eğdirttim. Kimsenin cem etmediği esbâb (vasıtalar) ve emvâli (mal, mülk, para) cem’ettim. Şimdi ehl-i Hicaz’ı gözet ki onlar senin aslındır ve sana geleceklerin en muhteremidirler. Ehl-i Irak’ı da gözet. Her gün senden bir memurun azlini isterlerse azlet. Bir memuru azletmek, kendi üzerine yüz bin kılıcı teşhir ettirmekten ehvendir. Ehl-i Şam’ı da gözet ki onlar sana sırdaş olurlar. Eğer düşmandan şüphen olursa onlardan istiâne (yardım istemek) ve iş bittiği gibi onları yerlerine iade et. Zira başka diyarlarda eğlenirlerse onların da ahlâkı bozulur. Ben senin için kimseden korkmam, illâ Hüseyin İbn-i Ali, Abdullah İbn-i Zübeyr’dn korkarım….” (Kısas-ı Enbiyâ, Ahmet Cevdet Paşa)

Muaviye oğlu Yezid’in veliahtlığını halka benimsetme hususunda Medine’ye çok önem veriyordu. Zira Medine, hem İslâm’ın beşiği (ilk başkenti) hem de Müslümanların ileri gelenlerinin bulunduğu bir yerdi. Ayrıca önceki halifelerin belirlenmesinde de buranın büyük bir ağırlığı oldu. Hicaz’ın bu işe onay vermesi işleri kolaylaştıracaktı.Muaviye, bu maksatla harekete geçti ve Medinelilerin biatlerini temin için tedrici bir metot kullandı ve söz konusu bölgede yaşayanların biatlarını alma konusunda önce Medine valisi ve amcazadesi Mervan b. el- Hakem’den sonra da onun yerine valilik makamına getirilen Sâid b. el-Âs’dan istifade etti. Karşılıklı yazışmalardan sonra Medine’deki muhalefetin önde gelen şahsiyetleri olan  Hz Hüseyin, Abdullah b. Ömer, Abdullah b.  Zübeyr, Abdullahb. Abbas ve Abdurrahman b. Ebî Bekir’in biata yanaşmadıklarını, bunlar sebebiyle Medinelilerin de biatten kaçındıklarını anlayan Muaviye, Sâid b. el- Âs’a bir mektup daha yazdı. Bu sefer ondan söz konusu şahsiyetlere bir şey yapmamak şartıyla halkın biatini temin için gerekli şiddet göstermesini istide. Vali, aldığı emre göre harekete geçti, ancak ne bu şahısların ne de halkın biatını temin edebildi. Halifeye yazdığı mektupta Medine’deki gayretlerinin olumlu bir sonuç  vermediğini   belirtti   ve  bu  şahısların  biat   etmemesi   durumunda   hiçkimsenin biat etmeyeceklerini, bunların biat etmeleri halinde ise herkesin bu biata katılacağını söyledi.

Muaviye’nin Hicaz Yolculuğu ve Biatın Tamamlanışı;

Valileri aracılığıyla Medinelilerin biatlerini almayı deneyen Muaviye bir sonuç elde edemeyeceğine kanaat getirdikten sonra bu işi bizzat gerçekleştirmek düşüncesi ile Medine’ye gitmeye karar verdi. Muaviye, hac maksadı ile 1000 kişilik bir grupla Medine’ye hareket etti. 56 yılında gerçekleştiği söylenilen Muaviye’nin bu ikinci hac yolculuğunun asıl hedefinin Yezid’in veliahtlığına biat etmeyen Hicazlıların önde gelenlerinden beş kişinin biatlarını almak olduğu anlaşılmaktadır. Muaviye, önce Medine’ye uğramış bunlarla görüşmeler yaparak ikna etmeye çalışmışsa da özellikle Hz. Hüseyin ile İbn Zübeyr’in tavrında her hangi bir değişiklik olmamıştır. Bununla birlikte Muaviye yine kendisine has yöntemlerle bu gruptakilerden Hz. Hüseyin ve İbn Zübeyr dışındakilerin biatlarını aldığı, en azından Yezid’in veliahtlığı hususunda muhalefet konusunda sessiz kalmalarını temin ettiği anlaşılmaktadır. Hz.Hüseyin, Yezid’in veliahtlığına sıcak bakmamasına rağmen Muaviye’nin vefatına kadar sessiz kalmayı tercih ederek, ona yaptığı biate bağlı kaldı ve çeşitli sebeplerle bu dönemde herhangi bir kıyama kalkışmadı.“Şûra sistemini” kaldırarak yerine verâset usulünü ikame edilmek istenilmesi, hilafetin saltanata dönüştürülme gayretleri, emanet, ehliyet ve liyakat yerine verasetin esas alınması, istişarenin terk edilmesi, halkın düşüncelerinin tamamen önemsiz hale getirilmesi gibi sebeplerle Hz. Hüseyin, Yezid’in veliahtlığına karşı çıkmıştır. Diğer taraftan Yezid’in şahsıyla alakalı olan bazı hususlar da Hz. Hüseyin’in Yezid’in veliahtlığına karşı çıkmasında etkili olmuştur. Yezid’in yaşının küçüklüğü, tecrübesizliği daha da önemlisi gayr-ı İslami bir hayat tarzına ve düşünce yapısına sahip olması da Hz. Hüseyin’in söz konusu tavrında etkili olmuştur.

Veliahdlık meselesi, Müslümanların veliahdlık taraftarları ve muhalifleri olmak üzere ikiye bölünmesine vesile oldu. Biate karşı çıkanların ileri sürdüğü itirazlar sadece üç beş kişinin cılız muhalefetinden ibaret olarak kalmayıp, İslâm  tarihinde asırlarca sürecek kanlı iktidar çekişmelerinin doğmasına, siyasî ve dînî grupların oluşmasına sebep oldu. Özellikle Muaviye’den sonra iktidara geçen Yezid’in kendisine biat etmeyenlere karşı uyguladığı sert ve tavizsiz politika Muaviye’nin veliahtlığın fitneye engel olacağı düşüncesinde ne kadar hatalı olduğunu gösterecek niteliktedir.

Muaviye’nin vefatından sonra Şam’a gelen Yezid, Şamlıların biatlerini almayı başardı. İktidarın Emevîlere geçişiyle siyasi ağırlık ve iktisadî yoğunluk Hicaz ve Irak’tan Şam’a intikal etti. Bu durum, Hicaz ve Iraklıların Emevî iktidarını kabulünü güçleştirdi. Hz. Hüseyin ve Abdullah b. Zübeyr’in başını çektiği beş kişilik grupta yer alanlar Yezid’in halifeliğine biat etmediler. Aslında Hicazlıların büyük bir kısmı Yezid’in halifeliğine karşıydı. Ancak bunlardan sadece ileri gelen bazı zevat, ona biatten imtina ediyordu. Vâkıdî’nin belirttiğine göre Muaviye öldüğünde Abdullah b. Ömer ve Addullah b. Abbas, Mekkede idiler. Medine valisi Velid b. Utbe tarafından biate çağırılan İbn Ömer, “herkesin biat etmesi durumunda kendisinin de Yezid’e biat edeceğini” söyleyerek hemen biat etmedi. Çeşitli vilayetlerden Yezid’e biat haberlerinin gelmesi üzerine Abdullah b. Abbas’la birlikte İbn Ömer de Yezid’e biate iştirak etmiştir. Abdullahİbn Ömer ve Abdullah İbn Abbas’ın fazla direnmeksizin biat etmelerinden sonra Yezid’in halifeliğine karşı direnen grubun sayısının ikiye düştüğü söylenebilir. Bunlar Hz. Hüseyin ve Abdullah b. Zübeyr’dir.

Hz Hüseyin ve İbn Zübeyr’in biatlarının ivedilikle alınması için harekete geçen Yezid, bu işi Medine valisi aracılığıyla halletmeye çalışmışsa da valinin adıgeçen şahıslarla yaptığı görüşmede bu mümkün olmamıştır. Yezid’in biat alınması için gerekirse şiddet kullanılması hatta biat etmemeleri durumunda bunların öldürülmesine dair emrini içeren mektubuna rağmen valinin şiddet yanlısı olmayan kişiliği sebebiyle bu zevatla ilgili bir zorlamadan kaçındığına dair farklı rivayetlere rastlanılmaktadır. Bu görüşmenin hemen akabinde, önce İbn Zübeyr, ondan hemen sonra da Hz. Hüseyin biat etmeden kalmaları mümkün olmayan Medine’yi terk ederek Mekke’ye cihetine harekete geçmişlerdir.

Hz. Hüseyin, Mekke’ye geldikten sonra Mekkelilerin büyük teveccühüyle karşılaştı. Halk, sabah akşam geliyor ve Hz. Hüseyin’in etrafında toplanıyordu. Orda bulunup umre yapmak üzere taşradan gelenler de onu ziyaret ediyordu.

Hz. Hüseyin, 60 yılının Recep ayının sonlarında geldiği Mekke'de, dört ay kaldı. O, bu süre zarfında, Mekkelilerle ve oraya umre maksadıyla gelenlerle Emevî devleti ve Yezid'in iktidarı aleyhinde konuşmalarda bulundu. Hz. Hüseyin'in burada olası bir ayaklanma harekâtı için yeterli desteğe ulaşamadığı söylenebilir. Aksi halde Mekke'yi terk etmek istemezdi. Hz. Hüseyin'in bu tür bir hareket için beklediği yardım vaatleri Kûfe'den gelmeye başladı. Muaviye'nin öldüğünü, Yezid'in iktidara geçtiğini ve Hz. Hüseyin'in ona biat etmemek için Mekke'ye kaçtığını öğrenen Kûfeliler, Hz. Ali'ye sempatisiyle tanınan Süleyman b. Surad'ın evinde toplanarak durum değerlendirmesi yaptılar.

Hz. Hüseyin, Kûfelilerin verdikleri sözlerinde samimi olup olmadıklarını ve  kendisine desteğin boyutlarını öğrenmek üzere Müslim b. Akil’i Kûfe’ye göndermeye karar verdi. Nitekim Hz. Hüseyin'in Mekke'de dört aya yakın bir süre kalması ve Kûfe'ye gitmekte ağırdan alması, onun buraya gitmek istemediği şeklinde yorumlara sebep oldu. Diğer taraftan Yezid de boş durmamış, Hz. Hüseyin ve İbn Zübeyr’in biatlarını alması hususundaki emrini yerine getirmekte başarısız olan Medine valisini derhal görevden alarak. Mekke valiliğini yürüten Amr b. Sâid b. el Eşdak'ı Medine'nin de valiliğiyle görevlendirmiştir. Amr b. Sâid, Hz. Hüseyin ve İbn Zübeyr’in Medine'yi terk etmelerinden kısa süre sonra Medine'ye gelerek göreve başlamıştır. Müslim’in Kûfe'ye gitmesinden sonra Hz. Hüseyin tarafından başlatılan faaliyetin Mekke'den ziyade Kûfe'ye kaydığı söylenebilir. Bu durumda Yezid, dikkatini Mekke'de bulunan Hz. Hüseyin'den çok Kûfe'de bulunan Müslim b. Akîl'in çalışmalarına yöneltti. Hz. Hüseyin, hem Kûfe’deki durumu incelemek, hem de destek sağlamak amacıyla Kûfe’ye gönderdi.

Hz. Hüseyin tarafından görevlendirilen Müslim, Mekke'den Kûfe'ye gitmek üzere yola çıktı. Kûfe’ye gizlice giren Müslim, burada kaldığı dönemde işlerini gizlilik içerisinde yürütmeye çalıştı. 

Kûfe valisi Ubeydullah Müslim’in saklandığı yeri öğrenerek, onu evinde misafireden Hânî b. Urve’yi tutuklatarak hapse attırmış, sonra da idam ettirmiştir.Müslim b. Akil, Ubeydullah’ın gelişinden sonra durumun aleyhte geliştiğini gördü. Kûfedeki en büyük destekçisi Hânî b. Urve'nin tutuklandığını öğrenen Müslim b Akil. Ubeydullah'ın ikinci adımının kendisine yönelik olacağını hissetti. Ubeydullah birtakım yöntemlerle, vaat ve tehditlerle Müslim’in etrafındaki destekçilerin kısa sürede dağılmasını sağlamıştır. Kûfe sokaklarında tek başına kalan Müslim b. Akîl 8 Zilhicce 60 tarihinde Kûfe'de kıyamını da başlattı. Bir gün sonra da (9 Zilhicce60) öldürüldü.

28 Receb'inde, Medine'den çıkan Hz. Hüseyin, 3 Şaban'da Mekke'ye vardı. 8 Zilhicce'de ise Mekke'den çıktı.Netice olarak şu söylenebilir ki; Yezid'in başında bulunduğu Emevî iktidarı aleyhinde Kûfe'de oluşan tehlike, Müslim b. Akîl ve Hânî'nin öldürülmesiyle daha doğmadan etkisiz hale getirildi. Hz. Hüseyin, Müslim b. Akîl'den aldığı haberlere güvenerek Kûfe'ye doğru harekete geçmeye karar vermişti.

Hz. Hüseyin, her şeyden önce Mekke'de Yezid'e biat etmeden kalamazdı. Hz. Hüseyin'in, kendisi ve ailesi için (biat etmediği takdirde) mukadder olan bir facianın Mekke'de olmasının hem daha çok kan akmasına (hac dolayısıyla), hem de oranın hürmetinin ihlaline neden olacağı endişesiyle -bütün ısrarlara rağmen-Hicaz'ı terke karar verdi. O güne kadar da Mekke'ye gelen hacılara gerekli propagandayı zaten yaptığından Mekke'de bir iş de kalmamıştı. Üstelik hacıların gitmesinden sonra devletin baskısı daha da artabilirdi. Hz. Hüseyin, Mekke'yi terk etmesine karşı çıkanlara "Herhangi bir yerde veya Kûfe'de öldürülmem, benim sebebimle Mekke'nin hürmetinin ihlâl edilmesinden daha hayırlıdır" diyerek Mekke'nin huzurunun bozulmasına neden olmak istemediğini ifade etti.

Onu koruyacağına söz veren Kûfeliler, sözlerinde durmadılar. Nitekim daha önce Hz. Ali ve Hasan'a verdikleri sözlerinde de sadakat göstermemişlerdi. Senin ölümün halinde Emevîlere karşı direnecek kimse kalmaz. Kûfeliler, zorda kaldıklarında sabredemezler. Kûfeliler seni davet ediyorlar, ancak Kûfe'nin yönetimi ve beytülmâli hâlâ Emevîlerin elinde, Kûfeliler söz konusu kimseleri başlarından henüz uzaklaştıramadılar. Bütün aile fertlerinin bu sefere götürülmesi, olası bir mağlubiyet neticesinde bu ailenin tüm üyelerinin ölümüne, dolayısıyla da Ehl-i Beytin ortadan kaldırılmasına sebep olabilirdi. Yukarıdaki bilgilerden anlaşılan şu ki pek çok kimsenin Hz. Hüseyin’in huruc için harekete geçmesine değil de izlemiş olduğu yönteme karşı çıkmışlar, onu izlemesi gereken yöntem bakımından ikaz etmişler, tavsiyelerde bulunmuşlardır. Diğer taraftan Hz. Hüseyin'in Mekke'ye gelmesinden sonra kendisine rağbet gösteren insanların iltifatlarından mahrum kalan Abdullah b. Zübeyr’in, Hz.Hüseyin'i kıskandığı için onu Kûfe’ye huruç hususunda önce teşvik ettiği anlaşılmaktadır. Hz. Hüseyin’in yol hazırlıklarını yapması esnasında Abdullah b. Zübeyr’in Hz. Hüseyin'e "Şayet burada kalırsan biz sana biat ederiz. Sen hilafete Yezid ve babasından daha çok hak sahibisin" demesi ise bazı tarihçiler tarafından onun ileride herhangi bir töhmete uğramamak için böyle söylediği şeklinde değerlendirilmektedir. Rivayetlerden anlaşıldığına göre, Hz. Hüseyin'e yakınlığıyla bilinenler ve dönemin önde gelen şahsiyetlerinin ikaz ve tavsiyelerine rağmen o, Kûfe'ye gitme kararından vazgeçmedi.

Müslim b. Akîl'in öldürüldüğünü Sa'lebiyye veya Şerâf mevkiinde öğrenen Hüseyin b. Ali, kendisine geri dönmesini tavsiye edenleri dinlemek istedi. Yanındakilerden bazıları "Allah (c.c) için buradan geri dön. Kûfe'de senin yardımcın da taraftarın da yoktur. Hatta onların sana karşı tavır almalarından korkarız" dediler. Bu sözler karşısında Hz. Hüseyin, geri dönmek istediyse de Müslim b. Akîl'in kardeşlerinin, Kûfe'ye gidip intikam almak ya da ölmek hususunda ısrar etmeleri üzerine Hz. Hüseyin, yola devam etmeye karar verdi. Hz. Hüseyin, Mekke'ye geri dönmesi halinde bu sefer kendisini nasıl bir âkibetin beklediğinden de emin değildi. Kûfe'lilerin kendisiyle görüşmeleri halinde ikna olunacaklarını ve tekrar saf değiştireceklerini de düşünmüş olmalıdır. Ubeydullah, onu durdurmak için harekete geçti. Bu amaçla 4000 kişilik bir orduyu Husayn b. Numeyr komutasında Kadisiyye'ye gönderdi. Bu ordu Kûfelilerin Hz. Hüseyin ile irtibatını önlemekle görevlendirildi. Bunların görevi, Hz. Hüseyin taraftarı olanların Kûfe'den ayrılıp ona katılmalarını ve bir güç oluşturmalarını engellemekti. Ubeydullah, 1000 kişilik bir birliğin başına da Hürr b. Yezid'i tayin etti. Hürr, görevi icabı Hz. Hüseyin'in geri dönmesine de Kûfe'ye gitmesine de engel olmaktan geri durmadı. Bir anlamda Hz. Hüseyin bu iki yönün dışında mecburi bir yöne sevk etti. Yola çıkıldığı andan itibaren görülmeye başlanılan Hz. Hüseyin'in safına katılmalar burada da sürdü; Hürr tarafından engellenmeyen bazı kimseler de. Hz. Hüseyin'in tarafına geçtiler.Hürr'un kararlı tutumu karşısında Hz. Hüseyin, başka bir yol tuttu. Önce Ninova’ya sonra da Kerbela'ya giden Hz. Hüseyin ve taraftarları, burada konaklamak zorunda bırakıldı. Onların buraya gelmesinden bir gün sonra da, Ubeydullah'ın gönderdiği Ömer b. Sa'd komutasındaki birlik buraya ulaştı. Hz. Hüseyin'in Kerbela'ya inişiyle ilgili olarak tercih olunan tarih 2 Muharrem 61 Perşembe / 2 Ekim 680 Salı’dır 115 . Hz. Hüseyin’in Kerbela’ya indiğini Hürr vasıtasıyla öğrenen Ubeydullah, Hz. Hüseyin'e aşağıdaki mektubu gönderdi: "Ey Hüseyin! Kerbela'ya indiğini öğrendim. Emiru'l-müminîn Yezid b. Muaviye benden, 'seni öldürmedikçe veya sen benim ve Yezid b. Muaviye'nin vereceği karara razı olmadıkça' yumuşak yastığa başımı koymamı ve karnımı doyurmamamı emretti." Buna karşılık Hz. Hüseyin, onun mektubunu kaldırıp atarak şöyle dedi: "Kendi arzularını Allah (c.c)’ın rızasına tercih eden topluluk kurtuluşa ermez," Ayrıca mektubu getiren elçiye, cevap yazmayacağını, zira Ubeydullah'ın artık azabı hak ettiğini ifade etti. Hz. Hüseyin'in bu sözleri karşısında Ubeydullah kızmıştır. Ubeydullah, Kûfelileri iyi tanıyan bir kimse olarak Hz. Hüseyin'in Kûfe'ye gelişiyle onların tekrar Emevî devletine cephe alabilecekleri düşüncesiyle birtakım tedbirler aldı. Hz. Hüseyin’e destek verebilecek kimselerin, özellikle de şüphelilerin şehirden çıkışına yasak getirildi. Kûfe'nin önde gelen şahsiyetlerine çok miktarda para ve mal verdi.Bunun sonucunda da Kûfe eşrafı onun yanında yer aldı; diğerlerinin kalpleri Hz. Hüseyin ile birlikte, ama kılıçları ona karşı oldu.

Hz. Hüseyin'in mecburi iskâna tabi tutulduğu Kerbela mevkiine gelen Ömer b. Sa'd'ın komutasındaki 4000 kişiyle birlikte Ubeydullah tarafından Hz. Hüseyin'i durdurmakla görevlendirilenlerin sayısı 5000'i buldu. Hz. Hüseyin, Ömer b. Sa'd'ın gönderdiği elçiye, "kendisini Kûfelilerin çağırdığını. 18000 kişinin biat ettikten sonra biatlarını bozduğunu, dönüp gitmek istediğinde Hürr b. Yezid'in engel olduğunu ve kendisini buraya kadar gelmek zorunda bıraktığını anlattı ve izin verin dönüp gideyim" dedi. Ömer b. Sa'd, Hz. Hüseyin ile çarpışmak istemediği için bu cevaptan memnun kaldı ve durumu Ubeydullah b. Ziyad'a bildirdi. Ubeydullah ise Yezid'e biati önermesini ve kabul etmemesi halinde kafilenin su ile irtibatını kesmesini istedi. Bunun üzerine kafilenin su ile irtibatı kesildi.Durumun vahametini anlayan Hz. Hüseyin, yanındakilere dönerek, dileyenin ayrılabileceğini, çünkü durumun umduğu gibi olmadığını, Kûfe'de şartların aleyhlerine geliştiğini söyledi. Onun bu sözleriyle kendisiyle birlikte yolculuğa çıkanları aldatmamayı istediği belirtilmektedir. Hz. Hüseyin'in bu sözleri üzerine yolda kafileye katılanlar ayrıldılar.Dolayısıyla Mekke'den Hz. Hüseyin'le birlikte yola yıkanların oluşturduğu az bir grup kaldı.

Neticede Hz. Hüseyin ve beraberindekilerin tamamına yakının ölümüyle neticelenen Kerbela olayı Aşûrâ günü, yani 10 Muharrem 61/10 Ekim 680 tarihinde başladı ve aynı gün sona erdi. Birbirine denk olmayan kuvvetler arasında gerçekleşen çatışma tam bir dram şeklinde devam etti ve Hz. Hüseyin'in savaşa başlarken 23 süvari 40 piyadeden oluşan askerleri kısa sürede azaldı.Hz. Hüseyin'in Sinan b. Enes veya Havlî b. Yezid tarafından önce öldürülüp sonra da başı kesilene kadar devam eden çatışma, bundan sonra insanlık adına utanılacak manzaralara sahne oldu. Bu çatışma esnasında Hz. Hüseyin'in taraftarlarından 72 kişi, Ömer b. Sa'd’ın ordusundan ise 88 kişi öldü. Hz. Hüseyin ve taraftarları öldürüldükten sonra başları gövdelerinden ayrılarak, vücutları soyuldu ve birtakım hakaretlere maruz bırakıldılar. Ubeydullah'ın emriyle Ömer b. Sa'd'ın görevlendirdiği 10 kişi, Hz. Hüseyin'in cansız bedenini atlarıyla çiğnettiler, onu toza toprağa bulaştırdılar.Ömer b. Sa'd ve askerleri iki gün daha burada kaldılar kendi taraftarlarından ölenlerin cenaze namazını kıldıktan sonra defnettiler. Hz. Hüseyin ve taraftarlarının cenazeleri ise Benî Esed kabilesine mensup el- Gâdiriye köylüleri tarafından defnedildi.

Dersler

Ayet: “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

Hadis:“Size iki ağır emanet bırakıyorum. Birincisi, içinde hidayet ve nur olan Allah’ın Kitabıdır. Allah’ın Kitabına sımsıkı sarılın! İkincisi, ehl-i beytimdir. Ehl-i beytime sahip çıkın! Onlar hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum…”

Tarihte gerçekleşen ve siyasî, sosyal, dinî ve başka gerekçelerin etkili olduğu bu olay, tarihî bir hadise olarak değerlendirilmek ve gerekli dersler çıkartmak için değil de siyasî hedefler doğrultusunda istismar edilerek Müslümanların arasının açılmasının bir gerekçesi olarak kullanılmıştır. Herhalde Hz. Hüseyin bu gün dirilse onu Kerbela’da maruz bırakıldığı akibetten daha ziyade ümmetin bu olay sebebiyle parçalanmış olması üzerdi. Oysa Hz. Hüseyin ayrılık değil birleşmenin aktörü olmak isterdi. Hal böyle iken Kerbela’nın arkasına sığınılarak Müslüman bir toplumun kendileri gibi Müslüman olan ve ehlibeyti sevmeyi imanlarının bir gereği olark gören kimselere karşı eleştiri boyutunu aşan iftiralarda bulunulması, hakaretler edilmesi ve İslam ümmetinin vahdetine imkân verilmeyecek tarzda görüş ayrılıklarına düşülmesi asla tasvip edilmesi mümkün olmayan bir durumdur.

Kerbela'da gerçekleşen mücadele, tarihte en kısa süren olaylardandır. Başlamasıyla bitmesi sadece yarım gündür. Ancak bu olay tarihte en çok yankı uyandıran olaylardandır. Bu yankı günümüze kadar sürdü. Dolayısıyla bu kadar büyük tesirleri olan bir hâdisenin neticelerinin bilinmesi, olayın öneminin daha ciddiyetle kavranılmasına yardımcı olacaktır. Kerbela vakasının sonuçlarının, gerçekleştiği dönemle sınırlı kalmadığı, bu olayın geçmişten günümüze kadar pek çok hususta etkilerinin olduğu söylenebilir. Buna göre Kerbela'nın neticelerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1-Şianın güçlenmesine yol açtı. Şiî dünyası, Şiîliğin hareket noktası ve temel şahsiyeti Hz. Ali olmakla birlikte, şehid edilişinin arka planında varlığını sürdürebilen güçlü bir siyasî kuruluş bulunmadığından, bu olayla fazla ilgilenmiyordu. Hz. Hüseyin'in şehadetini ise Şiîliğe hayat veren bir kaynak telakki ederek içtimaî ve siyasi hayatın parolası haline getirdi.Önceleri nazarî bir siyasî görüş durumunda olan Şiîliğin, bir akide halini almasına sebep oldu.

2-Abdullah b. Zübeyr, Hz. Hüseyin'in vefatından sonra halifeliğini ilan etti.

3-Yezid'in nefretle anılmasına sebep oldu. Hangi gerekçeler ve şartlarla olursa olsun Peygamber'in sevgili torunun öldürülmesi, Yezid döneminde gerçekleştiği için o, tarih boyunca kötü bir yâd ile anıldı. Hatta bu sebeple bazı kimseler onu tekfir ve tel'in ettiler. Öyle ki Şia'nın da gayretiyle bu isim, kötülere ve kötülüklere nispet olunur bir hale geldi. Günümüzde bile hiç kimsenin çocuğuna bu adı vermemesi, söz konusu ismin iyi bir imajının olmadığının delilidir.

4-Kerbela'dan sonra Haşim oğullarının bir süre herhangi bir siyasî faaliyete girmedikleri; bu olaydan sonra güçlenen Şia'nın, bir süre sonra da fırkalara ayrıldığı görülmektedir. Hz. Hüseyin'in şehid edilmesi ve bu haberin duyulmasıyla alâkalı rivayetler bize geldikleri en eski şekilleri altında biraz romanlaştırılmış olsa da, Müslümanların kalplerinde kapanmaz bir yara açarak onları derinden sarstı. Dahası İslâm dünyasının siyasal ve mezhep açısından bir daha vahdetine imkân vermeyecek şekilde bölünmesine sebep oldu.

Hz. Hüseyin’i anmak, O’nun ortaya koyduğu duruşa sahip olmaktır. Hz Hüseyin’in Islah yolu her türlü zulme karşı çıkmak ve tüm mazlumların yanında hakça duruşa sahip olmaktır!

Hz Hüseyin’in şehidlik ve adalet yolu ne doğu ne de batının yanında durmak hiç değildir. Yahut ne Şia ne Sünnilik yolu da değildir. Onun kutlu yolu sadece İslam yoludur. Hz Hüseyin’in yolu ve şühedalığı tevhih ve ıslah yolunu işaret eder. Onun yolu zulme, saltanata, haksızlığa, İslâm dışılığa karşı olmaktır. Hüseyni duruş Sisi, Esed, Maliki, Hasina, Burgiba vb. Firavunlara karşı olmaktır. Esed rejimine, İran-Rusya-Abd-Suud,Pyd zalimlerinin yaptıkları zulme karşı olmaktır. Ve tüm mezhebi kargaşaya ve çatışmalara, tefrikaya, fitne oyunlarına, vahdet diyerek Suriye’de Irakta işlenen katliamlara karşı çıkmaktır. Şii Sünni farketmez. Yezid’in babası Muaviye’nin Hz. Ali’ye karşı isyanı ve bu isyan nedeniyle toplam 70 bin kişinin (Hz. Ali taraftarı 25 bin, Muaviye taraftarı 45 bin) ölümüne neden olan ve meşru halifeye (Hz. Ali) meydan okuyan zihniyeti kutsamak, ağlayıp matem tutmak değil, onu tahlil ederek dersler almaktır.

Dünyada, İslâm Coğrafyasında zulüm doruk yapmışken, her gün oluk oluk kanlar akarken yapılacak şey ağlamak, dövünmek, tiyatral gösteriler sergilemek değildir. Hz. Hüseyin’i anmak, O’nun zulme karşı dik duruşunu örnek almak ve gereğini yapmaktır. Allah (c.c.) Hz. Hüseyin’i de Hüseynî duruş sahibi olanları da; mezheplerini, adetlerini, geleneklerini, din edinenlerin elinden kurtarsın… ALLAHIM ZALİMLERDEN ÜMMETİ BERİ KIL, MÜMİNLERİ MÜMİNLERE VELİ EYLE. BİZLERE SENİN HAKİKAT YOLUNDA BASİRET, VİCDAN, FURKAN LUTFEYLE. ARAMIZDA HAK ÜZERE BİZLERE BİRBİRİMİZE GÜVEN NASİP EYLE...

HABERE YORUM KAT